2018 Cilt 44 Sayı 3

Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/18510

Browse

collection.page.browse.recent.head

Now showing 1 - 14 of 14
  • Item
    Doksorubisin ile indüklenmiş ovaryan toksisitede visnaginin koruyucu etkisi
    (Uludağ Üniversitesi, 2018-07-18) Özbay, Aysun; Avcı, Berrin; Tıp Fakültesi; Histoloji ve Embriyoloji Ana Bilim Dalı
    Doksorubisine bağlı ovaryan toksisitede ovaryan rezervi korumak amacıyla farklı tedavi yaklaşımları uygulanmaktadır. Visnagin doksorubisine bağlı kardiyotoksisitede tedavi edici etkinliği gösterilmiş organik bir kimyasaldır. Bununla birlikte doksorubisine bağlı ovaryan toksisitede visnaginin etkinliği bilinmemektedir. Doksorubisine bağlı ovaryan toksisitenin oluşturulduğu sıçanlarda visnaginin tedavi edici etkinliğini değerlendiren bu çalışmada; doksorubisinin ovaryan rezervi belirleyen primordiyal follikül sayısını, bunun yanında preantral ve antral follikül sayısını azalttığı saptandı. İntraperitoneal 30 mg/kg visnagin tedavisinin primordiyal follikül rezervini, gelişmekte olan ve olgun follikül sayılarını koruduğu, atretik follikül sayısını azalttığı görüldü. Doksorubisin ile indüklenmiş ovaryan toksisitenin visnagin tedavisi ile azaltıldığı ve ovaryan follikül rezervini koruduğu sonucuna varıldı.
  • Item
    Zor ama zorunlu bir konu: hekimlerin kötü haber vermesi
    (Bursa Uludağ Üniversitesi, 2018-11-08) Kantarcıoğlu, Arzu Çırpan; Tıp Fakültesi; Çocuk Hematoloji Onkoloji Bilim Dalı
    Hasta/hasta yakınlarına kötü haber verilmesi tıbbi uygulamaların önemli bir parçasıdır. Bununla birlikte klasik tıp eğitiminde her zaman yer almayabilmektedir. Kötü haber verilmesinin standart bir biçimi olmamakla birlikte, haberin içeriği ve konunun gelişme biçimine bağlı olarak çeşitli önerilerde bulunulmuştur. Bu önerilerin hekimlerin zaman içerisinde gözlem ve deneyimleriyle birlikte kötü haber vermeyi daha kolaylaştıracağı düşünülmektedir.
  • Item
    Nadir görülen bir böbrek tümörü: müsinöz tubuler ve iğsi hücreli karsinoma
    (Uludağ Üniversitesi, 2018-11-13) Özşen, Mine; Vuruşkan, Berna Aytaç; Vuruşkan, Hakan; Tıp Fakültesi; Tıbbi Patoloji Ana Bilim Dalı
    Müsinöz tübüler ve iğsi hücreli karsinoma; oldukça nadir görülen renal epitelyal bir neoplazmdır. Olgu sunumumuzda müsinöz tübüler ve iğsi hücreli karsinoma saptanan olgu sunulmuş ve hastalığın epidemiyolojisi, radyolojik bulguları ve histopatolojik özellikleri ilgili literatür eşliğinde kısaca tartışılmıştır. 43 yaşındaki erkek hasta, sol yan ağrısı şikayeti ile başvurduğu dış merkezde yapılan radyolojik incelemede, sol böbreğinde kitle saptanması üzerine ileri tanı ve tedavi için hastanemiz üroloji polikliniğine yönlendirildi. Yapılan fizik muayene ve tetkikler doğrultusunda renal hücreli karsinoma düşünülen olguya radikal nefrektomi operasyonu planlandı. Materyalden hazırlanan kesitlerin mikroskobik incelemesinde; miksoid stroma içerisinde, eozinofilik sitoplazmalı, iğsi şekilli, düşük gradeli nükleer özellikler gösteren hücrelerin, uzamış veya birbiri ile anastomozlaşan tubul benzeri yapılanmalarından oluşan tümöral lezyon dikkati çekti. Histopatolojik ve immünohistokimyasal bulgular doğrultusunda olguya müsinöz tübüler ve iğsi hücreli karsinoma tanısı verildi. Tüm renal neoplazilerin %1'den azını oluşturan bu tümörlerin prognozu, diğer epitelyal böbrek tümörlerine kıyasla daha iyidir. Bu nedenle müsinöz tübüler ve iğsi hücreli karsinoma olgularını ayırıcı tanıya girdikleri papiller renal hücreli karsinoma olgularından ayırmak son derece önemlidir.
  • Item
    Nadir bir olgu: renal hücreli karsinom ile cushing hastalığı birlikteliği
    (Uludağ Üniversitesi, 2018-11-07) Çalapkulu, Murat; Gül, Özen Öz; Cander, Soner; Ersoy, Canan; Ertürk, Erdinç; Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Bilim Dalı
    Hipofiz bezinden adrenokortikotropik hormon (ACTH) salgılayan adenom, endojen Cushing hastalığının en sık görülen nedenidir. Renal hücreli karsinom (RCC) en sık görülen böbrek kanseridir ve bu kanser ile ilişkili birçok endokrinolojik anormallik olabilir. Renal hücreli karsinom tanısı alan hastalarda Cushing sendromu saptanabilirken Cushing hastalığı çok nadir görülür. Cushing hastalığının tanısı klinik semptomlar, endokrinolojik testler ve radyolojik bulguların değerlendirilmesi ile konur. Cushing hastalığında en etkili tedavi adenomun rezeksiyonudur ama makroadenomlarda rezeksiyon ile kür şansı daha düşüktür. Postoperatif dönemde kür sağlanamamış olgularda tedavi seçenekleri arasında radyoterapi, medikal tedaviler (bromokriptin, siproheptadin, ketakonazol, pasireotide gibi) veya bilateral adrenalektomi düşünülebilir. Burada Cushing hastalığı ile birlikte renal hücreli karsinom tanısı konulan bir hasta sunulacaktır.
  • Item
    “Human tail”; olgu sunumu
    (Uludağ Üniversitesi, 2018-10-04) Kaya, İ. Seçkin; Taşkapılıoğlu, Özgür; Tıp Fakültesi; Beyin ve Sinir Cerrahisi Ana Bilim Dalı
    Human tail”; lumbosakrokoksigeal kaudal bölgede, üzeri cilt ile kaplı protrüzyon olarak gözlenen, nadir görülen, konjenital, embriyonik, vestigial benign bir anomalidir. Klinik, radyolojik, histopatolojik incelemelerle “true tail” ve “pseudo tail” olarak birbirinden ayırd edilmeleri gerekir. Özellikle radyolojik incelemeler preoperatif dönemde bu ayrıcı tanıyı yapmakta büyük öneme sahiptir. Human tail’e diğer konjenital anomaliler eşlik edebilir, spinal disrafizm bu anomalilerde en büyük paya sahiptir ki bu da iyi bir klinik yönetim gerektirmektedir. Bu olgu sunumunda, “true tail” ile doğmuş, sağlıklı bir yenidoğan olgusundan bahsedildi.
  • Item
    İnkarsere obturator herni: bir olgu sunumu
    (Uludağ Üniversitesi, 2018-09-13) Tırnova, İsmail; Yılmaz, Erdem; Işık, Özgen; Yılmazlar, Tuncay; Tıp Fakültesi; Genel Cerrahi Ana Bilim Dalı
    Obturator herni kasık bölgesi fıtıklarının nadir bir formudur. Acil servise başvuruda sıklıkla nonspesifik semptomlar eşlik etmesi nedeni ile erken dönemde tanı konulması şüphe ve dikkat gerektirir. Bu çalışmada kasık ağrısı ile acil servise başvuran ve obturator herni tanısı ile acil opere edilen 65 yaşında kadın hasta sunulmaktadır. Olgumuzda olduğu gibi obturator herni genellikle yaşlı, multipar, zayıf kadınlarda görülür ve kesin tedavisi cerrahidir. Postoperatif sonuçları etkileyen en önemli faktörse cerrahi tedavinin zamanlamasıdır. Kasık ağrısı ve ileus bulgularıyla acil servise başvuran hastalarda, inkarsere obturator herniler ayırıcı tanıda akılda tutulmalı ve gecikmeden definitif cerrahi uygulanmalıdır.
  • Item
    Bir üniversite hastanesi acil servisi’nde taze donmuş Plazma (TDP) verilen hastaların retrospektif analizi
    (Uludağ Üniversitesi, 2018-11-07) Karamurat, Mehmet; Durak, Vahide Aslıhan; Köksal, Özlem; Tıp Fakültesi; Acil Tıp Ana Bilim Dalı
    Bu çalışmanın amacı bir Üniversite Hastanesi Acil Servisi’nde TDP kullanımının retrospektif olarak incelenmesi ve bu alandaki eksikliklerin ortaya konarak transfüzyon alanında iyileşmeye gidilmenin sağlanmasıdır. Çalışmaya 01.02.2014 – 01.02.2017 tarihleri arasında bir Üniversite Hastanesi Acil Servisi’nde TDP verilen tüm hastalar alınırken, 18 yaş altı ve gebeler çalışma dışı bırakılmıştır. Toplanan verilerin kaydedildiği çalışma formunda; hastanın adı soyadı, protokol numarası, yaşı, cinsiyeti, TDP verilme endikasyonu, endikasyon uygunluğu, verilen TDP miktarı, beraberinde varsa verilen başka kan ürünü ve miktarı, transfüzyon sırasında gelişmişse komplikasyon türü, transfüzyon öncesine ait hemoglobin ve trombosit değerleri, transfüzyon öncesi ve sonrasına ait Protrombin Zamanı (PT), aktive Parsiyel Tromboplastin Zamanı (aPTT), INR değerleri, hastaların sonuçlanma şekilleri (yatış, sevk, taburculuk ve ölüm) kaydedilmiştir. Acil serviste, TDP verilen hastaların %73.9’unda uygun endikasyon saptanırken, %26.1’inde hastalara endikasyon dışı TDP verildiği gözlendi. Sonuç olarak bu çalışmadan elde edilen bulgular doğrultusunda; bir Üniversite Hastanesi AS’inde azımsanmayacak oranda uygunsuz TDP transfüzyonunun yapıldığını söyleyebiliriz. Birçok çalışmada olduğu gibi, bu çalışmada da AS’de TDP verilme endikasyonları arasında warfarin overdoz ilk sırada yer almaktadır. Uygunsuz TDP kullanımından kaçınmak için özellikle kanama bulgusu olmaksızın warfarin overdozu veya karaciğer hastalıkları nedeniyle koagülasyon parametrelerinde uzama olan hastalara TDP verilmesinden kaçınmamız gerekmektedir. Uygun TDP transfüzyonu için, mutlaka kılavuzlar kullanılmalı ve hastanelerin bu konuda kendi oluşturduğu protokolleri olmalıdır.
  • Item
    Dapagliflozin kullanan diyabetik hastalarda serum elektrolit değerlerinin 6 aylık değişimini gösteren tek merkez gerçek klinik deneyim verileri
    (Uludağ Üniversitesi, 2018-10-25) Çalapkulu, Murat; Cander, Soner; Gül, Özen Öz; Tıp Fakültesi; Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Bilim Dalı
    Dapagliflozin, SGLT-2 inhibisyonu ile üriner glukoz atılımını arttırarak etki gösteren yeni bir grup antidiyabetik ilaçtır. Dapagliflozinin klinik uygulamaya girdikten sonra gerçek yaşam verilerinin değerlendirilmesi önemli bir durumdur. Çalışmamızda, tek merkezde takip edilen hastalarda dapagliflozinin elektrolit değerleri üzerine etkisinin değerlendirilmesi amaçlandı. Çalışmaya 45-80 yaş arası, vücut kitle indeksi > 20 kg/m², HbA1c düzeyi %6,5 ile %13 arasında olan 31 tip 2 diyabet hastası dahil edildi. Hastaların tedavi öncesi ve tedavi başlandıktan sonra üçüncü ve altıncı ayda olmak üzere toplamda 3 retrospektif muayene verisi kaydedilerek değerlendirme yapıldı. Dapagliflozin tedavisi ile sodyum düzeyinde, üçüncü ayın sonunda 0,29 mEq/L ve altıncı ayında 0,90 mEq/L azalma saptandı. Potasyum düzeyinde üçüncü ve altıncı aylarda sırasıyla 0,17 mEq/L ve 0,11 mEq/L azalma saptandı. Kalsiyum düzeyinde üçüncü ve altıncı aylarda sırasıyla 0,1 mg/dl ve 0,04 mg/dl azalma saptandı. Yapılan istatiksel analiz sonucunda sodyum, kalsiyum ve potasyum değerlerinde üçüncü ve altıncı ayda gözlenen azalmaların istatistiksel açıdan anlamlı olmadığı saptandı. Literatür tarandığı zaman da dapagliflozin tedavisi sırasında sodyum, potasyum ve kalsiyum düzeylerinde istatistiksel açıdan anlamlı olmayan değişiklikler izlenmiş olduğu görüldü. Bu da bizim çalışmamızla tutarlılık göstermektedir.
  • Item
    Kuruluşundan günümüze Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi dergisi
    (Uludağ Üniversitesi, 2018-10-17) Yılmaz, Serap; Kafa, Sezer Erer; Sağlık Bilimleri Enstitüsü; Tıp Tarihi ve Etik Ana Bilim Dalı
    Bilimsel içerikli dergiler, batıda 17. yüzyılda yayımlanmaya başlamışsa da bizde ilk bilimsel dergi 19. yüzyılda yayımlanmıştır. Zamanla gelişen dergicilik anlayışı, çok çeşitli kurum/kuruluşa ait yayınların başlamasını sağlamıştır. Bu kurum/kuruluşlar içerisinde değerlendirilebilecek olan üniversitelerin tıp fakülteleri bünyesinde çıkarmış oldukları dergiler de zamanla çoğalmıştır. Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi yayımlandığı ilk yıldan itibaren hiç sekteye uğramadan devam etmesi açısından tıp fakültesi dergileri arasında önemli bir yere sahiptir. Derginin 1974-2018 yılı arasında toplam 44 cilt, 141 sayısında 1614 adet makale bulunmaktadır. Bu 1614 makale içerisinde “tıp tarihi, tıp etiği, tıbbi deontoloji” alanları özelinde tarama yapılmış olup 44 yıllık arşivde bu alanlara ait toplam 17 adet makaleye ulaşılmıştır. Makalelerde, derginin ilk yayınlandığı günden bugüne ele alınan alanlar özelinde artış olup olmadığı incelenmiştir. Yapılan analiz sonucunda makale sayısında her ne kadar anlamlı bir artış bulunmuşsa da günümüzde uygulanan “uluslararası bilimsel yayınları teşvik politikası” ve “akademik atama ve yükseltmelerde uluslararası yayın yapma politikası” gibi nedenlerden ötürü derginin arşivinde ele alınan alanlar özelinde yoğun bir artış olmadığı düşünülmektedir.
  • Item
    Acil servise travma dışı nedenlerle başvuran ve konsültasyon istenen 65 yaş üstü ve altı hastaların epidemiyolojik incelenmesi
    (Uludağ Üniversitesi, 2018-10-17) Koçak, Yasin; Durak, Vahide Aslıhan; Çıkrıklar, Halil İbrahim; Tıp Fakültesi; Acil Tıp Ana Bilim Dalı
    Yaşlı bireyler, birbiri ile etkileşim gösteren birçok faktörün, sağlık hali ve fonksiyonel kapasite üzerine kompleks etkilerinin yoğun olarak hissedildiği kişiler olup, bu yaş grubuna yaklaşım, diğer branşlardan biraz farklı olarak, sadece tıbbi değil, psikolojik, sosyoekonomik, çevresel ve ailesel değerlendirmeleri de gerektirir. Bu çalışmada acil servisimize başvuran ve herhangi bir bölümden konsültasyon istenen 65 yaş ve üzeri hastalar ile 65 yaş altı hastaların; cinsiyeti, acil servise başvuru nedeni, başvuru saati, kronik hastalıkların varlığı, istenilen konsültasyonlar ve sayıları, acil serviste kalış süreleri ve sonuçlanma biçimleri karşılaştırılmıştır. Araştırma retrospektif olarak yapılmış; geriatrik hastaların acil servis başvurularının incelenmesi ve kronik hastalıklarının yansımalarının ortaya çıkarılması hedeflenmiştir. Çalışmamızda geriatrik hastaların acil serviste genellikle birden fazla branşı ilgilendiren hastalıklarının olduğu ve genellikle acil kliniğinde birden fazla konsültasyon ihtiyacı duyulduğu tespit edildi. Ayrıca yaşlı hastaların acil serviste kalış süreleri, servis ve yoğun bakım yatış oranlarının da daha yüksek olduğu tespit edildi. Ülkemizde 65 yaş ve üzeri nüfusun artmasına paralel sağlık hizmetlerini kullanımdaki oranları artmaktadır. Bu hastaların değerlendirilmesi 65 yaş altı hastalara göre multidisipliner bir yaklaşım gerektirmektedir. Bu yaş grubunun eşlik eden kronik hastalıklarının daha fazla olması nedeniyle hastane personeline gerekli eğitimin verilmesi, geriatri yan dal uzmanlığının yaygınlaştırılması, hastanelerde geriatri kliniklerinin artırılması önerilir.
  • Item
    Çocuk psikiyatri polikliniğine adli rapor amacıyla yönlendirilen olguların klinik ve sosyodemografik özelliklerinin değerlendirilmesi
    (Uludağ Üniversitesi, 2018-10-10) Eray, Şafak; Murat, Duygu; Uçar, Halit Necmi
    Ergenlik dönemi yaşam boyu suç oranının en yüksek olduğu dönem olarak bilinmektedir. Çocuk ve ergenlerin maruz kaldıkları veya işledikleri suçlar ise çocuk ve ergen adli raporlarının konusunu oluşturmaktadır. Çalışmamızın birincil amacı adli makamlarca adli rapor talebi ile çocuk ve ergen ruh sağlığı polikliniğine yönlendirilen, çocukların klinik ve sosyodemografik özelliklerini incelemektir. Çalışmamızın ikincil amacı ise çocuk koruma kanununda değişen yasa sonrası, geçmiş yıllara kıyasla çocuk psikiyatrisine başvuran adli olguların değişen niteliklerini tartışmaktır. Çalışmamıza 2016-2017 yılları arasında çocuk psikiyatri polikliniğine adli rapor talebi ile başvuran 81 olgu dahil edilmiştir. Hastaların klinik ve sosyodemografik verileri bir çocuk psikiyatristi tarafından yapılan yaklaşık 45 dakikalık görüşme sonunda toplanmıştır. Zeka düzeyleri Porteus ve Kent E-G-Y testleri ile belirlenmiştir. Çalışmaya dahil edilen raporların %71,6’sını suça sürüklenen çocukların (SSÇ) değerlendirilmesiyle ilgili raporlar oluşturmaktadır. SSÇ’lerin %91,4’ü erkektir. SSÇ’lerin işledikleri iddia olunan suçlar sırasıyla kişiye zarar verme (%24,1), hırsızlık (%20,7), cinsel suçlar (%19), mala zarar verme (%12,1), 5682 Sayılı Kanun’a muhalefet (%10,3), hakaret (%8,6), madde kullanmadır (%5,2) .En sık aldıkları tanılar dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu (%27,6) ve davranım bozukluğudur (%20,7). İkinci sırada istenen raporlar ise evlilik izni ve ruh sağlığı ile ilişkili raporlardır (%12,3). Çalışmamızda büyük oranda SSÇ ve onların klinik özellikleri ortaya çıkmıştır. Bununla birlikte değişen yasa ile istismar mağduru çocukların rapor talebiyle daha az başvuruda bulundukları izlenmiştir. Ayrıca çocuk psikiyatrisine başvuran evlilik raporlarının sıklığı göz önüne alındığında, çocuk evliliklerini engelleyebilecek ilgili yasal düzenlemenin yapılmasının gerekli olduğu düşünülmüştür.
  • Item
    Kronik bel ağrılı hastalarda fizyoterapi programının ağrı düzeyi, fonksiyonel düzey ve psikolojik duruma etkisi
    (Uludağ Üniversitesi, 2018-10-10) Çelik, Türkan; Karlıbel, İlknur Aykurt; Büyükcoşkun, Naciye İşbil; Tıp Fakültesi; Fizyoloji Ana Bilim Dalı
    Çalışmamız, kronik bel ağrılı hastalarda kısa süreli standart fizyoterapi programının, ağrı düzeyine, fonksiyonel yetersizliğe ve psikolojik duruma etkisini değerlendirmek amacıyla planlanmıştır. Çalışmaya 25-60 yaş arası, kronik bel ağrısı tanısı ile fizyoterapi programına alınan 30 ev hanımı hasta dahil edildi. Hastaların sosyo demografik verileri kaydedildi. Okuma yazma bilme kriteri göz önünde bulunduruldu. Olgulara haftada 5 gün olmak üzere toplam 10 seans hotpack, ultrason ve Transkutanöz Elektriksel Sinir Stimülasyonu’ndan oluşan standart fizyoterapi programı uygulandı. Ağrı; Vizüel Analog Skalası ile, fonksiyonel düzey; Revize Oswestry Fonksiyonel Yetersizlik Skalası ile ve psikolojik durum; Beck Depresyon Envanteri ile değerlendirildi. Değerlendirmeler tedavi öncesi ve tedavi sonrası olmak üzere 2 kez tekrarlandı. Tedavi öncesi ve sonrası yapılan değerlendirmelerde, çalışmaya katılan bireylerin fizyoterapi programı sonrası ağrı şiddeti değerlerine bakıldığında, fizyoterapi programı öncesine göre istatistiksel olarak anlamlı derecede azalma olduğu görüldü (p<0,001). Fizyoterapi programı öncesi ve sonrası özürlülük düzeyleri ve psikolojik durum karşılaştırıldığında; anlamlı fark bulundu (p<0,001). Bulgularımıza göre, fizyoterapi programı kronik bel ağrılı hastalarda ağrıyı ve özürlülük düzeyini azaltıp, fonksiyonel yeterliliği arttırmakta ve depresyon düzeyini azaltarak psikolojik durumda iyileşme sağlamaktadır.
  • Item
    Temporomandibular eklem disk bozukluklarında yağ greftinin etkisi
    (Uludağ Üniversitesi, 2018-10-10) Kalay, Ayşe; Kahveci, Ramazan; Kahveci, Zeynep; Halk, Kıymet Zülal; Tıp Fakültesi; Histoloji ve Embriyoloji Ana Bilim Dalı
    Temporomandibular eklem (TME) mandibulanın büyüme merkezidir ve çiğneme, nefes alma, konuşma gibi fonksiyonlarda kritik bir öneme sahiptir.Osteoartrit TME'nin en sık görülen artrit tipidir. Kıkırdak dokusunun iyi kanlanmaması ve iyileşme potansiyelinin düşük olması nedeni ile kıkırdak hasarlarını tedavi etmek zordur.Bu çalışmada birçok hücreye dönüşme potansiyeli olan ve bir çok büyüme faktörü barındıran yağ greftinin, hasarlı TME kıkırdağı üzerindeki etkileri araştırıldı. Çalışmada deneklerin her iki TME disk laterallerinde 3 mm’lik defektler oluşturularak eklem dejenerasyon modeli oluşturuldu.Sol tarafa inguinal bölgeden alınan yağ grefti yerleştirildi, sağ taraf kontrol grubu olarak başka işlem yapılmadan kapatıldı. Histopatolojik değerlendirmede her iki grupta eklem yüzey yapısı, kondrosit yoğunluğu, hücre kümelenmesi ve Safranin O boyanma kaybı parametreleri tek bir uzman histolog tarafından skorlandı. Sonuç olarak eklem yüzey yapısındaki bozulmanın, deney grubunda istatistiksel olarak anlamlı derecede düşük olduğu görüldü.Kümelenme skor olarak deney grubunda düşük olmasına rağmen istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmadı.Kondrosit yoğunluğu ve Safranin O boyanma kaybı iki grup arasında benzer değerler gösterdi.
  • Item
    Cerrahi menopozda oral ve transdermal östrojen tedavilerinin hastaların psikolojik durumları ve cinsel fonksiyonları üzerine etkisi
    (Uludağ Üniversitesi, 2018-09-14) Baksu, Alparslan; Yılmaz, Fatih; Tıp Fakültesi; Kadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim Dalı
    Cerrahi menopozun hastaların psikolojik durum ve cinsel fonksiyonlara etkisi ve tedavisi halen tartışmalıdır. Bu amaçla transabdominal histerektomi ve bilateral salpingooferektomi (TAH+BSO) geçiren hastalarda oral ve transdermal östrojen tedavilerinin psikolojik durumlar ve cinsel fonksiyonlar üzerine etkilerini karşılaştırdık. Çalışmamızda benign endikasyonlarla TAH+BSO yapılan 52 hasta rastgele randomizasyonla üç gruba ayrıldı. Ameliyattan 12 hafta sonra 17 hastaya kontrol grubu olarak tedavi verilmezken (grup kontrol) 18 hastaya oral östrojen (grup oral), 17 hastaya transdermal östrojen (grup TTS) başlandı. Hastalara ameliyattan önce, 12 ve 28 hafta sonra Beck Depresyon İndeksi (BDI) ve Kadın Cinsel Fonksiyon İndeksi (FSFI) uygulandı. Grup Kontrol’de ameliyat öncesi ve sonrası arasında değişiklik olmadı. Grup Oral’de tedavi sonrası psikolojik durumlar ve cinsel fonksiyonlar üzerine olumlu yanıt gözlenirken grup TTS’de değişiklik gözlenmedi. Çalışmamızın sonucunda cerrahi menopozun hastaların psikolojik durum ve cinsel fonksiyonları üzerine etkisi görülmezken oral östrojen tedavisinin olumlu etkilerinin olabileceği görüldü.