1991 Cilt 18 Sayı 2
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/22051
Browse
collection.page.browse.recent.head
Item Bizans dönemine ait mandibula'larda foramen mentale'nin özellikleri(Uludağ Üniversitesi, 1991) İkiz, İhsaniye; Çimen, Ahmet; Tıp Fakültesi; Anatomi Bilim DalıGeç Bizans Dönemine ait (13 Y.Y.) 68 yetişkin erkek mandibulası üzerinde foramen mentalenin sayısı, ekli, çapları, mandibula'nın ön, arka ve alt kenarına olan uzaklıkları saptandı. For. mentale % 92.65 oranda tek ve % 7.35 oranda çift bulundu. Şekli çoğunlukla ovaldi. Yatay plandaki çapı genellikle daha uzun olup, çap uzunlukları 1-3 mm arasındaydı. For. mentale'nin mandibula'nın alt ve üst kenarları arasında tam ortada yer almadığı ve alt kenara daha yakın yerleştiği görüldü. Sağ tarafta bulunan for. mentale sola göre daha alttaydı (p < 0.05). Bu deliğin symphysis mentalis ile ramus mandibulaenin arka kenar arasındaki uzaklığın yaklaşık 1/4'lük ön bölümü ile 3/4'lük arka bölümü arasında yer aldığı belirlendi.Item Formaldehit kullanımı ve zararları(Uludağ Üniversitesi, 1991) Şendemir, Erdoğan; Tıp Fakültesi; Anatomi Bilim DalıFormaldehit çeşitli meslek gruplarında yaygın olarak kullanılan bir maddedir. Kadavra açımı ile uğraşan makroskopik anatomistler ise formaldehitten en çok etkilenen meslek grubudur. Akut ve kronik zararlı etkileri nedeniyle bir çok ülkede çalışma ortamındaki formaldehit yoğunluğuna ve çeşitli yoğunluklardaki çalışma saatlerine sınırlamalar getirmiştir. Göz yaşarması, farinks ve burun mukozası irritasyonu gibi akut etkileri yanı sıra özellikle glioma görülme oranının anlamlı derecede yüksekliği, myeloid lösemi nazal karsinoma ve hepatotoksisite görülmesi formaldehit yoğunluklarının azaltılmasını, alternatif kadavra ilaçlama solüsyonlarının geliştirilmesini gerekli kılmaktadır.Item Atheroskleroz hücreleri: ll. düz kas hücresi(Uludağ Üniversitesi, 1991) Güler, Asuman H.; Tıp Fakültesi; Biyokimya Ana Bilim DalıDüz kas hücre (DKH)'Ierinin atherogenesis deki rolleri giderek önem kazanmaktadır. Normalde arterlerin medial tabakasını oluşturan DKF'leri ateroskleroz (As) 'un başlaması ile intimada görmeye başlarlar. Burada replikasyon ve proliferasyona uğrayarak, çoğalırlar. Bu arada fenotipleri de değişen DKH'leri salgıladıkları çeşitli bağ dokusu elemanları ve gelişim faktör (GF)'leri ile utherosklerotik lezyonun büyümesine ve genişlemesine yol açarlar. Sonuç olarak, çeşitli nedenlerle uyarılan DKH'sinin ilerlemiş atherosklerotik plakların oluşumunda başlıca rolü oynadığı ve bu lezyonların başlıca içeriği olduğu söylenebilir.Item Atheroskleroz hücreleri: 1. endotel(Uludağ Üniversitesi, 1991) Güler, Asuman H.; Tıp Fakültesi; Biyokimya Ana Bilim DalıEndotel hücresi (EH) si atherosklerotik tezyonların oluşumundan solumlu hücrelerden birisidir. EH'lerinin kültürde üretilebilmeleri ile bunların bazı biyolojik ve işlevsel özellikleri saptanabilmiştir. Endotel engeli, bunun kırılması ateroskleroz (As)'da önemlidir. Zedelenme olan kısımlarda EH'lerinin rejenerasyon kapasitelerinin sınırlı olması (zorunlu tek tabaka halinde çoğalma) ve salgıladıkları gelişim faktör (GF) leri, kemotaktik maddeler atherogenezis'de önemli rol oynarlar. Hiperkolesterolemi'de EH'leri özellikle monositlerle ilişkiye girerek ve LDL (düşük dansiteli lipoprotein)'yi modifiye ederek As'un başlamasına ve hızlanmasına yol açarlar. Tüm bu bilgilerin EH kültürlerinden elde edildiği unutulmamalıdır. Bu nedenle insanlar hakkında sonuca giderken, daima in vivo koşullar göz önünde bulundurulmalıdır.Item Plöreziyle seyreden bir progressif sistemik sklerozis vakası(Uludağ Üniversitesi, 1991) Karadağ, Mehmet; Özyardımcı, Nihat; Gözü, R. Oktay; Ege, Ercüment; Tıp Fakültesi; Göğüs Hastalıkları Ana Bilim DalıProgressif sistemik sklerosis (Scleroderma)'nın plevrayı nadir olarak tuttuğu bilinmektedir. Plörezi ile seyreden bir Skleroderma vakası ilginç bulunduğu için takdim edilmiştir.Item Optik sinir gliomu(Uludağ Üniversitesi, 1991) Yerci, Ömer; Özuysal, Sema; Tolunay, Şahsine; Erol, Oktan; Tıp Fakültesi; Patoloji Ana Bilim DalıOptik sinirin nadir görülen tümörlerinden olan optik gliomalar sıklıkla çocukluk çağında görülür. Optik sirıirirı herhangi bir kesiminde görülebilirse de olguların büyük bir kısmı kiazmada yerleşim gösterirler. Klinik davranış olarak iyi huylu tümörler olan optik gliomalar çocukluk çağında nadiren agresif davranırlar. Erişkinlerde ise genellikle daha kötü prognoza sahiptir. Tümörler kendilerini görme bozuklukları ve ekzoftalmi ile gösterirler. Nadir tümörlerden olan optik gliomalar, erişkin dönemdeki iki bayan hastada görülmeleri sebebiyle kaynakların ışığı altında incelenmiş.Item Transfontanel US ile saptanan bir serebral abse olgusu(Uludağ Üniversitesi, 1991) Parlak, Müfit; Özkan, Ragıp; Sadıkoğlu, Yurtkuran; Topal, Uğur; Tuncel, Ercan; Tıp Fakültesi; Radyoloji Ana Bilim DalıAteş, konvulsiyon, aktivite düşüklüğü ve BOS'ta hücre saptanan bir aylık yenidoğanın transfontanel ultrasonografisinde (US), beyin parankiminde multiple, hipoekoik fokal odaklar saptandı. Aynı gün yapılan bilgisayarlı tomografi(BT) incelemede, kontrastlı kesitlerde boya tutan, multiple hipodens lezyonlar görüldü. Hastanın daha sonra tekrarlanan US ve BT tetkiklerinde lezyonların tipik abse görünümü aldığı izlendi. Lezyonların transfontanel US ile erken dönemde görüntülenmesi, gerek BT ve gerek US görünümün başlangıçta tipik olması nedeniyle olduğumuzu sunmayı amaçladık.Item Mauriac sendromlu bir olgu bildirimi(Uludağ Üniversitesi, 1991) Köksal, Nilgün; Eralp, Özgen; Tıp Fakültesi; Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim DalıMauriac sendromu glukoz regülasyonu iyi olmayan insüline bağımlı diabetes vakalarında gelişme geriliği, hepatomegali, obezite ile karakterli bir sendromdur. 13 yaşında kız çocuğu olan olgumuz bize boy hastalığı, karın şişliği şikayetiyle başvurdu. Diabetes Mellitus tanısı 5 yaşında konan olgu insülin tedavisini düzensiz uygulamış. Yapılan fizik muayenesinde hepatosplenomegali, obezite, büyüme gelişme geriliği tespit edildi. Laboratuvar tetkiklerinde hiperlipidemi, hiperkolesterolemia, osteoporoz saptandı. Son yıllarda oldukça nadir görüldüğü için literatürle karşılaştırılarak sunuldu.Item Geç Bizans dönemi insanına ait calcaneus'ların talar eklem yüzlerinde görülen farklılıklar(Uludağ Üniversitesi, 1991) Oygucu, İ. Hakan; Çimen, Ahmet; Tıp Fakültesi; Anatomi Bilim Dalıİznik Tiyatro kazılarında çıkanlar Geç Bizans Dönemi (M.S. 13. Y.Y başlan) insan iskeletlerine ait 174 calcaneusun (81 sağ, 93 sol) talar eklem yüzlerinde görülen değişik tiplerin dağılımı incelendi. Calcaneus lardan 12'si tip A1 (% 6.9), 35'i tip A2 (% 20), 13'ü tip A3 (% 7.5), 1'i tip A4 (% 0.6); 23'ü tip B2 (% 13.2), 89'u tip B2 (% 51.2) ve 1'i tip C (% 0.6) olarak sınıflandırıldı. Aynı kişilere ait 45 çift calcaneusun (45 sağ, 45 sol) % 84.54 oranında sağda ve solda aynı tipte olduğu görüldü.Item Diz osteoartritinin alternatif tedavisi: Transkutaneal elektriksel sinir stimülasyonu (TENS) - elektroakupunktur (EAP) veya buz masajı(Uludağ Üniversitesi, 1991) Kocagil, Tuncer; Yurtkuran, Merih; Tıp Fakültesi; Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Ana Bilim DalıÇalışmanın amacı TENS, EAP ve buz masajı, plasebo tedaviye karşı üstünlüğünü karşılaştırmaktır. 95 diz osteoartritli hasta bu modalitelerle tedavi edildi. Tedavi parametreleri ağrı (istirahat, yük binme ile, yürüme ile, merdiven çıkarken, sandalyeye otururken olan ağrı) istirahat tutukluğu, quadriceps kas gücü, 50 adım yürüme zamanı, aktif diz flexion idi. Çalışmanın sonucunda üç yöntemin de OA de yalnız ağrı semptomunda değil diğer objektif parametrelerde (quadriceps kas gücü, 50 adım yürüme zamanı, aktif flexion derecesi) kısa sürede düzelme yaptığı görüldü. Ayrıca TENS, EAP ve buz masajı tedavisinin placebo tedavisine göre üstün olduğu sonucuna varıldı.Item Açık kalp cerrahisinde yüksek doz fentanil-02 ile birlikte kullanılan pankuronyum ve vekuronyum'un kardiyovasküler etkilerinin karşılaştırılması(Uludağ Üniversitesi, 1991) Yanık, İsmet; Korfalı, Gülsen; Özyurt, Gürayten; Tıp Fakültesi; Anesteziyoloji ve Reanimasyon Ana Bilim DalıÇalışma, kalp kapağı değiştirilecek 20 hastada yapıldı. Tüm hastalara 50 ug/kg Fentanyl, I. gruptaki hastalara 0.1 mg/kg Pancuronium, ll. gntptaki hastalara 0.1 mg/kg. Vecuronium verildi. Pankuronyum ve Vekuronyum gruplarında entübasyondan önce ve entübasyondan sonra Kalp Hızı (HR), Ortalama Pulmoner Arter Basıncı (MPAP), Atım Volüm İndeksi (SVI), Sol Ventrikül Atım İşi (LVSW) ve Sağ Ventrikül Atım İşindeki (RVSW) değişiklikler istatistiksel olarak anlamlı idi. Kardiak cerrahide yüksek doz Fentanil ile birlikte seçilecek kas gevşeticinin hemodinamik etkileri mutlaka göz önüne alınmalıdır.Item Akut mezenter arter oklüzyonunun erken tanısında laboratuar analizinin yeri biokimyasal, histopatolojik karşılaştırmalı deneysel çalışma(Uludağ Üniversitesi, 1991) Duman, R. Hakan; Korun, Nusret; Tatlıkazan, Levent; Kızıl, Ayhan; Tıp Fakültesi; Genel Cerrahi Ana Bilim DalıUludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Deney Hayvanları Merkezinde Mezenterik iskemide ortaya çıkan serum değerindeki değişiklikleri incelemek amacıyla, Swiss-Albino tipi sıçanlarda eksperimental olarak a. mezenterika superior ligasyonu uygulandı. Kontrol grubu, 1. saat, 2. saat, 4. saat ve 6. saat olmak üzere 5 grup denek oluşturdu. Her grupta 10 sıçan üzerinde çalışıldı. Deneklerin renal arterlerinden alman kanda Üre, Kreatinin, Ürik Asit, Alkalen Fosfataz, Fosfor, Amilaz, SGOT, SGPT, LDH ve CPK değerleri ölçüldü zamanda alınan ince barsak piyeslerinde de histopatolojik değerlendirme yapıldı. A. mezenterika superior oklüzyonu yapılan sıçanlarda, ligasyonu takip eden saatlerde üresinde belirgin bir artış olduğu saptanmıştır. Ürik asit değerinin mezenter arter ligasyonunu takip eden ilk 2 saat içerisinde yüksek seviyeye çıkıp, daha sonraki saatlerde aynı düzeyde kalması, erken dönemdeki bir iskeminin tanısı için önem taşıyabilir. Alkalen fosfataz, Fosfor, LDH ve CPK serum değerleri arteria mezenterika superior un ligasyanun takip eden saatler içerisinde çok belirgin artış göstermişlerdir. Bu artış istatistiki olarak anlamlı bulunmuştur. Yapılan histopatolojik incelemelerde barsak duvarındaki nekrozun mukozadan başlayarak ilerlediği ilk 6 saat içerisinde barsak duvarında nekroza bağlı bir perforasyon gelişmediği saptandı. Bu açıdan yukarıda bahsedilen serum değerlerinin, mezenterik iskeminin erken dönemi olarak sayabileceğimiz nekrozun bağırsağın tam katlarını içemediği bir saftı ada belirgin olarak yükselmesi göz ardı edilemeyecek bir alarm işaretidir.Item Diz osteoartritinin tedavisinde lokal anestezik enjeksiyonun etkisi(Uludağ Üniversitesi, 1991) Ender, Hüseyin; Kocagil, Tuncer; Yurtkuran, Merih; Top, Ferhat; Karakaya, M. K.; Tıp Fakültesi; Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Bilim Dalı39 diz osteoartriti (OA) hasta rastgele seçilerek iki gruba ayrıldı. I. gruba (n = 19) diz ekleminin en duyarlı yöresine lokal anestezik enjeksiyonu yapıldı. II. gruptaki (n = 20) hastalara diz enjeksiyonuna ek olarak quadriceps izometrik egzersiz uygulaması gösterildi. Ağrı, basmakla duyarlılık ve eklem hareket açıklığı tedavi parametreleri olarak seçildi. Tedaviden önce ve 15 gün tedaviden sonra hastalar değerlendirildiler. Her iki grup hasta da tedavi bitiminde tüm parametrelerde istatistiksel anlamlı olarak düzelmişlerdi. Tedavi sonuçlan birbiri ile kıyaslandığında istatistiksel anlamlı bir farklılık görülmedi.Item Topikal non-steroidal antiinflamatuvar ilaçların (NSAİİ) osteoartritik (OA) el ağrısına etkisi(Uludağ Üniversitesi, 1991) Yurtkuran, Merih; Tıp Fakültesi; Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Bilim DalıBu randomize kontrollu çalışma topikal NSAİİ 'ların el OA'da ağrı, tutukluk, kavrama gücünde azalma gibi semptomlar düzelmesinde etkisini araştırmak amacıyla yapıldı. 72 hasta çalışmaya alındı. 22 hasta Diclofenac Na-gel (1.16% Diclofenac diethylammonium) ile günde iki kez, 17 hasta Naproxen-gel (100 mg!g), 17 hasta Etofenamate-gel (50 mglg), 15 hasta placebo krem ile tedavi edildi. Sonuç olarak topikal NSAİİ ile OA semptomlarında düzelme olduğu ancak bu istatistiksel anlamlı düzelmenin plasebo uygulamasına göre anlamlı olmadığı görüldü.Item Modern bakırlı rahimiçi araçların (RİA) serum demir ve total demir bağlama kapasitesi üzerine etkileri(Uludağ Üniversitesi, 1991) Yıldız, Akgün; Erdem, Mehmet; Rota, Simin; Güner, HaldunBakırlı RİA takılan 20 vakada, uygulama öncesi ve uygulamadan 12 ay sonra serum demir ve total demir bağlama kapasitesi tayin edilerek, RİA ile anemi riski ilişkisi araştırıldı. RİA grubunda 2 vakada sınırda demir azlığı (% 10) ve 1 vakada bariz demir eksikliği (% 5) tespit edilirken, kontrol grubunda sadece bir vakada (% 7.69) bariz demir eksikliği tespit edildi. Ancak RİA ve kontrol gruplarının başlangıç ve 12 ay sonraki serum demir ve TDBK değerleri arasında istatistiksel olarak önemli bir fark görülmedi.Item Bursa bölgesindeki 18-70 yaşlar arasındaki yetişkinlerde bifrontal ve bikaudat genişlik oranları(Uludağ Üniversitesi, 1991) İkiz, İhsaniye; Çimen, Ahmet; Erem, Türkan; Tıp Fakültesi; Anatomi Bilim DalıÇalışamız, Bursa Bölgesi'nde 18-70 lar arasındaki yetişkinlerde ait bifrontal ve bikaudat genişlik oranlarının tespit edilmesi amacıyla 96 kadın ve 80 erkekten oluşan toplam 176 kişiye ait CT görüntüleri üzerinde yapıldı. Radyologlar tarafindan normal kabul edilen CT görüntüleri, iki yaş grubu içinde cinsiyete göre değerlendirildi. 18-40 yaş grubundaki 62 kadına ait bifrontal genişlik oranı 29.82 + 4.33 (ortalama ve standart sapma), bikaudat genişlik oranı 10.24 + 1.90; 53 erkeğe ait bifrontal genişlik oranı 31.08 + 3.47 ve bikaudat genişlik oranı 10.49 + 2.91 olarak bulundu. 41-70 yaş grubundaki 34 kadında ise oranlar sırasıyla 30.18 4.53 ve 11.44 + 2.99; 27 erkekle 33.19 + 3.69 ve 13.67 + 2.39 olarak saptandı. Bölgemizdeki kadının erkeklere göre daha düşük serebro ventriküler indekslere sahip olduğu görüldü. Diğer toplumlarda saptanan indeksine göre bulgularımız istatistiki olarak anlamlı bir şekilde küçüktü.Item Serum alüminyum tayininde ‘’protein presipitasyonu ve ‘’matriks değiştiricilerin" kullanımı(Uludağ Üniversitesi, 1991) Güler, Asuman H.; Dirican, Melahat; Ediz, Bülent; Özkan, Kemal; Tıp Fakültesi; Biyoistatistik Ana Bilim DalıBu çalışmada, standart eğri grafiği (StEG) yöntemi ile alüminyum (Al) tayininde kullanılacak serum örneklerinin hazırlanmasına ilişkin iki tekniğin kıyaslaması amaçlandı. Bunlar: a) Protein presipitasyon (PP) ve b) Matriks değiştirici (MD )'lerin kullanıldığı tekniklerdi. Tüm ölçümler grafit tüplü atomik absorpsiyon spektrofotometresi (AAS) cihazında gerçekleştirildi. PP serum matriks bileşenlerinden ileri gelen interferansı önlediği için "background" düzeltimine gerek kalmadı. Oysa MD'de "background" düzeltimi gerekli idi. Sonuçta; "recovery" daha yüksek, deney için % CV değerleri ve matriks interferansı daha az bulunduğu için, PP nin MD tekniğine göre daha duyarlı ve doğru sonuçlar verdiği kanısına varıldı.Item Femur diafizinde foramen nutricium sayısı ve yerleşimleri(Uludağ Üniversitesi, 1991) Çimen, Ahmet; Şendemir, Erdoğan; Tıp Fakültesi; Anatomi Bilim DalıUzun kemiklerde travma, tümör rezeksiyonu, kaynamama gibi durumlarda defektlerin onarılması için serbest damarlı kemik greftleri bir süredir kullanılmaktadır. Uzun kemiklerde bu greftin canlılığını koruması, kemiği besleyen a. nutricia 'nın devamı ile mümkündür. Bu arterlerin kemiğe giriş yerlerini ve sayılarını belirlemek amacıyla 27 femurda ölçüm ve analizler yapıldı. Deliklerin femur uzunluğunun % 29.4'ü ile % 74.2'si arasında dağıldığı, ortalama yerleşim yerlerinin ise kemik uzunluğunun % 48.2'si olduğu gözlendi.Item Lateral epikondilit tedavisinde ultrason, plasebo ultrason ve TENS'in karşılaştırılması(Uludağ Üniversitesi, 1991) Süsler, Özlem; Kahraman, Zeliha; Özcan, Orhan; Tıp Fakültesi; Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Bilim DalıLateral epikondilitli (LE) hastalarda ultrason ve plasebo ultrasonun (US) etkisini karşılaştırmak ve transkutanöz elektriksel sinir stimülasyonunun (TENS) bu hastalarda seçenek bir tedavi yöntemi olup olmadığını araştırmak amacıyla çalışmayı planladık Çalışmaya katılan 46 hastanın 7'sinde bilateral lateral epikondilit vardı. Böylece çalışma grubunu oluşturan 53 LE li olgunun 18'ine US, 18'ine TENS ve 17'sine plasebo US uygulandı. Çalışma sonunda US ve TENS'in LE tedavisinde yararlı olduğu ancak US'un daha etkili olduğu kanısına varıldı.Item Kolinerjik fötal septal greftlerde muskarinik reseptör bağlanması(Uludağ Üniversitesi, 1991) Uysal, Sait; Doygun, Muammer; Kaya, Nezahat; Korfalı, Ender; Ulus, İ. Hakkı; Tıp Fakültesi; Farmakoloji Ana Bilim DalıFimbria rezeksiyonu yapılarak septo-hippocampal kolinerjik sistemde lezyon meydana getirilen erişkin sıçanlarda (n: 34) kavite açılmasından 10 gün sonra 15- 16 günlük sıçan fetuslarının ventral önbeyinlerinden alınan nöral dokular implante edildi (n: 10). Nöral greftlerin ve diyetle verilen kolinin muskarinik reseptörler üzerindeki etkileri araştırıldı. Greftlemeden 3 ay sonra yapılan dekapitasyonda sham kontrol grupta boş kavite gözlenirken, greft grubunda bütün sıçanlarda kavite içinde greft dokusu gözlendi. Tüm gruplardaki sıçanların sağ ve sol hipokampusları çıkarılarak maksimum 3 H-QNB bağlanma kapasitesi incelendi. Sham gruptaki sıçanlar normal gruba göre 3 H-QNB bağlanması düşük bulunurken, greft grubunda normal değerlere yükseldiği saptandı. Diyetle kolin vermekle 3 H-QNB bağlanma kapasitesinde artma olmadı.