2021 Cilt 30 Sayı 2
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/27735
Browse
Browsing by Issue Date
Now showing 1 - 14 of 14
- Results Per Page
- Sort Options
Item Klasik dönem Arap dilcilerinin yalan kavramına ilişkin tanımlarının semiyotik analizi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2021-07-26) Önder, Şeyma Gülsüm; Yavuz, GalipArap dilcileri arasında yalan kavramının tanımı tartışmalıdır. Bu tartışma, üç grup etrafında cereyan eder. İlk grubu temsil eden cumhûr, yalanın realiteye aykırı haber olduğunu düşünürken ikinci grupta yer alan Nazzâm (ö. 231/845) ve takipçileri, yalanın muhbirin inancına aykırı haber olduğunu savunur. Câhiz (ö. 255/869) ve onu takip edenlerin oluşturduğu son grup ise cumhûr ve Nazzâm’ın görüşünü birleştirerek yalanın hem realite ile örtüşmeyen hem de haber verenin inancına aykırı bil- diri olduğu kanaatini taşımaktadır. Bu makalede, yukarıda bahsi geçen üç farklı görüş, öncelikle semi- yotik analize tâbi tutulmuş, ardından bunların yalan kavramının mahiyetini tam olarak taşıyıp taşı- madıkları tartışılmıştır. Semiyotiğin kurucusu olarak kabul edilen, dil içi ve dil dışı göstergeleri inceleyerek, soyut kavramları birer gösterge olarak ele alan Charles Sanders Peirce (1839-1914), ayrı ayrı işaret ettikleri nesne, yorumlayan türleri ve kullanıldıkları zemin (bağlam) unsurlarını dikkate alarak bir analiz metodu geliştirmiştir. Bu bağlamda, kavram analizine daha uygun olması ve semiyotiğin terimlerini detaylı olarak vermesi nedeniyle Peirce’ün gösterge teorisi, bilimsel bir tahlil metodu olarak tercih edilmiştir. Buna göre çalışmada öncelikle Peirce semiyotiğine dair girişte kısa bir bilgi aktarıl- dıktan sonra birinci başlıkta Arap dilcilerinin yalan kavramına getirdiği tanımlar verilecektir. Ardından ikinci başlıkta dilcilerin yalan tanımları, semiyotik analize tabi tutularak yalan kavramının mahiyetini taşımada yeterli olup olmadıkları sorusuna cevap aranacaktır.Item Bazı mecaz ve müteşâbih ayetleri doğru anlama metodolojisi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2021-07-30) Aydın, HayatiBilindiği gibi bazı ayetleri yorumlamada birtakım zorluklar yaşanmaktadır. Bunların başında da mecaz içerikli ve müteşâbih ayetler gelmektedir. Kur’ân’ın yoğun bir şekilde mecazı kullandığı ve onda gayba taalluk eden ayetlerin (müteşâbih) büyük bir yekün teşkil ettiği göz önüne alındığında konunun önemi ortaya çıkmaktadır. Büyük oranda bu ayetlerde Kur’ân kendi bütünlüğü içerisinde ele alınmadığı ve anlatım üslubu iyice bilinmediğinden anlama problemi aşılamamaktadır. Hâlbuki Kur’ân aşkın olandan içkin olana, beşeri teamül- leri ve yapıyı esas alarak inmiş bir kelamdır. Dolayısıyla Kur’ân ayetlerini din bütünlüğü içerisinde, beşerin teamülleri ve doğasını bilmekle ve Kur’ân’ın bu doğayla uyumunu kur- makla anlamak mümkündür. Kur’ân’da mecazın temsilî anlatımı çok yoğun kullanılmaktadır. Müteşâbihlerin bir kısmı özellikle ilahî sıfatlarda temsilî anlatım hâkim olduğu, bu konuda insan biçimci bir anlatımın tercih edildiği söylenebilir. Bu, “ḳıyasü’l-ġâib ʿale’ş’şâhid” yani “bilinmeyen bir dünyayı bilinen dünyanın olgularına benzeterek anlatmak” olarak tanımla- nır. Kur’ân’ın bu yolla gaybî hakikatleri ve psikolojik durumları bize kavratmakta olduğunu, bu anlatımla insan ufkunu aşan gaybî ve psikolojik durumları anlaşılır kıldığını, dinî hakikat- leri zihne yaklaştırdığını söylemek mümkündür. Makalemiz mecaz konusunda, mecazı, mecazın hakikatle ilişkisini ve sadece mecazın kastedildiği bazı ayetleri ve özellikle temsilî anlatımı ve bundan da kâmin (gizli) temsili irdelemiş, müteşâbih konusunda ise müteşâbihi, müteşâbihleri muhkemlere irca etme, Kur’ân’ın üslup ve âdetini göz önüne alarak müteşâbihi bir metodoloji dahilinde anlamaya çalışma yoluna gitmiştir.Item Hukuki genişlik bağlamında Memlükler döneminde tatbik edilen dört mezhep uygulaması(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2021-08-06) Khanjanov, Shahin; İlahiyat Fakültesi; İslam Hukuku Bilim Dalı; 0000-0001-7858-928XFıkhi mezheplerin oluşumlarını takiben İslam devletleri yargısal alanda hukuki öngörülebilirlik ve istikrar açısından bu mezhepleri tercih etmeye başladılar. Memlükler dönemine kadar devletler, yargısal alanda tercihlerini genelde tek mezhepten yana kullanırlarken Memlükler, dört Sünnî mezhebe de aynı hukuki statüyü vererek dört mezhepli yargısal sistemi başlattılar. Bu uygulamanın amacına dair pek çok fikir ileri sürülmüş olup, biz makalemizde bunlardan “hukuki genişliği sağlama ve hukuki ihtiyaçları giderme” argümanını öne çıkararak uy- gulamayı bu yönde okumaya çalıştık. Zira o döneme dair ulaştığımız bazı tarihi ve ilmi kayıtlar, uygulamayı açıklamada bu gerekçenin de bize makul ve doğru bir açıklama verebileceğini göstermektedir. Aşağıda geleceği üzere uygulamaya dair diğer açıklamaların haklılık paylarını teslim etmekle birlikte, biz makalemizde bu gerekçeler içerisinde pek üzerinde durulmayan “hukuki genişlik” gerekçesini desteklemeye çalışacağız. Nitekim döneme dair tabakat, fürû fıkıh, fetâvâ ve usûl-i fıkıh kaynaklarından ulaştığımız bazı sonuçlar, Memlüklerce başlatılan çok mezhepli yargısal sistemin, hem devlete hem de halka hukuki alanda bir genişlik ve kolaylık sağladığını bize göstermektedir. Şöyle ki, devlet yetkilileri hukuki alanda dört mezhebin her birinden ihtiyaç duydukları görüş ve çözümleri tercih edebilirlerken, halk da makalemizde tefvîż ismini verdiğimiz uygulamayla, mezhep kadıları aracılığıyla farklı mezhep kadılarına başvurabilmekte ve böylece mezhepsel genişlikten faydalanabilmekteydi. Makalemizde hu- kuki genişlik düşüncesine teorik zemin oluşturması açısından o dönemde yükselişe geçen mezheplerarası intiḳâl düşüncesi üzerinde de durulmuş ve bu dönemde bu düşüncenin söz konusu uygulamalara teorik zemin sağladığı savunulmuştur. Son olarak makalede Memlükler döneminde uygulanan dört mezhepli sistemin bu yönde anlaşılmasının günümüz açısından değerine temas edilmekte ve bunun günümüz fıkıh düşüncesine yeni katkılar ve açılımlar sağ- layacağı ifade edilmektedir.Item Kıraat ilminde Tevâtür olgusuna farklı bir yaklaşım(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2021-09-24) Türkmen, Ömer; İlahiyat Fakültesi; 0000-0001-8509-172Xİslâmî ilimler kapsamında rivayetlerin kabul edilirlik derecesini ifade etmek üzere ilim adamları tarafından çeşitli terimler kullanılmıştır. Bu terimler içinde tevâtür terimi rivayetlerin en üst düzeydeki kabul derecesini ifade etmektedir. Tevâtür meselesinin özellikle erken dönem usûl alimlerinin gündeminde olduğu görülmekle birlikte farklı ilim dallarının terminolojisinde aynı terimlere rastlamamız tabiidir. Bu terimlerin ilgili ilim dalında hangi anlamı karşıladığını tespit etmek, kavramı o alandaki çerçevesine oturtmak ve kıraatlerin mütevâtirliğinin ne ifade ettiğini ortaya çıkarmak, doğru bir anlayış açısından önemlidir. Bu sebeple İslâmî ilimlerin çeşitli dallarında görülen tevâtür teriminin kıraat ilminde ne anlam ifade ettiği bu çalışmamızda ele alınacaktır. Ayrıca hadis ve usûl âlimlerinin bu terime yükledikleri anlamla kıraat ulemâsının mütevâtir terimini anlayışları arasında hangi yönlerden farklılıklar bulunduğu üzerinde durulacaktır. Böylece kıraat ilminde kullanılan tevâtürün diğer ilim dallarında anlaşıldığı gibi bir tevâtür olmadığı ortaya konulacak ve kıraatlerle ilgili yanlış mefhumların giderilmesinde ve bu terimle ilgili bir anlam kaymasının önlenmesinde çalışmamızın kıraat ilmi alanına katkı sağlayacağı düşünülmektedir.Item Kavram ve anlam boyutu perspektifinde Arapçada siyah renk(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2021-10-28) Akbaş, RıfatSözcük dağarcığı, zengin içerikli düşünce kalıpları, erillik-dişillik olgusu, az sözcükle geniş anlatı olanaklarını sağlaması, ikincil ve yan anlamları ihtiva etme potansiyeli, türeme kapasitesinin genişliği ve ince anlam ayırımları gibi nitelikler Arap dilinin zenginliğini belirleyen özellikler arasında öne çıkanlardır. Siyah rengin kavram ve anlam boyutu etrafında şekillenen söz varlığı Arap dilinin bu özelliklerini yansıtan spesifik örneklerden sadece bir tanesidir. Bu bağlamda makalede siyah renk nitel araştırma yöntemine bağlı kalınarak gerek adlandırılma ve belirgin kılınma gerekse bazı duygu ve düşüncelerin aktarım aracı yapılması noktasında muteber sözlükler ve klasik Arap şiiri referans alınarak incelenmiştir. Siyah rengin sözlük anlamını karşılayan kavramlar dışında açıklanmaya çalışıldığı, farklı bakış açılarıyla tanımlanması, beyaz renk ile olan kombinasyonu, özellikle de ilgili olduğu varlığın temel alınmasıyla hem olumsuz çağrışımların hem de bireysel arzu ve özlemlerin mecazi dili yapıldığı gibi hususlar makalenin ana temasını teşkil etmektedir. Makalede siyah renk ile yapılan birtakım farklı adlandırma ve ifade tarzlarının Arap kültürüyle olan bağlantısına da dikkat çekilmiştir.Item Marifete erme yöntemi olarak sohbet: Sülemî’nin Edebü mücâleseti’l-meşâyiḫ ve ḥıfẓi ḥurumâtihim risâlesinin tercüme ve değerlendirilmesi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2021-11-09) Eraslan, SonerEbû Abdurrahmân es-Sülemî (d. 325/937-v. 412/1021), eserleriyle tasavvuf ilminin tedvininde seçkin bir yere sahip olup günümüze ulaşmayanlar da dâhil yüzü aşkın eser kaleme almıştır. Bu eserlerin bir bölümü küçük çaplı risâleler olarak karşımıza çıkarken bir kısmı da birkaç ciltlik muhtevaya sahiptir. Sülemî, sûfî tabakât ve tefsir çalışmalarının yanında farklı konular üzerine de tematik eserler yazmıştır. Tematik eserleri arasında tasavvuf ve sûfîlik hakkında kaleme aldığı müritlere yol gösterici müstakil kitaplar; fütüvvet, galatât, tezellül, âdâb ve sohbet gibi birçok konudaki risâleleri sayılabilmektedir. Tasavvuf ilminin bir yolculuk olduğu ve bu yolculukta sohbetsiz menzile ulaşılamayacağından olsa gerek Sülemî, sohbet ve sohbetin âdâbı üzerine birçok müstakil çalışmada bulunmuştur. Bu makalede, Sülemî’nin tasavvufun kilit kavramları arasında yer alan sohbet hakkındaki görüşlerine değinilip sohbetin âdâbı üzerine kaleme aldığı Edebu Mücâleseti'l-meşâyih ve Hıfzi Hurumâtihim risâlesinin tercümesi yapılacaktır. Akabinde adı geçen risâlenin değerlendirmesinde bulunulacaktır. Böylece tasavvufun erken döneminde sohbet kavramının anlam aralığı, Sülemî özelinde değerlendirilecektir.Item Bidat ehli ravinin rivayetinin kabulündeki içtihat farklılığının hadis tenkidine yansımaları: Abdürraûf el-Münâvî ve Ebü’l-Feyz Ahmed el-Gumârî örneği(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2021-11-18) Şakar, Mehmet; İlahiyat Fakültesi; Temel İslam Bilimleri Bölümü; 0000-0002-8101-8469Hadis münekkitlerinin bidat ehli ravilerin rivayetlerine yaklaşımlarında ihtilaf içinde oldukları bilinmektedir. Buna paralel olarak birçok hadisin sıhhat değerlendirilmesinde farklı hükümler ortaya çıkmıştır. Bu makalenin konusu da mezkûr ihtilafın hadislerin sıhhatini tespitte doğurduğu farklı neticeleri, belirlenen örnekler üzerinden göstermeyi amaçlamaktadır. Böylece meṭāʿıni ʿaşere olarak bilinen cerh sebeplerinin hepsinin ittifakla kabul edilmediği görülecektir. Konunun araştırılmasında Ebü’l-Feyz Ahmed el-Gumârî’nin Abdürraûf el- Münâvî’ye getirdiği itirazlar örnek olarak kullanılmıştır. Önce ravi ve rivayeti ardından da Münâvî ve Ebü’l-Feyz Ahmed’in rivayet hakkındaki değerlendirlmeleri gösterilmiş ve genel bir hüküm çıkarılmaya çalışılmıştır. Konunun cerhtaʿdîlin içtihadîliği ile yakından alakalı ol- masından ötürü, örneklere geçilmeden önce cerh-taʿdîlin içtihadîliği konusu tartışılmıştır. Bu- rada cerh-taʿdîlin içtihadîliğinin sınırları gösterilmeye çalışılmıştır. Buna göre rivayetlerin kabulü için ravinin adalet ve zabt şartlarını taşıması münekkitler arasında ittifakla gerekli görülmektedir. Ancak neyin adaletin gerçekleşmesini sağlayan unsurlardan sayılacağında ortak bir karardan bahsedilemez. Cerhtaʿdîlin içtihadî yönüne yapılan bu vurgulardan sonra münekkitlerin bidat ehli ravinin rivayetlerinin kabul edilip edilmeyeceği hususunda düştükleri ihtilaftan bahsedilmiştir. Böylece bidat ehlinin rivayetleri meselesinin tartışmaya açık bir konu olduğu gösterilmiş olacaktır.Item Klasik dönem islâm alimlerine göre aryüs ve aryüsçülük(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2021-11-19) Doğan, ServetHıristiyanlık tarihinde Aryüsçülük, İsa’nın tabiatı tartışmasında kendi içinden Ortodoks Hıristiyanlığı tehdit eden en büyük teslis karşıtı hareket olmuştur. İslam dünyasına gelince Aryüsçülük muvahhit bir Hıristiyan mezhebi olarak ilgi görmüştür. Bununla birlikte Aryüsçülükle ilgili anlatılar Müslüman müelliflerin eserlerinde fazla yer tutmamıştır. Bu çalışmada klasik dönem Müslüman müelliflerin Aryüs ve teolojisi hakkında atıfta bulundukları kaynaklar incelenmiştir. Yazılı kaynakların yanında, müelliflerimiz bizzat kendi karşılaştıkları kişi ya da cemaati de referans olarak kullanmıştır. Eserlerinde Aryüs ve mezhebine yer veren dokuz klasik dönem Müslüman müellifin konuyla ilgili verdiği bilgiler ilk dönem Hıristiyan kaynakları ile karşılaştırılmıştır. Bunlar Aryüs’ün kendine ait yazılar, Aryüs teolojisinin tartışıldığı kon- sillerde ilan edilen amentüler ve kilise tarihi konulu eserlerdir. Klasik dönem Müslüman müelliflerin Aryüs’ün İsa tasavvuru hakkında doğru bilgiler verdiği görülmekle birlikte, Aryüsçü mezhepler ve kendi aralarındaki mücadeleleri, Aryüsçülüğün Roma İmparatorluğu ve Got Krallıklar dönemindeki tarihi seyri hakkında kaynaklara sahip olmadıkları anlaşılmaktadır.Item Hasedin insan hayatındaki yıkıcı etkileri ve çözüm arayışları(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2021-11-24) İrk, Esra; Gürses, İbrahim; İlahiyat Fakültesi; Felsefe ve Din Bilimleri Bölümü; 0000-0002-0607-9210; 0000-0002-1424-4626Yoksunluk hâli sonucu ortaya çıkan haset duygusu, yoğun bir acı hissi ve hayal kırıklığı ile deneyimlenir. Genellikle kötü niyet, suçluluk, aşağılık hissi, düşmanlık, saldırganlık gibi duygularla karakterize edilen haset, negatif duygulardan kıskançlık ve başkasının zararına sevinme, pozitif duygulardan gıpta ile yakından ilişkilidir. Bireyin psikolojik iyi oluş hâline etki eden haset duygusu, bireyin iç dünyasında gerilim ve çatışmalara yol açabilmekte, diğer yandan kontrol duygusunu zayıflatıp diğerine zarar verici birtakım davranışlara neden olabilmek- tedir. İslam geleneğinde kötü huylar kategorisinde ele alınan haset, yapısı itibariyle en başta Allah’ın iradesine, takdirine ve taksimine itiraz mahiyeti taşıdığı için dinî ve dünyevî açıdan zararlı görülmüş ve bu duygudan sakınılması tavsiye edilmiştir. Haset duygusunu inkâr etmek yerine bu duyguyu anlamak, kabullenmek ve onunla mücadele etmeye çalışmak hasetle başa çıkmada faydalı bir yol olarak görülmüştür. Bu makalede psikolojik ve dinî bakış açısına göre haset ve hasetle ilgili bazı duygular kendilerini hasetten ayıran farklılıklar ortaya konularak incelenmiş ve hasedin nedenleri üzerinde durulmuştur. Hasedin ruh sağlığı üzerindeki etkileri ile hasetle başa çıkma yolları açıklanmıştır.Item İman öğretilebilir (mi?) James Michael Lee’nin sosyal bilimsel din öğretim yaklaşımı bağlamında bir inceleme(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2021-12-01) Kızıltan, Gurbet; Gündüz, Turgay; İlahiyat Fakültesi; Felsefe ve Din Bilimleri Bilim Dalı; 0000-0001-8019-4009Bu araştırmanın amacı, din eğitiminin önemli konularından biri olan imanın öğretilebilir olup olmadığı meselesine Amerikalı din eğitim bilimci James Michael Lee’nin sosyal bilimsel din öğretimi yaklaşımı çerçevesinde açıklık getirmektir. Makalede öncelikle Lee’nin iman, öğrenme, öğretme kavramlarına ilişkin tanımları ve Tanrı anlayışı incelenmekte daha sonra teolojik yaklaşım savunucularının imanın öğretilemez olduğuna ilişkin görüşleri irdelenmekte, son olarak Lee’nin imanın öğretilebilir olduğuna dair argümanları ortaya konmaktadır. Araştırma neticesinde, imanın öğretilebilir veya öğretilemez olduğu yönündeki farklı iddiaların temelinde öğrenme, öğretme, iman gibi belli başlı terimlere taraflarca yüklenen anlam ile insan ve âlem ile ilişkisi bağlamında Tanrı anlayışının etkili olduğu sonucuna varılmıştır.Item Hükümlülerin sosyal sermaye deneyimlerinde manevi danışmanlık: Bursa H ve E tipi cezaevleri örneği(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2021-12-06) Baygeldi, Merve Reyhan; Bilgin, Vejdi; İlahiyat Fakültesi; Felsefe ve Din Bilimleri Bölümü; 0000-0002-2161-4875Dünyadaki diğer örneklerinde de olduğu gibi, Türkiye’de manevi danışmanlık, farklı modern mekânlara ve durumlara özgü sorunlarla dini referanslar sayesinde başa çıkmaya destek olmak için Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından sunulan bir hizmettir. Bu makalede, Bursa H ve E Tipi Ceza İnfaz Kurumlarındaki hükümlülerin manevi danışmanlık deneyimleri incelenmektedir. Bunu gerçekleştirebilmek için nitel araştırma desenlerinden olgubilim tercih edilmiştir. Bu çerçevede, 18 hükümlünün sosyal sermayeleri bir lens görevi üstlenmiştir. Birebir görüşmelerden elde edilen veriler, MAXQDA programıyla kodlanarak içerik analizine tabi tutulmuştur. Buna göre üç tema tespit edildi. Bunlardan ilki; aile, eğitim, göç ve önceki cezaevi olmak üzere dört kategoriden oluşan hükümlülerin cezaevi öncesi sosyal sermaye temasıdır. İkinci tema; suç işlemeye karar verme, uyum süreci, gündelik pratikler, dış dünya ile ilişkiler, personellerle ilişkiler, iş kolları ve eğitim programları olmak üzere yedi kategoriden oluşan cezaevinde sosyal sermayedir. İşlevsellik arayışı, hoca söylemi ve koğuş kültürü olmak üzere üç kategoriden oluşan sosyal sermaye bağlamında manevi danışmanlık deneyimi, çalışmamızdaki son temadır. Nihai olarak, hükümlülerin genelde cezaevindeki programları özelde manevi da- nışmanlık uygulamasını, sosyal sermaye zemininde inşa edilen kârzarar hesabı kapsamında deneyimlediği tespit edilmiştir.Item Hıristiyanlık karşıtı yahudi reddiye geleneğinde ironik bir mektup: Al Tehi Ke-Avoteyha (atalarına benzeme)(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2021-12-06) Şengül, Fatma Seda; İlahiyat Fakültesi; Felsefe ve Din Bilimleri Bölümü; 0000-0001-7641-1541Bu çalışmada Orta Çağ Yahudi-Hıristiyan reddiye geleneği açısından hem kendi döne- mindeki hem de kendinden sonraki polemikçilere içerik ve yöntemsel açıdan katkı sağlamış olan Al Tehi Ke-Avoteyha Risalesi konu ve analiz edilmiştir. Profiat Duran’a (ö. 1415) ait bu risalenin aslı, kendisi gibi zorunlu olarak vaftiz edilen, fakat yeni dininde kalmakta ısrarcı olan arkadaşı David Bonet Bonjorn’a yazılmış bir mektuptur. Mektubu, Yahudi-Hıristiyan reddiye geleneğinde özgün kılan ve günümüze ulaşmasını sağlayan saiklerden ilki eserde kullanılan yöntemdir. Duran, Yahudi inançları ile irrasyonel bulduğu Hıristiyan inançları (Teslis, aslî günah-aslî günahtan kurtuluş, enkarnasyon, töz dönüşümü) arasında yaptığı karşılaştırmada bilimsel (fizik) ve felsefî (mantık ve metafizik) argümanları kullanmayı tercih etmiştir. Mektubun ikinci önemli özelliği ise, eserdeki eleştirel tavrın diğer reddiyelerden farklı olarak, gizli alay ve imalar içeren ironik bir üslupla okuyucuya sunulmuş olmasıdır. Duran’ın kişisel tecrübesinden yola çıkılarak hazırladığı bu metin günümüze kadar gelebil- miş ve kendi dönemindeki Yahudi-Hıristiyan ilişkilerine hem dinî hem de sosyal açıdan bir bakış imkânı sağlamıştır.Item Prof. Dr. Hüseyin Aydın’ın hayatı ve çalışmaları(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2021-12-18) Sayar, Süleyman; İlahiyat Fakültesi; 0000-0003-1051-6724Akademik uğraş alanı felsefe olan bir ilâhiyatçı sıfatıyla Prof. Dr. Hüseyin Aydın, 87 yıllık ömrünü tamamlayarak 2021’in Ağustos’unda ebedî âleme göçtü. Burada objektif olarak hayatı ve çalışmaları sunulacak; ancak akademik nitelik iddiasından uzak bir malzemenin (Yıllık kayıtları) izin verdiği ölçüde düşünceleri ve kişiliğinin bazı yönleri tezâhür ettirilmiş olacaktır.Item Hocam Prof. Dr. Hüseyin Aydın(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2021-12-18) Aydınlı, Yaşar; İlahiyat Fakültesi; 0000-0002-1073-7730Bereketli ve nitelikli bir ömrü geride bırakarak 15.08.2021 tarihinde vefat eden Hocam Prof. Dr. Hüseyin Aydın’ı seksenli yılların başlarında Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde lisans öğrencisi iken tanıdım. Üniversitemize Ankara Üniversi-tesinden Doçent olarak intikal etmişti. Öğrencilik yıllarımda bende bıraktığı izlenim şudur: Büyük bir ciddiyet içerisinde ve derin bir samimiyetle ders yapardı. Dersin hiçbir dakikasını heba etmezdi ve bu konuda çok hassastı. Saygılı olma ilkesine çok önem verirdi. Bizden sadece saygı duymayı değil, bunu göstermemizi de isterdi. Sınıfa girdiğinde herkesin ayağa kalkmasını beklerdi ve herkes ayağa kalkardı. Şimdilerde unutulmuş olan bu güzel uygulama bizim öğrencilik yıllarımızda hâlâ hayattaydı. Hoca sınıfa girdiğinde öğrenci hocaya ve dolayısıyla ilme hürmetini ayağa kalkarak fiile dökerdi. Hocamızın dersleri, tavizsiz olarak uyguladığımız bu ritüelle başlardı. Hocamız bizi birey olarak görürdü ve ismimizle hitap ederdi, hatta isimlerimizin sonuna “bey” ve “hanım” ifadelerini ilave etmeye de özen gösterirdi. Dersler genelde takrir usulüyle ve bir plan çerçevesinde yapılırdı. Hocamız her zaman kürsüde hazır bulunan notlarla bağlantılı olarak dersini yapardı, işlenmesi gereken şeyleri işlerdi, meselelerin varsa güncelle bağlantılarına temas ederdi, deneyimlerini aktarırdı, soru sorardı ve soruları cevaplandırırdı ama asla konuyu dağıtmazdı.