1994 Cilt 13 Sayı 1-2-3
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/17565
Browse
Browsing by Issue Date
Now showing 1 - 12 of 12
- Results Per Page
- Sort Options
Item Türk çoban köpeği (KARABAŞ) ile Alman kurt köpeğinin merkezi sinir sistemleri üzerinde karşılaştırmalı makro-anatomik ve subgross araştırmalar 1: Encephalon (BEYiN)(Uludağ Üniversitesi, 1994) Bahadır, Ali; Yıldız, Bahri; Serbest, Ayşe; Yılmaz, Osman; Yıldız, Hüseyin; Uludağ Üniversitesi/Veteriner Fakültesi.Bu araştırma, Gemlik Askeri Veteriner Araştırma Enstitüsü ve Eğitim Merkez Komutanlığı, Köpek Üretim ve Eğitim Bölümünden temin edilen, 6-12 aylık değişik cinsiyetteki 7'şer Türk Çoban ve Alman Kurt Köpeği üzerinde yapıldı. Hayvanların encephalon'ları bilinen disseksiyon yöntemleri ile ortaya çıkarılıp % 10'luk formol solüsyonu ile 12 saat süre ile fikse edildi. Daha sonra iki ırkın encephalon'larının morfometrik ve morfolojik özellikleri tespit edildi. Elde edilen sonuçlar aşağıdaki gibidir: 1- Encephalon ağırlığı Türk Çoban Köpeklerinde 123.80 + 4.76 gr, Alman Kurt Köpeklerinde 102.60 + 12.56 gr, vücut ağırlığına oranı % olarak Türk Çoban Köpeklerinde % 0.52 iken, Alman Kurt Köpeklerinde %0.71'dir. 2- Her iki ırkta da encephalon'un dorsal'den görünümü, hemispherium cerebri 'lerin polus rotralis'lerinin polus caudalis 'lere göre daha dar olması nedeniyle ikizkenar üçgen şeklindedir. 3- Hemispherium cerebri'lerin polus caudalis 'leri Alman Kurt Köpeğinde köşeli, Türk Çoban Köpeğinde daha yuvarlaktır. 4- Her iki ırkta da sağ bulbus olfactorius soldakinden daha iyi gelişmiştir. Trigonum olfactorium 'ların, geriye doğru genişlemesi Türk Çoban Köpeğinde daha fazladır. 5- Her iki ırkta da corpora quadrigemina'nın colliculus rostralis ve caudalis 'lerinin büyüklükleri arasındaki fark, pek belirgin değildir. 6- Lobus piriformis 'ler her iki ırkta da ventrale belirgin çıkıntılar yapmıştır. 7- Cerebellum, Alman Kurt Köpeklerinde nisbi hacim ve ağırlık olarak daha fazla olup, flocculus 'u Türk Çoban Köpeğine göre daha fazla çıkıntı yapmıştır. 8- Medulla oblongata geriye doğru gittikçe Alman Kurt Köpeğinde Türk Çoban Köpeğine göre daha fazla daralmaktadır.Item Doğum kliniğinde sık rastlanan tümör olguları 1. genital kanal tümörleri(Uludağ Üniversitesi, 1994) Mısırlıoğlu, Deniz; Ünal, E. Fatih; Nak, Deniz; Nak, Yavuz; Özlem, Özmen; Uludağ Üniversitesi/Veteriner Fakültesi.Bu çalışmada son yıllarda U. Ü. Veteriner Fakültesi Doğum ve Jinekoloji Kliniğine getirilençeşitli evcildişi hayvanlarda rastlanılan genital kanal tümörlerinin yapısal özellikleri ile, tür. yaş ve organlara göre dağılımları incelendi. Köpekler tümör oluşma insidansı açısından ilk sırada bulunurken, bu sırasıyla inek ve kısrak izledi. Genital kanal tümörleri içinde vaginal tümörler en sık gözlenirken, uterus, serviks ve vulva tümörüne daha az sayıda rastlandı. Vaginal tümör oluşumu için ortalama yaş köpeklerde 5.5, inekte ise 3.4 olarak saptandı.Item Bursa orijinli atlarda saptanan parazitler(Uludağ Üniversitesi, 1994) Demirel, Mürsel; Tınar, Recep; Coşkun, Şevki; Aydın, Levent; Çırak, Veli; Uludağ Üniversitesi/Veteriner Fakültesi.Bursa yöresinden temin edilen 5 atta 12 cinse bağlı 28 tür parazit bulunmuştur. Strongylidae türleri ve Parascaris equorum ile enfekte oldukları bilinen bu atların otopsi veya tedavi sonrası dışkı muayenelerinde tamamının L4 Oxyuris equi, 3 tanesinin Gasterophilus türleri (G. haemorrhoidalis, G. intestinalis, G. nasalis, G. pecorum) 2 tanesinin ergin ve L3-L4 dönemleri olmak üzere Habronema musca (Akciğerler ve Midede) ve 1 tanesinin Anoplocephala perfoliata ve Dicrocoelium dendriticum ile enfekte oldukları gözlenmiştir. Strongylidae türlerinden Türkiye'de varlığı bilinen Strongylus edentatus, S. vulgaris, Cyathostomum catinatum, C. pateratum, Cylicocyclus insigne, C. leptostomus, C. nassatus, C. radiatus, Cylicostephanus longibursatus, Gyalocephalus capitatus ve Triodonthophorus serratus 'a ilave olarak Cyathostomum labratum, Cylicocyclus asworthi, C. brevicapsulatus, C. elongatus, Cylicostephanus bidentatus, C. minutus, Triodonthophorus nipponicus ve T. tenuicollis ülkemiz atlarında ilk kez saptanmıştır. C. longibursatus'un dominant strongylid tür olduğu, bunu C. radiatus ve C. catinatum'un izlediği belirlenmiştir. Atlarda bulunan parazit sayısı 573 ile 15899 arasında değişmiş, toplam parazit popülasyonu içerisinde dişilerin erkeklere oranla (1:2.14) daha fazla oldukları tespit edilmiştir.Item Türk çoban köpeği (KARABAŞ) ile Alman kurt köpeğinin merkezi sinir sistemleri üzerinde karşılaştırmalı makro-anatomik ve subgross araştırmalar II: Medulla spinalis'in bazı morfolojik ve morfometrik özellikleri(Uludağ Üniversitesi, 1994) Bahadır, Ali; Yıldız, Bahri; Serbest, Ayşe; Yılmaz, Osman; Yıldız, Hüseyin; Uludağ Üniversitesi/Veteriner Fakültesi.Bu araştırma, Gemlik Askeri Veteriner Araştırma Enstitüsü ve Eğitim Merkez Komutanlığı. Köpek Üretim ve Eğitim Bölümünden temin edilen, 6-12 aylık değişik cinsiyetteki 7 Türk Çoban ve 7 Alman Kurt Köpeği üzerinde yapıldı. Hayvanların medulla spinalis 'leri bilinen disseksiyon yöntemleri ile açığa çıkartılıp % 10'luk formaldehit ile 12 saat süreyle fikse edildi. Daha sonra iki irkin medulla spinalis "ine ait morfolojik özellikler ve morfometrik ölçümler tespit edildi. Sonuçlar aşağıdaki gibi özetlenebilir: 1- Medulla spinalis 'in uzunluğu Türk Çoban Köpeklerinde 71.50 + 3.02 cm iken Alman Kurt Köpeklerinde 75.50 + 2.26 cm'dir. 2- Medulla spinalis 'in ağırlığı Türk Çoban Köpeğinde 46.50 7.50 gr ve beyne oranı % 38.62. Alman Kurt Köpeğinde ise 38.30 + 9.10 gr ve beyne oranı % 41.55'dir. 3- Her iki ırkta da medulla spinalis'in transversal çapı, vertikal çapından daha büyüktür. 4- Her iki ırkın segment uzunlukları arasında yapılan istatistiksel önem kontrollerinde anlamlı bir farklılık bulunamamıştır (p>0.05). En uzun segment Türk Çoban Köpeğinde C,'ün, Alman Kurt Köpeğinde ise C, 'ün olduğu tespit edilmiştir. 5- Her iki ırkta da L, 'nin dışında medulla spinalis segmentleri aym numaralı vertebra'nın az veya çok önünde yer almıştır. Bu önde bulunuş özelliği L,'ten geriye doğru gidildikçe fazlalaşmaktadır.Item Bursa et ve balık kurumunda kesilen koyun ve keçilerin hareketli aeromonaslar yönünden incelenmesi(Uludağ Üniversitesi, 1994) Tayar, Mustafa; Çetin, Cengiz; Şen, Cem; Şen, Ayşin; Eyigör, Ayşegül; Uludağ Üniversitesi/Veteriner Fakültesi.Aeromonas cinsine ait hareketli aeromonas türleri (A. hydrophila, A. sobria ve A. caviae) çeşitli hayvan türlerinde enfeksiyonlar oluşturmakta, insanlarda ise sindirim sistemi ve ekstraintestinal sistem hastalıklarına neden olmaktadır. Bu çalışmada; Bursa E.B.K. Kombinasında kesilen 113 adet koyun ile keçiye ait karkas ve dışkı örneklerinden izole edilen hareketli aeromonas türleri, morfolojik, kültürel ve biyokimyasal özellikleri yönünden incelenerek identifiye edildi. İncelenen toplam 241 örneğin 21 'inden % 8.71) hareketli Aeromonas izole edildi. İzolasyon oranları karkas örneklerinde 13/113 % 11.50) rektal içerik örneklerinde 8/113 % 7.07) olarak saptandı. İzole edilen aeromonasların 14/21'i (% 66.66) A. hydrophila, 5/21'i % 23.80) A. sobria ve 2/21'i (% 9.52) A. caviae olarak identifiye edildi. Su örneklerinden (serbest klor miktarı 0.34 + 0.04 mg/lt) aeromonas izole edilemedi. Sonuç olarak, kesim sırasında koyun ve keçi karkaslarının dışkı ile kontamine olduğu ve bu karkasların insanlar için bir tehlike olabileceği kanaatine varıldı.Item Farklı miktarlarda folik asit ile beslenen piliçlerde bazı kan analizleri(Uludağ Üniversitesi, 1994) Cengiz, Fahrünisa; Tümen, Ayşe; Galip, Nurten; Uludağ Üniversitesi/Veteriner Fakültesi.Bu araştırmada toplam 240 adet günlük hybrobroiler civciv kullanıldı. Araştırma her biri 80 adet civcivden meydana gelen 1 kontrol, 2 deneme olmak üzere 3 grup halinde yürütüldü. Rasyonlar özel sektöre ait bir yem fabrikasında folik asit ilave edilmeden hazırlandı. Folik asit içermeyen yemlere değişik düzeylerde folik asit katıldı. Birinci gruptaki civcivlerin yemlerine normalden % 50 daha az, ikinci gruptakilerin yemlerine ise normalden % 50 daha fazla folik asit eklendi. Kontrol grubuna ise normal miktarda folik asit eklendi (1.00 mg/kg). Civcivler 40 günlük olduklarında kesilerek kan örnekleri alındı ve plazmaları ayrıldı. Plazma örneklerinin incelenmesinde Nat ve K miktarları sırasıyla kontrol grubunda 167.8, 5.37 mEq/li, I. grupta 150.8, 5.04 mEq/lt, II. grupta 151.0, 5.32 mEq/lt olarak bulunmuştur. Na* miktarlarındaki bu düşüşler P < 0.05 düzeyinde istatistiksel olarak önemli bulunmuştur. Total protein miktarları kontrol grubunda 3.31 g/100 ml, 1. grupta 3.71 g/100 ml, II. grupta 8.16 g/100 ml olarak bulunmuştur. Kontrol grubuyla II. grup karşılaştırıldığında (P < 0.01) bu artışın önemli olduğu görülmektedir. Albumin miktarı da II. grupta önemli düzeyde artış göstermiştir (P < 0.001). Kreatinin değerleri kontrol grubunda 0.021 mg/100 ml, 1. grupta 0.153 mg/100 ml ve II. grupta 0.660 mg/100 ml'dir. Bilirubin miktarları ise kuşlarda bildirildiği gibi düşük düzeylerde bulunmuştur.Item Köpeklerde methylmethacrylate (Acrylic Bone Cement) kullanılarak deneysel trohleoplasti(Uludağ Üniversitesi, 1994) Garda, Vedat; Görgül, O.; Mısırlıoğlu, Deniz; Uludağ Üniversitesi/Veteriner Fakültesi.Bu çalışma ile eklem yüzlerinde oluşan osteochondral defektlerin, özellikle Osteochondritis Dissecans 'ta oluşan defektin Methylmethacrylate (Acrylic bone cement) ile doldurularak, eklem yüzünün normal yapısının kazandırılması amaçlandı. Deneysel çalışma materyali olarak klinikman sağlıklı 10 köpek kullanıldı. Osteochondral defekt el matkabı kullanılarak femur trochleo patellaris'i lateral çıkıntısı üzerinde, 0.5 cm çapında ve 1.0 cm derinlikte oluşturuldu. Daha sonra hamur kıvamında hazırlanan akrilik kemik çimentosu, sement bıçağı ve kaşığı kullanılarak defekte dolduruldu ve eklem yüzüne normal şekli verildi. Bütün olguların 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 10 ve 14'üncü haftalarda klinik ve radyolojik kontrolleri yapıldı. Radyolojik muayeneler AP ve LM pozisyonlarda yapılan radyografilerle gerçekleştirildi. Postoperatif 3, 4, 5, 7, 10 ve 14'üncü haftalarda köpekler ötanezi yapılarak, ilgili eklemler histopatolojik muayene için laboratuvara gönderildi. Klinik olarak tüm eklemlerdeyangısel bozukluklara rastlanmadı. Birinci hafta sonunda eklem hareketleri ve ağırlık verilmesi normal bulundu ve ekstremitenin yürüyüş fonksiyonuna katkısı normal olarak gözlendi. Radyolojik olarak dejeneratif ve yangısel eklem bozukluklarına, atropati ve osteofit oluşumuna rastlanmadı. Histopatolojik bulgular klinik ve radyolojik bulguları destekler bulundu. Yalnız bir olguda 14'üncü haftada sement yüzeyinin fibröz bir doku tabakası ile örtüldüğü saptandı. Sonuç olarak akrilik kemik çimentosu ile osteochondral defektin dolgusunun yapılması, bu tür olgularda rekonstriktif amaçla potansiyel öneme sahip bir uygulama olabileceği ve bu yöntemin diğer yöntemler yanı sıra sağıtımda alternatif bir yöntem olabileceği kanısına varılmıştır.Item Gebeliğin son döneminde ve laktasyondaki ineklerde bazı plazma değerleri(Uludağ Üniversitesi, 1994) Cengiz, Fahrünisa; Uludağ Üniversitesi/Veteriner Fakültesi.Bu araştırmada, gebeliğin son dönemi ve laktasyon döneminde 17 inekten alınan kan örnekleri glikoz, sodyum, potasyum, fosfor, toplam protein ve albümin değerleri yönünden incelendi. Glikoz değerleri gebe ineklerde 62.51, laktasyondakilerde 46.96 mg/100 ml olarak bulundu. Aradaki farkın istatistiksel açıdan önemli olduğu görüldü (P<0.01). Gebe ineklerde sodyum miktarı 175.75. potasyum 6.15 mEq/lt, inorganik fosfor 4.65 mg/100 ml, toplam protein 7.31 g/100 ml ve albümin 3.20 g/100 ml olarak bulundu. Laktasyondaki ineklerde sodyum miktarı 174.65, potasyum 4.75 mEq/li, inorganik fosfor 4.25 mg/100 ml, toplam protein 6.75 g/100 ml ve albümin 2.77 g/100 ml olarak bulundu. Laktasyondaki ineklerde sodyum, potasyum, inorganik fosfor, toplam protein ve albümin değerlerinde düşüş gözlemlendi. Laktasyondaki ineklerde albümin miktarındaki düşüş önemli bulundu (P < 0.01).Item Doğum kliniğinde sık rastlanan tümör olguları ll. meme tümörleri(Uludağ Üniversitesi, 1994) Ünal, E. Fatih; Nak, Deniz; Mısırlıoğlu, Deniz; Kahraman, M. Müfit; Nak, Yavuz; Özmen, Özlem; Uludağ Üniversitesi/Veteriner Fakültesi.Bu çalışmada son yıllarda U.Ü. Veteriner Fakültesi Doğum ve Jinekoloji Kliniğine getirilen çeşitli evcil dişi hayvanlarda rastlanılan meme tümörlerinin yapısal özellikleri ile, für ve yaşa göre dağılımları incelendi. Köpeklerdeki meme tümörü insidansı kedilerden daha fazla bulundu. Meme tümörlerinin görülme yaşı ortalama 9.75 olarak saptandı.Item Türk çoban köpeği (KARABAŞ) ile Alman kurt köpeğinin merkezi sinir sistemleri üzerinde karşılaştırmalı makro-anatomik ve subgross araştırmalar. lll: Spinal sinir köklerinin bazı morfolojik ve morfometrik özellikleri(Uludağ Üniversitesi, 1994) Bahadır, Ali; Yıldız, Bahri; Serbest, Ayşe; Yılmaz, Osman; Yıldız, Hüseyin; Uludağ Üniversitesi/Veteriner Fakültesi.Bu araştırma, Gemlik Askeri Veteriner Araştırma Enstitüsü ve Eğitim Merkez Komutanlığı, Köpek Eğitim ve Üretim Bölümünden temin edilen değişik cinsiyet ve yaştaki (6-12 aylık) yedişer adet Türk Çoban ve Alman Kurt Köpeği üzerinde yapıldı. Hayvanların medulla spinalis'leri bilinen disseksiyon yöntemleri ile açığa çıkartılıp %10'luk formaldehit solüsyonu ile 12 saat süreyle fikse edildi. Daha sonra iki ırkın medulla spinalis'lerine ait morfolojik özellikler ve morfometrik ölçümler tespit edildi. Sonuçlar aşağıdaki gibi özetlenebilir: 1- İki irkin fila radicularia sayıları, fila çıkış yeri genişliği, iki fila arası uzaklığı ve dura içi fila uzunlukları ile ilgili değerler arasında yapılan istatistiksel önem kontrollerinde anlamlı farklılıklar bulunamamıştır (p>0.05). 2- İki ırkta da intumescentia'ların şekillenme bölgelerinde fila radicularia sarıları diğer bölgelerden daha fazladır. 3. En fazla fila radicularia ventralia sayısı Türk Çoban Köpeğinde C8 de, Alman Kurt Köpeğinde C2 ve C8'de, en fazla fila radicularia dorsalia sayısı Türk Çoban Köpeğinde C6, Alman Kurt Köpeğinde C- de tespit edilmiştir. 4- Her iki ırkta da segment uzunluğunun fazla olduğu bölgelerde fila çıkış yeri genişliği ile fila'lar arası uzaklık da daha fazladır 5- Her iki ırkta da aynı segmentlerden çıkan radix dorsalis uzunlukları radix ventralis uzunluklarından daha fazladır. 6- İki ırkta da segment uzunlukları ile radix uzunlukları arasında ters bir orantı vardır. 7- Radix uzunlukları caudale gidildikçe artmaktadır. Bu durum L.'den sonra daha da belirginleşir.Item Atlarda podotrochlosis'de karşılaşılan radyolojik bulgularla klinik görünüm arasındaki ilişki(Uludağ Üniversitesi, 1994) İntaş, Deniz Seyrek; Uludağ Üniversitesi/Veteriner Fakültesi.Atlarda distal sesamum ungulae (naviküler kemik), profund tendo ve bursa podotrochlearis 'de görülen "podotrochlosis" hastalığında literatürde bahsedilen klinik görünümü ile klinik ve radyolojik tanısı hakkında kısaca bilgi verilmektedir. Yapılan çalışmada 261 atin 521 ön ekstremitesi klinik ve radyolojik muayeneye tabi tutuldu. Naviküler kemikler klinik muayenelerine göre "podotrochlosis'e yakalanmış" ve "podotrochlosis şüphesi olmayan" şeklinde değişik gruplara ayrılarak bunlar radyolojik bulgularla karşılaştırıldı. Sonuçta, bazı patolojik radyolojik bulgulara özellikle tek olarak, topallıksız atlarda da rastlanabildiği, ancak podotrochlosis gösteren hayvanlarda görülen patolojik değişikliklerin çoğunlukla her iki ekstremitede görüldüğü ve en sık karşılaşılan bulguların "spongiöz dokunun yapı bozuklukları" ile kombine olarak "spongiozanın sklerozu" "kemik rezorpsiyon bölgesi" ve "canales sesamoidales'de bozukluklar" olduğu tesbit edildi.Item Karaciğer parazitozuna sahip koyunlarda karaciğer hasarı ile bazı biyokimyasal kan parametreleri arasındaki ilişki(Uludağ Üniversitesi, 1994) Çetin, Meltem; Mısırlıoğlu, Deniz; Tuncel, Pınar; Uludağ Üniversitesi/Veteriner Fakültesi.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Biyokimya Anabilim Dalı.Bu çalışmada materyal olarak Et ve Balık Kurumu'na kesim için getirilen Kıvırcık ırkı koyunlar kullanıldı. Hayvanlardan kesim esnasında kan ve karaciğer numuneleri alındı. İncelenen 100 hayvandan 84'ü paraziter enfeksiyonlu (E. granulosus 'lu, D. dentriticum'lu ve her ikisinin birlikte bulunduğu durumlar) olarak tespit edildi. Hayvanların karaciğerlerinde değişen derecelerde hiperemi, kanama, yağ dejenerasyonu, nekroz ve yangısel hücre infiltrasyonları ile safra kanallarında, kanal epitellerinde hiperplazi, periportal fibrozis ve siroz gelişimi gibi lezyonlar histopatolojik bulgular olarak saptandı. Bunlar içinde en şiddetli karaciğer hasarına sahip olanlarda biyokimyasal kan parametreleri ölçüldü. E. granulosus, D. dentriticum ve her ikisinin birlikte bulunduğu olgulara sahip hayvanların kan parametreleri arasında bir farklılık saptanmadı. Paraziter infeksiyona sahip hayvanlar bir grup olarak kabul edilip, sağlıklı karaciğere sahip hayvanların kan parametreleri ile karşılaştırıldı. Buna göre lipid, kolesterol düzeyleri ve ALT, ALP, LDH enzimleri aktivitesinde önemli değişmeler saptanmazken, hasarlı grupta protein düzeyi ve GGT aktivitesinde istatistiki açıdan önemli, AST aktivitesinde ise hafif bir yükselme belirlendi.