2001 Cilt 10 Sayı 2

Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/14156

Browse

collection.page.browse.recent.head

Now showing 1 - 19 of 19
  • Item
    Din felsefesi yazılar I
    (Uludağ Üniversitesi, 2001) Çınar, Aliye; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.
    Bilindiği gibi din felsefesi, din felsefesi olarak bu sahanın hem isim hem de disiplin babası olan Hegel’le başlatılır. Ancak çoğu zaman bu ibare nominal bir zarf olup, içi genellikle dinî felsefeyle ya da rasyonel teolojiyle doldurulmuştur. Din Felsefesi Yazıları I, din felsefesinin otantik doğuşuna sâdık, gerek problematik gerekse de gelenek açısından zengin bir panorama sunmakta ve daha da önemlisi bu alanın meraklılarını yetkin adreslere göndermektedir.
  • Item
    İstanbul’daki protestan kiliseler
    (Uludağ Üniversitesi, 2001) Sayar, Süleyman; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.
    Osmanlı “millet sistemi”, XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren ortaya çıkan yeni düzenlemenin adı ise de, klâsik anlamıyla birçok etnik ve dinî grubun kendi farklılıklarıyla özgürce bir arada ve barış içinde yaşadığı bir yönetim tarzını ifade eder. Bu yönetimde gayrimüslimlere tanınan din hürriyeti ve gösterilen hoşgörü ,yerli yabancı sağduyu sahibi herkesin kabul ettiği bir realitedir. Osmanlı Devleti’nde gayrimüslimlerin yönetimine ilişkin esaslar temelde İslam Hukuku’nun ilgili hükümleriyle belirlenmiştir ki,buna, özel olarak “zimmî hukuku”adı verilir. Herhangi bir yetersizlik durumunda sorunların çözümü için örfî hukuk devreye sokulmuştur. Zimmî hukukunun özü ise Hz. Peygamber’in yaptığı anlaşmalarda mevcuttur.
  • Item
    Din, bilim ve felsefe
    (Uludağ Üniversitesi, 2001) Tillich, Paul; Çınar, Aliye; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.
    Bu makale, din, bilim ve felsefe arasındaki ilişki meselesini tartışır. Tillich, iki tür din kavramı arsında ayrım yapar. Temel ve evrensel olan ilk kavram, basit iki kelimeli nihaî ilgi ibaresi ile ifade edilebilir. İkincisi ya da daha dar anlamdaki din kavramı yani somut tarihi din ise, kendine has düşünce ve eylem sembolleri olan toplumsal bir gruptur. Tillich’e göre felsefe, bütüne (whole) yönelik bilişsel erostur. Bilim ve felsefenin din ile ilişkisi hakkında onun burada söylemek istediği her şeyin altında felsefenin bu anlamı yatar. Son olarak din ile bilim arasındaki çatışmanın gerçek temeli şudur: Kendine has dili olan nihaî boyut ile bilimsel dile hâiz sonlu ilişkiler boyutunun karıştırılması.
  • Item
    Varoluşsal analizler ve dini semboller
    (Uludağ Üniversitesi, 2001) Tillich, Paul; Çınar, Aliye; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.
    Bu makalenin amacı, yirminci yüzyılın pek çok felsefe, edebiyat ve sanat temsilcisinin varoluşsal sorulara gösterdiği ilginin, dini sembollere yaklaşımı yeniden nasıl canlandırdığznı incelemektir. Çünkü dini semboller kısmen, varoluşçu soruların ilgilendiği şeyle ilgilenmenin bir başka yoludur; onlar, kısmen de durımı içinde (situation) ima edilen sorulara birer cevap oluşturın·lar. Dini semboller, insandan ve insanın maruz kaldığı çıkmazdan söz ettiklerinde bunlardan ilki, yani varoluşsal sorular; Tanrı'dan ve Tanrı 'mn bu çıkmaza tepkisinden söz ettiklerinde ise bu kez ikincisi söz konusudur. Ancak Tillich 'e göre, dini sembolleri öncelikle lafzi olarak alan ve daha sonra da saçma görerek reddeden varoluşsal analizler, onların modern zihinlerden atılmasım daha da zorlaştırmıştır. Sembolizme herhangi bir saldırı, daha derin bir seviyede yani sembolizm düzleminde yürütülmelidir. Gerçek sembollerin üstesinden, onların lafzi tahriflerinin tenkitleriyle değil yalnız ve yalnız diğer gerçek sembollerle gelinebilir.
  • Item
    Peygamberlerin mesajlarındaki birlik ve bütünlük
    (Uludağ Üniversitesi, 2001) Kiraz, Celil; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.
    Tarih boyunca insanlara yol göstermiş olan bütün peygamberleri Yüce Allah görevlendirmiştir. Bunun doğal bir sonucu olarak da, gönderilen bütün ilâhî mesajlar, birçok yönden birbirleriyle benzerlik arz etmektedir. Hepsinin göndereni bir olduğuna göre, mesajların muhtevâlarının benzer olması da tabiîdir. Çalışmamızın birinci bölümünde, peygamberlerin mesajlarının, menşe’, yani kaynak olarak birliği ve bütünlüğü üzerinde; ikinci bölümünde de, peygamberlerin mesajlarının muhtevâ olarak birliği ve bütünlüğü üzerinde durulacaktır.
  • Item
    Osmanlılar döneminde Bursa’da Bektaşi kültürü ve Bektaşi tekkeleri
    (Uludağ Üniversitesi, 2001) Çift, Salih; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.
    Anadolu’ya ilk giren Türkler içerisinde çok sayıda sûfi de yer alıyordu. Bunlar arasında oldukça dikkate değer bir topluluk “Abdalân-ı Rûm” adıyla tanınmaktadır. Aynı zamanda ilk Bektaşiler diye nitelenen bu Rum Abdalları’nın büyük bir kısmı, Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluşu esnasında Bursa’ya yerleşmişlerdi. Bursa’da Bektaşiler’e ait olduğu kesin olarak bilinen Ramazan Baba Tekkesi’nin yanı sıra, Rum Abdalları’ndan olan Abdal Musa, Abdal Murad, Geyikli Baba ve Postinpûş Baba gibi zevatın kurdukları tekkeler de zamanla Bektaşiler tarafından sahiplenilmişlerdir.
  • Item
    Çocuklarda davranışların şekillenmesinde etkili olan faktörlere teorik bir yaklaşım
    (Uludağ Üniversitesi, 2001) Sağlam, İsmail; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.
    İnsanı ve çevresini mutlu eden en önemli etken, onun sahip olduğu erdemli davranışlardır. Kendisine, ailesine ve topluma, maddi ve manevi açıdan büyük yararlar sağlayacak davranış becerisine sahip olan bir insan, o ölçüde saygın birisi olarak kabul edilebilir. Eğitim açısından, insanın arzu edilen davranışlara ulaşabilmesinin nelere bağlı olduğu öteden beri tartışılan bir konudur. Bu tartışmalarda genellikle, ya genetik yapının ya da sosyal çevrenin baskın etkisinden söz edilmiştir. Bu makalede söz konusu iki faktörün insan davranışları üzerindeki etkileri, biri diğerine tercih edilmeden açıklanmaya çalışılmaktadır.
  • Item
    Religion of humanity revisited
    (Uludağ Üniversitesi, 2001) Ataman, Kemal; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.
    Auguste Comte is known not only as the founder of sociology, positivism, and history of science, he is also responsible for founding of a new religion: Religion of Humanity. Some scholars have argued that the Religion of Humanity was but a biographical accident resulting from Comte’s platonic love for Clotilde de Vaux. Against these assertions, this article hopes to show that it is misleading to reduce the emergence of a new movement to a single cause. The Religion of Humanity, therefore, is closely related to history, culture, and socio-political background of Europe in general but of French society in particular.
  • Item
    Hadis usûlünü nassa dayandırma çabası
    (Uludağ Üniversitesi, 2001) Kahraman, Hüseyin; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.
    Hadisçiler, hadis usûlü ile ilgili konuları işlerken o konuyla ilgili örnek hadisler de zikrederler. Bu hadisler yanında zaman zaman, usûl kaidesinin bizzat kendisine işâret eden âyet ve hadisler de nakledilir. Bu tavrıyla müellif, o kaideyi sanki mezkûr âyet veya hadisten çıkardığı veya en azından bunlar tarafından doğrulandığı izlenimini uyandırır. İşte biz bu çalışmamızda, hadisçilerin bu kabilden zikrettiği âyet ve hadislerden bazı örnekler vermek istiyoruz.
  • Item
    Elmalı'lı Tefsiri'nde insan ve davranışı
    (Uludağ Üniversitesi, 2001) Gürses, İbrahim; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.
    Bu makalede Elmalı'lı Tefsiri'ndeki bazı psikoloji konuları açıklanmaya çalışılmıştır. M. Hamdi Yazır’ın tefsirnde değindiği konular incelenmiştir. Önce yazarın hayatı ve metodu kısaxa anlatılmış, daha sonra psikolojinin kavramları incelenmiştir. Bu kavramlar şunlardır: Duyum, algı, bilinç, hafıza ve motivasyon. Elmalılı Hamdi Yazır'ın bbu konuları nasıl ele aldığı gününmüz psikoloji bilimi açısından ortaya konmaya çalışılmıştır.
  • Item
    Mısır’ın müslümanlar tarafından fethi ve fetih sonrası ülkede sosyal ve dinî alanda meydana gelen değişimler üzerine değerlendirmeler
    (Uludağ Üniversitesi, 2001) Apak, Adem; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.
    Müslüman fethinin başladığı esnada Mısır Bizans tarafından idare ediliyordu. Bu dönemde, ülkenin asıl halkı olan Kıptîler dinî ve sosyal haklardan mahrum bırakılmışlardı. Ülkeyi işgal eden Rumlar, onları ikinci sınıf vatandaş olarak kabul ediyorlardı. Yaygın etnik ayırım ve dinî baskılar, Kıptîler’i Rumlar’a düşman haline getirdi. Sonuç olarak Kıptîler kendilerini Müslümanlar’a Rumlar’dan daha yakın buldular, bu nedenle Mısır’ın fethi esnasında onlara yardımcı oldular. Müslümanlar’ın gelmesiyle birlikte Mısır halkı dinî ve sosyal haklarını elde ettiler.
  • Item
    Arap belagatında biçim ve anlam tartışmaları
    (Uludağ Üniversitesi, 2001) Güler, İsmail; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.
    Bütün sanat eserlerinin bir biçimi ve bir de içeriği vardır. Edebiyat eseri de bir sanat eseri olarak bu iki öğe ile varlık kazanır. Edebiyat eserinin içeriğini anlam, biçimini ise kelimeler ve cümleler oluşturmaktadır. Ancak edebi esere güzellik katan öğenin biçim mi yoksa içerik mi olduğu belagatta tartışılmış ve farklı zamanlarda değişik müellifler tarafından bu iki öğeden birine fazlasıyla vurgu yapılmıştır. Bu makalede konu ile ilgili görüş belirtmiş belagatçılardan üçünün görüşü temel alınarak konu işlenmeye çalışılmıştır.
  • Item
    Ebü’n-Necib Suhreverdî ve itikadî görüşleri
    (Uludağ Üniversitesi, 2001) Karadaş, Cağfer; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.
    Selçuklular döneminde Bağdat’ta yaşamış önemli bir tasavvuf adamı olan Ebü’n-Necib es-Sühreverdî, Bağdat Nizamiye Medresesi’nde eğitim görmüş, aynı medresede müderris olmuş ve adına Dicle kenarında bir “ribat” kurulmuştur. Günümüze kadar gelen yegane eseri “Adabü’lmüridîn” sayesinde düşüncesini öğrenme fırsatımız oldu. Bu çalışmada hayatı, düşüncesi ve itikad görüşü ele alındı. Anılan eserin başındaki, “itikad bölümü” tercüme edilip makalenin sonuna “ek” olarak konuldu
  • Item
    Sosyo-ekonomik ve kültürel yönden İslam öncesi Mekke toplumu
    (Uludağ Üniversitesi, 2001) Kurt, Abdurrahman; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.
    Bu makalede İslam öncesi Mekke toplumunun sosyo-ekonomik ve kültürel durumu tahlil edilmektedir. İslamiyet’ten hemen önce Mekke’de son yıllarda gittikçe artan bir şekilde beliren bireyselleşme eğilimi ve kabile asabiyetinden uzaklaşma büyük ölçüde, gelişen ticari hayat şartlarıyla beslenmişti. Son dönemlerde maddeci bir dünya görüşünün hâkim olması nedeniyle geleneksel değerlerinden uzaklaşan toplumu bunalımdan kurtarabilecek manevi iklim çok cılızdı. Bu durum, yeni bir dinin zuhuru için gerekli şartların oluştuğu anlamına geliyordu. İslam’ın ortaya çıkışı, ilkel üretim ve tüketim maddelerine kanaat gösteren bedevi ekonomiden dışa açılımlı ticari ekonomiye dönüşümde, bedevilik kültüründeki katı cemaat bağlarının gevşeyerek şehir toplumlarına özgü bireyselliğin ortaya çıkması ve toplumsal değerlerin kaybolmaya başlamasıyla yakından ilgilidir.
  • Item
    Bursa kadı defterleri ve önemi
    (Uludağ Üniversitesi, 2001) Pay, Salih; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.
    Bu makalede Bursa kadı defterlerinin sayısı, numaralandırılması, günümüze ulaşması ve defterler üzerinde yapılan çalışmalar ele alınmıştır. Osmanlılara ait en eski tarihli defterin Bursa kadı defterleri arşivinde olması ve yine bu arşivin 1062 adet sicil ile İstanbul’dan sonra en fazla sayıda kadı defterini bulundurması Bursa’yı kadı defterleri açısından önemli kılmaktadır. 19. yüzyıla kadar mahkemelerde veya bizzat kadıların yanında muhafaza edilen kadı defterleri, ilk defa 1834 yılında Şeyh Süleyman Efendi Mektebi’nde bir araya getirilmiştir. 1868 yılında İstanbul’a gönderilen defterler, bir müddet sonra Bursa’ya geri getirilmiş ve sırasıyla Çendik Medresesi, Evkaf Dairesi ve Ulu Cami’de korunmuştur. 1945 yılında Bursa Arkeoloji Müzesi’ne devredilen siciller son olarak 1991 yılında Millî Kütüphaneye gönderilmiştir. Sicillere yönelik çalışmalar defter merkezli ve konu merkezli olmak üzere iki şekilde gerçekleşmiştir.
  • Item
    Kur’an-ı kerim’de Fey gelirleri ve dağılımı
    (Uludağ Üniversitesi, 2001) Kaya, Remzi; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.
    Kur’an’da yer alan fey terimi, devlet gelirlerinden birini oluşturur. Fakat bu gelirler devlet başkanına verilen bir örtülü ödenek niteliğindedir. “Fey” kelimesi savaş yapılmadan elde edilen ganimeti ifade etmektedir. Devlet Başkanı Kur’an’da belirtilen yerlere istediği gibi dağıtma yetkisine sahiptir. Savaş yapılarak elde edilen gelir veya ganimeti ise, Enfal Suresi 1 ve 41 ayetlerde ifade edilmektedir. Bu makalede fey gelirini ve harcandığı yerlerin değerlendirmesini bulacaksınız.
  • Item
    Konfüçyüs ve konfüçyüsçülük
    (Uludağ Üniversitesi, 2001) Güç, Ahmet; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.
    Konfüçyüs (M.Ö. 551-479), Çinlilerin başlıca dini olan Konfüçyüsçülüğün kurucusudur. O kendisinin, eski bilgelerin hikmetli sözlerini tekrarlamak suretiyle, barış ve iyi idareye katkıda bulunma misyonuna sahip olduğuna inanmıştır. Fakat onun, yönetimle ilgili düşünceleri yönetici prensleri fazla cezbetmemiştir. Böylece o, kendisini araştırma ve eğitime vermiştir. Konfüçyüsçülük, Çin Klasiklerine dayandırılan ve Konfüçyüs’ün ismiyle ilişkilendirilen -dinî ve ahlâkî, sosyal, politik ve ekonomik- inanç ve uygulamalar bütünüdür.
  • Item
    Bursa’da “Tekâlif-i Örfiyye” uygulamaları (XVIII. yüzyıl ikinci yarısı)
    (Uludağ Üniversitesi, 2001) Hızlı, Mefail; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.
    Devletin gelir kaynağını oluşturan vergiler, Osmanlı Devleti’nde iki ana başlık altında toplanmaktaydı. Bunlar “Tekâlif-i Şer‘iyye” ve “Tekâlif-i Örfiyye”dir. Birincisinin çerçevesi İslam Hukuku, ikincisininki ise Osmanlı Sultanları tarafından belirlenmekteydi. Tekâlif-i Örfiyye ülkenin varlığının devamı için zorunluydu ve devletin içinde bulunduğu sosyal ve ekonomik şartlara göre çeşitleri ve miktarları değişmekteydi. Bu vergilerle ilgili belgeler incelendiğinde halkın ödemek zorunda olduğu örfi vergilerin nerelere harcandığı ortaya çıkmaktadır. Bu makale XVIII. yüzyıl ikinci yarısında Bursa’daki uygulamaları büyük ölçüde yansıtmaktadır.
  • Item
    Balkanlar’da Türk Tasavvuf Edebiyatı’na genel bakış
    (Uludağ Üniversitesi, 2001) Kara, Mustafa; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.
    Avrupa kıtasının İslam’la tanışması Endülüs Emevîleri’nin faaliyetleri neticesinde çok erken bir dönemde olmuştur. XIV. yüzyılda Osmanlılar’la başlayan dönem ise varlığını sürdürmektedir. Avrupa’da, özellikle Balkanlar’da yaşayan İslam kültürünün mühim bir unsuru da tasavvufî hayatla ilgilidir. İslam dünyasında yaygın olan birçok tarikat bu bölgede kurulan tekkelerle yaşama imkanı bulmuştur. Sûfilerin yetiştirdiği insan, yazdığı eser, tercüme ettiği risale ve kurduğu dergahlarla bu “ahlak ve eğitim felsefesi” daha uzun yıllar yaşamaya devam etmeye aday görülmektedir.