2000 Cilt 26 Sayı 3

Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/22340

Browse

collection.page.browse.recent.head

Now showing 1 - 9 of 9
  • Item
    Timik karsinomalı bir olgu sunumu "Literatür incelemesi ve tedavi yaklaşımları"
    (Uludağ Üniversitesi, 2000) Özkan, Lütfi; Gebitekin, Cengiz; Kurt, Meral; Çetintaş, Sibel Kahraman; Engin, Kayıhan; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Radyasyon Onkolojisi Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Göğüs Kalp Damar Cerrahisi Anabilim Dalı.
    Timik karsinomalar timus epitelinden köken alan ve ön mediastende yerleşen nadir tümörlerdir. Bu tümörler yine timus epitelinden köken alan ve daha sık görülen timomalardan oldukça farklı ve agressif klinik seyir gösterirler. Olgu sunumu: 19 yaşında bir erkek olan olgumuz nefes darlığı ve göğüs ağrıları nedeniyle başvurduğu hekim tarafından kardiak etioloji düşünülerek öncelikle kardiyoloji kliniğine refere edilmiştir. Yapılan ekokardiografi sırasında kalbe dıştan bası saptanması üzerine çekilen torasik bilgisayarlı tomografi sonucunda mediastinal kitle ve akciğerde parankimal nodüller saptanmıştır. Mediastinoskopi ile yapılan biyopsi sonucu malign tümöral oluşum belirlenen olgunun ilk operasyonunda mediastinal kitle ve akciğer Iezyonları çıkarılmıştır. Timik karsinomalar da sıklıkla kullanılan "Masaoka" evrelemesine göre "Evre IV-b timik karsinoma" tanısı konulan olguya sistemik kemoterapi uygulanmıştır (Cylophosphamide 500 mg/m² , Doxorubicin 40 mg/m² ve Cisplatin 50 mg/m²). Uygulanan kemoterapi protokolünün sonunda progresyon saptanması üzerine re operasyon uygulanan olguda yeniden akciğer metastazları saptanması üzerine kemoterapi protokolü (İfosphamide 2 g/m², Mesna 400 mg/m² ve Etapaside 75 mg/m²) olarak değiştirilmiştir. Dördüncü kür sonrasında bir kez daha progresyon saptanması üzerine üçüncü seri kemoterapi rejimi (Taxol 135 mg/m² ve CDDP 75 mg/m²) başlanmıştır. Sözü geçen kombinasyonun 7 kür uygulanması sonucu "stasyoner" hastalık olarak değerlendirilen olguya üçüncü kez akciğer lezyonlarına yönelik operasyon uygulandı ve aynı kemoterapi kombinasyonu 4 kür daha verildi. İzleme alınan olgunun kontrol toraks BT'sinde rekürrens saptanması üzerine yüksek doz kemoterapi (Thiotepa-Mesna-Etoposid) ve otolog kemik iliği transplantasyonu yapıldı. Bu tedaviden de sonuç alınamaması üzerine mediasten ve akciğer tezyonlarını kapsayan lokorejyonel radyoterapi (RT) uygulandı. İzleme alınan olgu RT sonrası 5. ayda gelişen pnömoni ve sepsis sonucu kaybedildi. Sonuç olarak timik karsinamanın hızlı seyirli ve kemoterapi ve radyoterapiye parsiyel yanıtı olan kötü prognozlu bir hastalık olduğu söylenebilir
  • Item
    Zanamivir, enfluenza tedavisinde yeni bir ilaç
    (Uludağ Üniversitesi, 2000) Gülesen, Özdemir; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Halk Sağlığı Anabilim Dalı.
    Enfluenza insanlar için en önemli hastalıklardan birisidir. Enfluenza enfeksiyonu her yıl tüm dünyada anlamlı derecede mortalite ve morbidite nedenidir. Enfluenzanın özel tedavisi yoktur. Enfluenza virüsünün yüksek mutasyon yeteneği nedeniyle bağışıklama çalışmaları tam başarılı olmamaktadır. Üç kıtada yapılan araştırmalar yeni ilaç olan zanamivir'in hastalığın ilk üç günü içinde alınırsa yararlı olacağı bildirilmiştir.
  • Item
    Çocukluk çağında zehirlenmeler
    (Uludağ Üniversitesi, 2000) Dönmez, Osman; Meral, Adalet; Baytan, Birol; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı.
    Çocukluk çağında görülen zehirlenmeler, çoğunlukla erişkinlerin dikkatsizliği sonucunda ortaya çıkmaktadır. Bu çalışmada Ocak 1998-Aralık 2000 tarihleri arasında entoksikasyon nedeniyle Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Kliniğine yatırılarak izleme alınan 98 çocuk retrospektif olarak değerlendirildi. Olgularımızın yaş ortalaması 5.9±4.1 yıldı. Bu bulguların 51'i(% 52) kız, 47'si (% 48) erkekti. Hastaların ortalama izlem süresi 5.1±4.5 gündü. Olguların 52'sinde (% 53) ilaçlar, 22'sinde (% 23) karbonmonoksit, 9'unda (% 9) organik fosfor, 8'inde(% 8) besin, ve 7'sinde (% 7) ise diğer toksik maddeler ile entoksikasyon saptandı. Mantar zehirlenmesi olan 2 olguya hemoperfozyon uygulandı. Ayrıca salisilat entoksikasyonu olan 2 olguya da hemodiyaliz uygulandı. Sonuç olarak, çalışmamızda zehirlenme olgularının en sık ilaç alınımına bağlı olduğu görüldü. Ailelerin ilaçları gelişigüzel ortada bırakmamaları konusunda bilgilendirilmesinin önemli olduğu düşünüldü. Ayrıca, bölgemizde sık yaşanan lodos nedeniyle görülen karbonmonoksit zehirlenmeleri için toplumun bilinçlendirilmesinin ve gerekli önlemleri alması için uyarılmasının önemli olduğu kanısına varıldı.
  • Item
    1994-1999 yılları arasında Bursa'da otopsisi yapılan doğal kökenli ani-beklenmeyen ölümlerin değerlendirilmesi
    (Uludağ Üniversitesi, 2000) Durak, Dilek; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Adli Tıp Anabilim Dalı.
    Doğal kökenli ani-beklenmeyen ölümler akut veya akutfazdaki kronik bir hastalık sonucunda meydana gelen, orijin olarak cinayet, intihar ve kaza dışında kalan ölümlerdir ve genellikle karşımıza ölümün ani ve beklenmeyen bir şekilde, şüpheli bir çevrede meydana gelmesi ile çıkmaktadır. Doğal kökenli ölümlerin Bursa'daki yöresel özelliklerini tespit etmek ve otopsi açısından sonuçların değerlendirilmesi amaçlanarak Adli Tıp Kurumu Bursa Grup Başkanlığı'nda Ocak 1994 Temmuz 1999 arasında otopsisi yapılmış 2026 olguya ait adli muayene tutanakları ve otopsi raporları retrospektif olarak incelenerek saptanan 572 (% 28.2) doğal kökenli ani-beklenmeyen ölüm olgusu, yaş, cinsiyet, ölüm nedenleri açısından araştırıldı. Kardiovasküler hastalıklar 261 olgu (% 45.6) ile ilk sırayı almaktadır. Erkek: kadın oranı yaklaşık 4/1'dir. En sık doğal ölüm 113 olgu (%19. 7) ile 5. dekatta görülmektedir. Sonuç olarak orijin açısından diğer ölümler kadar doğal kökenli ani-beklenmeyen ölümlerde de otopsinin önemi vurgulanmıştır.
  • Item
    İsofluran ve propofolün bazı lenfosit subgruplar ve hematolojik parametreler üzerine olan etkilerinin incelenmesi
    (Uludağ Üniversitesi, 2000) Moğol, Elif Başağan; Özcan, Berin; Yavaşcaoğlu, Belgin; Özkalemkaş, Fahir; Göral, Güher; Budak, Ferah; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Mikrobiyoloji ve Enfeksiyon Hastalıkları Anabilim Dalı.
    Çalışmamızda minör cerrahi uygulanan 30 olguda, bir inhalasyon anesteziği olan isofluran ile bir intravenöz anesiezik olan propofolün bazı lenfasit subgrupları ve hematolojik parametreler üzerine olan etkilerini araştırmayı amaçladık. 18-60 yaş arasında ASA (Amerikan Anesteziyoloji Derneği) I grubu hastalar rastgele iki gruba ayrıldılar. İndüksiyon ajanı olarak birinci grup olgulara % 2.5'lik tiyopental 4 mg/kg iv ve ikinci grup olgulara % 1 'lik propofol 2.5 mg/kg iv verildi. Anestezi idamesi I. grupta % 50 N2O/O2 ve % 0.75'lik isofluran gaz karışımı ile, II. grupta % 50 N2O/O2 gaz karışımına ek olarak 6 ,ug/kg/st hızda propofol infüzyonu ile sağlandı. Her iki grupta da kas gevşetici ajan olarak vekuronyum bromür ve analjezik ajan olarak fentanil kullanıldı. İndüksiyondan önce ve operasyonun 90.dakikasında periferik venöz kandan alınan örneklerde lökosit, trombosit, hemoglobin değerleri; periferik kan yaymalarında lenfosit, nötrofil, monosit, eozinofil değerleri; lenfasit subgrupları (CD3, CD4, CD8, CD16, CD20, CD25, HLA DR) değerleri incelendi. lndüksiyondan önce ve operasyonun 90. dakikasında elde edilen değerler karşılaştırıldığında; I. grupta CD4 düzeyinde anlamlı bir artma, ll. grupta ise CD8 düzeyinde anlamlı bir azalma kaydedilirken, diğer parametrelerde bir farklılık saptanmadı. Sonuç olarak kullanılan her iki ajanın da immün sistemi baskılamadığı kanısına varıldı.
  • Item
    Subakut sklerozan panansefalit tanısı ile izlediğimiz vakalarımız ve bunların özellikleri
    (Uludağ Üniversitesi, 2000) Okan, Mehmet; Dönmez, Osman; Nacartürk, Ergün; Sağlam, Halil; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı.
    Subakut sklerozan panensefalit (SSPE) kızamık virüsünün neden olduğu, patogenezi tam olarak anlaşılamamış ilerleyici nörolojik kusurlarla giden ve ölümle sonuçlanan merkezi sinir sisteminin yavaş seyirli, ilerleyici bir enfeksiyonudur. Bu çalışmamızda 1995-1999 yılları arasında kliniğimize çeşitli yakınmalarla başvurarak SSPE tanısı alan 10 vaka incelendi. Vakalarımızın tümünde SSPE tanısı; a) ilerleyici mental yıkımla giden klinik tablo ve b) Hemaglütünasyon inhibisyon veya kompleman fiksasyon yöntemleriyle bakılan kızamık antikor titresinin beyin omurilik sıvısında (BOS) 1/8 ve serumda 1/128'in üzerinde olması ile kondu. Ayrıca hastalığın dönemi ile uyumlu elektroansefalografi (EEG) bulgularının varlığı yol gösterici ve destekleyici bulgu olarak kabul edildi. Vakalarımızda hastalığın başlangıç yaşı 4-13 yıl arasında değişmekte olup, ortalama 7. 5±2.8 yıl idi. Hastalığın tüm dünyaca kabul edilmiş bir tedavisi henüz mevcut olmayıp, değişik antiviral ajanlar denenmektedir. Bunlardan antiviral ve immunomodulator etkisi olduğu bilinen isoprinosine'nin mortalite ve morbitide üzerinde anlamlı olarak etkin olduğu gösterilmiştir. Değişmez bir şekilde fatal sonlanan SSPE'de alfa veya beta interferon'un hastalığın remisyon süresini uzattığı şeklinde yayınlar vardır.
  • Item
    Türkiye'nin çeşitli kentlerinde hava kirliliği sorunu
    (Uludağ Üniversitesi, 2000) Gülesen, Özdemir; Pala, Kayıhan; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Halk Sağlığı Anabilim Dalı.
    Bu araştırmanın amacı, Türkiye'nin seçilmiş 25 büyük ilinde 1992-1996 yılları arasında hava kirliliği sorununu göstermektir. Araştırma için veriler söz konusu illerdeki tıp fakültelerinin halk salığı ana bilim dalları ile Devlet istatistik Enstitüsü'nden sağlanmıştır. Araştırma kapsamındaki illerden ikisinden yanıt alınamamıştır. Araştırma kapsamındaki illerde yalnızca iki kirleticinin (Kükürt dioksit, asılı partikül) ölçüldüğü ve 23 ilin 15'inde (% 65,2) hava kirliliği sorunu olduğu anlaşılmıştır. 1996 yılında kükürt dioksit için kısa vadeli sınır değerin 23 ilin 9'unda (% 39.1) asılı partikül için kısa vadeli sınır değerin 23 ilin 9'un da (% 39.1) aşıldığı anlaşılmıştır. Türkiye 'de hava kirliliği önemli bir halk salığı sorunudur. Hava kirliliğine karşı başarılı bir savaşım verebilmek için kirliliğe neden olan etmenleri doğru saptamak ve kirlilik nedeniyle oluşan hastalıklar ve ölümlere ilişkin güvenilir verilere sahip olmak gerekmektedir
  • Item
    Nigella Sativa (çörek otu), vitamin C, E ve selenyumun, nitrosoguanidin uygulanan tavşanların tüylerindeki iz element seviyelerine etkileri
    (Uludağ Üniversitesi, 2000) Mert, Nihat; Ağaoğlu, Zahit T.; Gündüz, Handan; Ertekin, Ali; Dede, Semiha
    Bu çalışmada, Nigella sativa, vitamin C, E ve Se'un, bir karsinojenik madde olan N-methyl-N '-nitro N-nitrosoguanidine (MNNG) uygulanan tavşanların tüylerindeki iz element (Zn, Cu, Mn) konsantrasyonlarına etkileri araştırıldı. Her biri sekizer tavşandan oluşan üç deneme ve bir kontrol grubu oluşturuldu. N-methyl-N'-nitro-N-nitrosoguanidine (MNNG) (20 mg/kg) intraperitonal olarak, beş ay süreyle haftada bir kez uygulandı. Nitrozoguanidin uygulanmasıyla birlikte haftada iki kez, A grubuna öğütülmüş sulu Nigella sativa süspansiyonu, B grubuna Vit C ve Vit E+Se uygulandı. C grubuna ise sadece intraperitonal olarak nitrozoguanidin (20 mg/kg) uygulandı. Kontrol grubu olan D grubuna ise herhangi bir işlem yapılmadı. Gruplardaki (A, B, C, D) tavşanların tüy örneklerinde yapılan analizler sonucunda sırasıyla, çinko konsantrasyonları (ppm); 223.38+7.16, 261.39+9.13, 190.69+2.31 ve 440.11+33.94; bakır konsantrasyonları 30.48+3.94, 65.15+3.35, 8.89+1.93 ve 60.88+2.34; ve manganez konsantrasyonları ise 11.70+2.96, 13.60+1.63, 3.12+0.49 ve 21.13+4.60 olarak saptandı. Gruplar arasında Duncan testine göre, istatistiki olarak anlamlı ilişkiler bulundu. Bu sonuçlara dayanarak, tüy numunelerinin, gruplar arasındaki farkları ortaya koymak açısından önemli bir materyal oldu, Nigella sativa ve vitamin kombinasyonlarının uygulandığı deneme gruplarında, tüy iz element seviyelerinin daha yüksek bulunmasının, nitrosoguanidinin neden olduğu zararlı etkilere karşı koruyucu olarak önemli olabileceğini düşündürmektedir.
  • Item
    Mantle ve ters Y düzensiz sahalarında Kobalt-60 ile radyoterapi uygulamalarında koruma bloklarının doz parametrelerine etkisi
    (Uludağ Üniversitesi, 2000) Baş, Murat; Alkaya, Fadime; Gürsoy, T. Oğuz; Kemikler, Gönül
    Radyoterapide kritik organların korunması amacıyla ışın alam içine konulan bloklar, korunmuş hacimden ışın saçılmasını azaltarak, açık alanın doz dağılımlarının değişmesine neden olurlar. Düzensiz alanların derin doz % değerlerinin bulunmasına ilişkin çeşitli metotlar geliştirilmiş olmasına rağmen, rutinde kullanılan bu metotların ölçümlerle geçerliliğinin incelenmesi gereklidir. Bu çalışmada çeşitli düzensiz alanların (Mantle ve Ters Y alanların) ölçülen derin doz % değerleri, kare eşdeğeri ve [4 x (A/P)] yöntemiyle bulunan alanların derin doz % değerleri ile karşılaştırılmış, bloklu ve açık alan doz verimleri ölçülmüştür. Ayrıca üç derinlikte (0.5,5 ve 10 cm derinlikler için) açık ve bloklu alanların doz profilleri çizdirilmiş ve bloklamanın açık alan doz profiline olan etkisi incelenmiştir. Seçilen düzensiz alanlarda DD % değerlerinin ölçülmesinde her iki hesaplama yöntemi de blok kenarındaki noktalar hariç derin doz % değerleri için uygundur. Bloklu alanlar ile açık alanların doz verimleri mukayese edildiğinde bloklamanın % 25'den az olduğu vakalarda açık alan (kolimatör) doz veriminin kullanılabileceği görülmüştür. Bu çalışmada kullanılan alanlarda blok altındaki dozlar, tüm alanlar için dmax'ın % 10'u civarındadır. Her kliniğin kendi hesaplama yöntemini kendi koşullarında belirmesi uygun olacaktır.