2005 Cilt 14 Sayı 1
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/14487
Browse
collection.page.browse.recent.head
Item Leibniz’de kötülük problemi ve teodise(Uludağ Üniversitesi, 2005) Çınar, Aliye; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.Bu makalede, Leibniz’de kötülük problemi ele alınır. Leibniz’e göre üç tür kötülük vardır ve bu dünya, “mümkün dünyaların en iyisidir”. O, Tanrı’da iki iradenin olduğunu ileri sürdü: Evvel ve ahir irade ya da özel ve genel irade. Dünyanın yaratılmasında ona göre genel irade etkindir. Dolayısıyla Leibniz, mucize, karar, istisna, bireysel olan ve özel iradeyi bu çerçevede izah eder. Problem öncelikle genel olarak ele alınır ve sonra Leibniz’de irdelenir.Item Önyargının nedenleri(Uludağ Üniversitesi, 2005) Gürses, İbrahim; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat FakültesiÖnyargı öteki şahıs ve gruplara karşı hoşgörüsüz, haksız ve ayırımcı tutumlardır. Dogmatik kanaatleri içerdiği için değiştirilmesi oldukça zordur. Bireylerin ve toplumların ilişkisini bozan önyargılar psikolojik, tarihsel,ekonomik, durumsal ve başka sosyokültürel faktörlerden kaynaklanabilmektedir. Dindarlık önyargı ilişkisi karmaşıktır. Dindarların önyargılarını din ile değil, başka psikososyal motifler ile açıklanmak gerekmektedir.Item Câhiliye’den İslâm’a geçiş: Tebliğ ve sosyal akışkanlık(Uludağ Üniversitesi, 2005) Bilgin, Vejdi; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.Toplum, sürekli değişen ama bu değişim içerisinde belirli dengeleşim mekanizmaları ile süreklilik gösteren bir yapıdır. Toplumsal akışkanlık dediğimiz bu değişim sürecinde toplumsal hayat ani kırılmalara maruz kalırsa krizle karşılaşır. Temelde itikadî ve ahlâkî kaygılar taşıyan dinlerin pratik hükümleri bu akışkanlık göz önünde bulundurularak konulur. Hz. Muhammed’in tebliğine baktığımızda da, onun eski Arap toplumunun bütün uygulamalarını reddedip devrimci bir yaklaşımla yepyeni bir toplum kurmak yerine, sosyal akışkanlığa paralel bir strateji taşıdığını görürüz.Item Arapça’da sözcük ve biçimbirim(Uludağ Üniversitesi, 2005) Güler, İsmail; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.Eskiden beri sözcük terimi tartışılmış ve bütün dilleri kapsayan bir tanımı yapılamadığı gibi belirli bir dil içinde dahi tanımlanabilmesi sorun oluşturmuştur. Dilbilim sözcüğün açık bir kapsayıcı biçimde tanımlanamaması ve daha küçük anlamlı birimlere bölünebilmesi nedeniyle dil çözümlemesinde daha hassas bir ölçü olan biçimbirimi (morpheme) tercih etmiştir. Biçimbirim daha hassas bir ölçüt olmasına rağmen tanımlanabilirliği tartışmalı olmakla beraber tanınabilirliği daha kolay olduğu için kişisel kullanımda sözcük vazgeçilmez gözükmektedir.Item Kelâmdaki bilgi teorisinin hadis ilmi üzerindeki etkileri(Uludağ Üniversitesi, 2005) Kahraman, Hüseyin; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.H. I/VII. asrın sonları ile II/VIII. asrın başlarından itibaren oluşmaya başlayan ilim dalları, bir bütünü oluşturan İslâmî öğretinin parçalarıdır. Bu nedenle kesin hatlarla birbirlerinden ayrılmaları mümkün değildir. Bununla birlikte, her ilim dalı bilgi ürettiği alanın özellikleri doğrultusunda bazı metodlar benimsemiştir. Bu çerçevede hadisçilerin de itikâdî ve fıkhî konularda bazı kabulleri oluşmuştur. Hadisçiler bu kabulleri zaman zaman gözden geçirip yeniden şekillendirmek durumunda kalmışlardır. Zira varlığını devam ettirmek isteyen bir ilim dalının diğer ilim dallarıyla iletişim içinde olması gerekir. Hadisin böyle bir ilişki içinde olduğu ilim dallarından biri de Kelâm’dır. Bu makâlede Kelâm’ın ve kelâmcıların hadis ilmi üzerindeki etkileri araştırılmaktadır.Item Kolaylık prensibinin hukukî hayata yansıma biçimleri: Hanefî mezhebi örneği(Uludağ Üniversitesi, 2005) Cici, Recep; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.İslâm hukukunun insanlara yarar sağlama, onlardan zararı giderme ve bu yolla toplum düzenini koruma gibi başlıca gayeleri olup, bunları gerçekleştirmek için benimsediği yollardan biri de kolaylaştırmadır. Dolayısıyla kolaylaştırma, İslâm hukukunda temel ilke olarak benimsenmiştir. Bu makalede; Kur’an-ı Kerim, Sünnet ve küllî kaidelerden hareketle “kolaylık prensibi”nin önemi ve temellendirilmesi üzerinde durulmuş ve İslâm hukukçuları tarafından bu prensibe dayanarak ortaya konmuş çözüm örnekleri tespit edilmiş ve böylece söz konusu prensibin tezahür şekillerine ışık tutulmaya çalışılmıştır. İncelemede Hanefî mezhebi esas alınmış, diğer mezheplere ise nadiren yer verilmiştir.Item Dindarlığın ahlâkî temeli üzerine bazı düşünceler(Uludağ Üniversitesi, 2005) Uysal, Enver; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.Dinler, inananlarından sadece dinî pratikler istemez. İnsanın ilişkilerini de düzenler. Ahlâk bir “ilişkiler kompleksi” olarak görülebilir. İyi ilişkilerle paralel gitmeyen, daha doğrusu ahlâkî bir zemin üzerine kurulmayan bir dindarlığın, zaman zaman olumsuz yansımaları gözlemlenir. Bundan dolayı, dindar insanda haklı olarak ahlâkî yetkinlik de aranır. Dindar olduğunu söyleyen kişi, ortalama insanın bile sahip olduğu ahlâkî yetkinlikten yoksun ise, o dindarlık, sorgulanması gereken, problemli bir dindarlıktır. Şu net olarak ifade edilebilir ki, iyi Müslüman olmanın/dindarlığın yolu, öncelikle “iyi insan olma”dan geçer. İyi insan olmadan, insanlığın gerektirdiği ahlâkî değerler kuşanılmadan iyi Müslüman/dindar olmak mümkün değildir. Bu makale, insanî/ahlâkî erdem – İslâmî/dinî erdem ayırımını merkez alarak, felsefî ve dinî bir temellendirme ile dindarlığın ahlâkî temelini sorgulamayı amaçlamaktadır.Item Mukallidin imanı(Uludağ Üniversitesi, 2005) Yücedoğru, Tevfik; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.İmanın insana yararlı olması için öncelikle “mü’menünbih” açısından araştırma ve inceleme yapılması esas olmakla birlikte; hiçbir araştırmaya girişmeden inanan kimselerin (mukallid) durumu, kelâm tarihinde bir problem olarak incelenmiştir. İnancın nazar ve istidlâl ile gerçekleşmesi, dinin insan hayatındaki yaptırım gücü açısından önemlidir. Yozlaşmanın ve bidatlerin önüne geçecek en temel husus, topluma dinî konularda önderlik eden kişilerin niteliklerinde aranmalıdır.Item Kelâm ve mütekellim I (Zuhûr)(Uludağ Üniversitesi, 2005) Yücedoğru, Tevfik; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.İlk hicrî asırda dinî konulara getirilen izahla başlayan, alışılmış anlayışın haricindeki fikir beyanları ve bunların İslâm coğrafyasında meydana getirdiği etkiler, daha sonraki dönemlerde kelâm diye anılacaktır. Böyle bir faaliyeti icrâ edenlerin de “mütekellim” olarak nitelenmesi bu çalışmanın konusunu oluşturmaktadır. İlk hicrî asırdaki kelâm ne idi ve mütekellim kime deniyordu?