2009 Güz Sayı 13
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/10128
Browse
collection.page.browse.recent.head
Item Anlambilim ve yorumbilgisi(Uludağ Üniversitesi, 2009) Uslu, Muazzez; Linge, David; Gadamer, Hans-GeorgeItem The role of animal reason in Hume’s ethics(Uludağ Üniversitesi, 2009) Çelik, ŞengülHume’s anti-rationalist tendencies towards moral issues can be seen in the parts of his books allotted to animals. However, the problem considering animal reason has not been examined in detail by Hume’s interpreters; I think the deficiencies in both his observations and his poor analogies cause this lack of interest. In this paper I want to argue with Hume’s view of morality in respect to animals for doing so provides great insight into both Hume’s examination of the dominance of reason and his naturalism. Hume uses animals both for stating his theory about reason and for his moral theory. It is assumed in this paper that his assertion to show that morality does not come from relations ― therefore reason ― fails to be persuasive due to the poor design and choice of his analogy.Item Aristoteles’in varlık görüşü(Uludağ Üniversitesi, 2009) Özcan, MuttalipAristoteles’in “varlık” görüşü genellikle töz görüşüyle bağlantısında ele alınır. Oysa “varlık” ve “töz” biribiriyle bağlantılı kavramlar olsalar da tam olarak örtüşmezler. Aristoteles’e göre, varlık problemi, öncelikle ilineksel anlamda varlıkla ve asıl anlamda varlıkla, ikinci olarak ise kavram olarak “varlık” ve “doğru(luk) anlamında varlık”la ilişkili bir problemdir. Fakat, Aristoteles’in İlk Felsefenin (ontolojinin, Prote Philosophianın) asıl konusu olarak belirlediği şey bunlardan yalnızca “asıl anlamda var olan”lardır. Dolayısıyla, “varlık” ve “töz” kavramının örtüştüğü alan sadece “asıl anlamda var olan”ların alanıdır. “Asıl anlamda var olan”lar alanında var-olan töz olandır ya da töz olan var olandır. Öncelikle bu ayrımın yapılması gerekir. İkinci olarak, Aristoteles, asıl anlamda var olanı duyusal ve düşünsel olarak iki türe ayırırken, aslında “asıl anlamda varlık” ifadesini de iki ayrı anlamda kullanır. Asıl var olan: a) var olmak için başka bir şeye gereksinim duymayan tek tek var olanlardır; b) asıl var olan: bir şeyin özü veya neliğidir; onu o şey yapan şeydir. Birincisi ontik anlamda asıl var olandır, ikincisi epistemolojik anlamda asıl var olandır. Aristoteles’in varlık görüşüne ilişkin bu ayrımların yapılması sadece kendisinin varlık ve töz görüşünün anlaşılması bakımından ya da genel felsefesinin doğru anlaşılması ve değerlendirilmesi bakımından değil, Avrupa felsefesinin nasıl olup da, birkaç filozofun görüşleri dışında, hayatla ve bu dünyayla bağının kopartıldığının anlaşılması bakımından da önemlidir.Item Mekanistik evren anlayışı ya da hakikatin bilgisinden fenomenler bilimine(Uludağ Üniversitesi, 2009) Can, NevzatMekanistik kartezyen dünya görüşü bütün bilimler ve Batılı düşünme tarzının geneli üzerinde güçlü bir etki yapmıştır. Karmaşık fenomenleri temel yapı taşlarına indirgeme ve mekanizmalara karşılıklı etkileri açısından bakma yöntemi, çoğunlukla bilimsel yöntemin kendisiyle özdeşleştirilmiştir. İndirgemeci bilim üzerindeki bu ezici vurgunun bir sonucu olarak Batı kültürü devamlı surette parçalara bölünür hale gelmiş ve temelden sağlıksız teknolojiler, kurumlar ve hayat tarzları üretmiştir. İki buçuk yüzyıldır fizikçiler, klasik fizik olarak bilinen, dünyaya mekanistik bakışın kavramsal çatısını geliştirip işlediler. Onların düşünceleri bir yandan I. Newton’un matematiksel kuramına, bir yandan R. Descartes’in felsefesine ve öte yandan da bu ikisini onyedinci, onsekizinci ve ondokuzuncu yüzyıllarda hüküm süren gerçekliğin genel kavranışıyla uygun düşer tarzda geliştiren F. Bacon’ın ortaya koyduğu bilimsel metodolojiye dayalıydı. Madde bütün varlıkların temel ilkesiydi ve maddi dünya, kocaman bir makine içine yerleştirilmiş birbirinden kopuk nesneler yığını şeklinde anlaşılırdı. Kozmik makine, tıpkı insan-yapısı makinalar gibi ilksel parçacıklardan ibaret görülürdü.Item The Ecosophy: Humanistic paradigm of the new millennium(Uludağ Üniversitesi, 2009) Zagorov, OrlinThe forming of ecosophy as philosophic paradigm is an expression of the objective necessity of setting up a new cultural consciousness and vital strategy, based on the humanistic ideals of culture. The fundamental idea of this new paradigm has for its deep basis the understanding that through its cultural matrix the Man imparts meaning of being by rationalizing in a specific way its place in the World and becomes conscious the function of its own existence. The ecosophy teaches that in the long run the Man can exhaust the vitality of Gaea by decreasing her productivity and can erase key species from her life supporting system. However the Reason ordains Man to save her by overcoming its suicidal aggressive greed -- the price that all living beings pay for this great gift of life, including the Man. In this sense, the ecosophy is basic source of ideas and values, needed for the emerging and development of ecology of spirit which is essential element of the modern ecological culture.Item Teleolojik etik anlayışın deontolojik eleştirisi [yararcı etik ve ödev etiği](Uludağ Üniversitesi, 2009) Macit, M. HanifiEtik tarihi boyunca neyin ahlaken doğru ve yanlış, neyin iyi ve kötü olduğunu belirtmeye çalışan etik teoriler sınıflandırılınca, son tahlilde teleolojik ve deontolojik etik anlayışlarına varmak kaçınılmaz gibi görünür. Biz bu çalışmada eylemin sonucunu önceleyen teleolojik etik öğretiye karşı, eylemin sonucuna değil de niyetine bakılması gerektiğini savunan deontolojik etik anlayışının sonuççu etik anlayışına getirdiği çeşitli eleştirileri irdelemeye çalışacağız.Item Charles S. Peirce’ün (pragmatik) doğruluk teorisi(Uludağ Üniversitesi, 2009) Türer, CelalPeirce’ün doğruluğu matematiksel bir kavram olan sınır ile felsefi bir kavram olan “yorumcular, araştırmacılar topluluğu” kavramlarıyla tanıtması pek çok eleştiriye sebep olmuştur. Ancak dikkatlice incelendiğinde bu kavramların onun işaretler teorisinde yerli yerine oturduğu ve felsefesi vizyonu ile tutarlılık arz ettiği görülür. Ona göre doğruluğu anlamanın yolu gerçekliği araştırmadan geçer. Buna göre, gerçekliği araştırma yöntemi, yani bilimsel metot pragmatik olarak doğruluğu araştırabileceğimiz tek yöntemdir, hatta doğruluk araştırmanın bizatihi kendisine işaret eder. Bu açıdan bakıldığında araştırma topluluğunun uzun vadede bulacağı sonuçlar da doğruluğu oluşturur. Bunun böyle gerçekleşeceğini umut etmeliyiz. Eğer başarı için umut yoksa araştırma için de neden yoktur.Item Hiç, metafizik, nihilizm(Uludağ Üniversitesi, 2009) Duman, MusaBu makalede, Heidegger’in nihilizmi metafiziğin, metafiziksel Varlık deneyiminin, özsel boyutu olarak kavrayışını tetkik ediyor, ve akabinde, bu olguya Heidegger’in ne tür karşılıklar verdiğini ele alıyoruz. Heidegger nihilizmi metafiziksel düşünme biçimi içinde köklenmiş olarak düşünür, bu nedenledir ki metafizik ve nihilizm asli bir özdeşlik arzederler. Çerçevesi içerisinde Varlık’ın, açık veya örtük olarak, sanattan bilime, Batı kültürünün tüm sahalarında, deneyimlenip, ifadelendirildiği bu düşünme biçimi bize Batı geleneğinin derin tarihini ya da hareketini vermektedir. Nihilizm metafizik için esas olan varolanlara dayalı düşünüşün hükümranlığından neşet eder. Bu ise, Hiç’in, gizlenme boyutu olarak, asli bir unsuru olduğu Varlık’ın gizlenme-açılmaya dayalı karakterinin (hakikati) kaybedilmesini beraberinde getirir.Item From the ontological subject to the ethical "I"(Uludağ Üniversitesi, 2009) Küçükalp, Kasım; İlahiyat Fakültesi; Felsefe TarihiThis study focuses on Emmanuel Levinas’s ethical metaphysics, which gives priority to ethics over traditional Western philosophical approaches that begin first with ontology, the knowledge of being. Because ontology, as knowledge or the theory of being, includes an epistemology at the beginning, and every question about being requires an epistemology, Levinas’s conception of ontology cannot be separated from its epistemological implications. By all means, the Levinasian critique of Western philosophy is not merely a critique and an analysis of ontology and epistemology in a neutral style, but it shows that every ontological question about being fails to recognize the very ethical relation and depends upon an egoistic relation of the Self to the Other. According to Levinas, based upon human reason, the ontological or epistemological approaches of Western philosophy have not only failed to recognize the Other but reduced the Other to the Self. Contrary to Western philosophical approaches, Levinas finds the possibility of real ethical relation to the Other in the face-to-face relationship with the Other, in which the face of the Other awakens the Self.Item Nietzsche ve Adorno’da sanat ve hakikat ilişkisi üzerine bir inceleme(Uludağ Üniversitesi, 2009) Becermen, Metin; Fen Edebiyat Fakültesi; Felsefe BölümüBu yazıda, ilkin, Nietzsche’nin sanat ve hakikat ilişkisine değinilirken, özellikle onun müzik ve hakikat ilişkisi üzerine düşünceleri dile getirilmektedir. Bu bağlamda, Nietzsche’nin görüşlerini ortaya koyabilmek için başvurduğu Wagner ve Schopenhauer’in sanata ve müziğe dair düşünceleri ile onların Nietzsche üzerindeki etkilerine de değinilmektedir. İkinci olarak, Adorno’nun sanat ve hakikat üzerine düşünceleri üzerinde durulmakta ve onun müzik konusundaki görüşleri dile getirilmektedir. Sonuç olarak, Nietzsche ve Adorno’nun sanat ve hakikat görüşleri arasındaki ayrılıklar ve benzerlikler ortaya konmakta ve onların sanata verdikleri önem ile müziğe tanıdıkları ayrıcalık üzerinde durulmaktadır.Item La Critique du Marxisme chez Sartre(Uludağ Üniversitesi, 2009) Ürek, Ogün; Fen Edebiyat Fakültesi; Felsefe BölümüCet article chercher évaluer sur la critique du marxisme de Sartre qui fait des différences méthodiques entre la philosophie de Marx et le marxisme. Selon cette critique de Sartre, la faute du marxisme après Marx, au lieu de découvrir une méthode euristique, conforme à la particularité structurelle du domaine de l’objet, le raisonnement directement et sans critique les pensées crées par la méthode euristique de Marx. Si on traite marxisme dans ce contexte, elle a à tomber dans un cercle vicieux, un crise. L’attitude que les philosophes postmodernes d’aujourd’hui montrent n’est pas autre chose de légitimer un tel cercle vicieux ou une crise.Item The existentialist philosophy of Albert Camus and Africa’s liberation(Uludağ Üniversitesi, 2009) Igbafen, Monday LewisThis paper examines the practical utility of Albert Camus’ existentialist philosophy, especially in the context of the contemporary effort to improve the condition of human life and existence in Africa. The paper is a departure from prevailing mindset among some scholars and people of Africa that nothing good can be derived from Camus’ philosophy. In particular, the paper argues that the task of socio-political and economic transformation in today’s Africa has a lot to benefit from a critical and pragmatic engagement with the existentialist philosophy of Camus. The paper maintains that the practical benefit of Camus’ existentialist philosophy appears most clearly in the value it assigns to revolt/resistance, and ideals of friendship, commitment, solidarity and brotherhood to solve the cumulative problems of life. The obvious lack of all this has exasperated the human condition in modern African states.