Fen Bilimleri Yüksek Lisans Tezleri / Master Degree
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/22
Browse
Browsing by Department "Biyoloji Ana Bilim Dalı"
Now showing 1 - 20 of 246
- Results Per Page
- Sort Options
Item Acacia nilotica (l.) metanolik yaprak ekstraktının anti-kanser potansiyelinin A549 ve H1299 hücre hatlarında araştırılması(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2022-02-08) Assouyouti, Abdelaziz; Vatan, Özgür; Fen Bilimleri Enstitüsü; Biyoloji Ana Bilim Dalı; 0000-0002-7687-3284Kanser, dünyanın birçok ülkesinde önde gelen ölüm nedenlerinden biri olmakla birlikte yaşam süresinin artmasının önünde önemli bir engel olarak yer almaktadır. Günümüzde, kanser gibi hastalıklara karşı yeni ilaçlar geliştirmek için çeşitli bitkisel ürünlerin araştırılması artarak devam etmektedir. Son yıllarda, çeşitli bitkisel ürünlerin farklı kanserlere karşı umut verici anti-kanser etkinliği gösterilmiştir. Bu bağlamda tez çalışmasında, özellikle subtropik coğrafyada halk arasında tıbbi amaçlar için kullanımı yaygın olan, Acacia nilotica (L) bitkisinin yapraklarından elde edilen metanolik ekstraktlarının anti-kanser potansiyellerinin araştırılması amaçlanmıştır. Bu amaca yönelik olarak, Akciğer kanseri hücre hatları olan A549 ve H1299 hücrelerinde sitotoksisitenin belirlenebilmesi için XTT ve Klononjenik testler, hücre ölüm modunun belirlenebilmesi için Annexin-V, DNA hasarlarının belirlenebilmesi için Komet yöntemi ve DNA hasar etmenlerinin belirlenebilmesi için hücre içi ROS testleri uygulanmıştır. XTT testi sonucunda A. nilotica yaprak metanolik ekstraktlarının A549 ve H1299 hücreler hatlarındaki IC50 değerleri sırasıyla 616,66 ± 11,71 µg/ml ve 198,05 ± 14,48 µg/ml olarak hesaplanmıştır. Klonojenik testte ise bu değerler A549 ve H1299 hücreleri için sırasıyla 212,66 µg/ml ve 56,06 µg/ml olarak belirlenmiştir. Komet testinde ise XTT testinden elde edilen IC12,5, IC25, IC50 ve IC75 değerlerinde maruz bırakılan A549 ve H1299 hücre hatlarında kuyruk uzunluğu, kuyruk % DNA ve olive kuyruk momenti hesaplanmış ve elde edilen sonuçlarda DNA iplik kırıklarında kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı artışlar olduğu belirlenmiştir. ROS testi sonuçları ise A. nilotica yaprak metanolik ekstraktının IC12,5, IC25, IC50 ve IC75 konsantrasyonlarına maruz bırakılan A549 ve H1299 hücrelerinde ekstraktların, hücre içi ROS düzeylerinde kontrol gruplarına göre istatistikî olarak anlamlı artışlara yol açtığı belirlenmiştir. Annexın-V testin sonuçları ise A. nilotica ekstraktın IC12,5, IC25, IC50 ve IC75 değerlerine 24 saat maruz bırakılan A549 ve H1299 hücrelerinde A. nilotica ekstraktının hücreleri apoptoza götürmediğini ve doğrudan nekroza sebep olduğunu belirlenmiştir.Item Aerobiyolojik örneklerdeki sayım metodu değişikliklerinin atmosferik polen verileri üzerindeki etkileri(Uludağ Üniversitesi, 2015) Takat, Gülşah; Çelenk, Sevcan; Fen Bilimleri Enstitüsü; Biyoloji Ana Bilim DalıBu çalışmada, Bursa ili atmosferinde 6 Eylül 2013 – 6 Eylül 2014 tarihleri arasındaki bir yıllık süre boyunca Lanzoni VPPS 2000 cihazı kullanılarak yapılan çalışmada, sayım metodundaki değişikliklerinin atmosferik polen verileri üzerindeki etkileri araştırılmıştır. Çalışmada, 4 boyuna hat ve 24 enine hat olmak üzere iki farklı sayım yöntemi kullanılmıştır. Çalışma sonucunda 4 hat ile yapılan sayım yöntemine göre 53 taksona ait 49 209 ve 250 bilinmeyen olmak üzere toplam 49 459 polen/m3, 24 hat ile yapılan sayım yöntemine göre 51 taksona ait 43 049 ve 138 bilinmeyen olmak üzere toplam 43 187 polen/m3 belirlenmiştir. Her iki yönteme göre yapılan incelemerlerde en yüksek polen miktarına Nisan ayında ulaşıldığı saptanmıştır. Nisan ayında 4 boyuna hat ile yapılan sayım yöntemine göre 38 taksona ait 13 623 ve 85 bilinmeyen olmak üzere toplam 13 708 polen/m3; 24 enine hat ile yapılan sayım yöntemine göre 37 taksona ait 11 922 ve 42 bilinmeyen olmak üzere toplam 11 964 polen/m3 tespit edilmiştir.Item Akciğer tümörlerinde ve cerrahi sınırındaki histopatolojik normal dokularda K-ras geni kodon 12 mutasyonu ve P53 gen mutasyonlarının araştırılması(Uludağ Üniversitesi, 2005-01-10) Vatan, Özgür; Bilaloğlu, Rahmi; Fen Bilimleri Enstitüsü; Biyoloji Ana Bilim DalıAkciğer kanserleri, her yıl bir milyonun üzerinde yeni vaka tanımlaması ile dünyada kanser ölümlerinin en başta gelen nedenleri arasında yer almaktadır. K-ras ve p53 genlerini de içeren bazı onkogenler ve tümör baskılayıcı genler akciğer kanserlerinin gelişiminde önemli rol oynamaktadır. K- ras geni kodon 12 mutasyonlarının akciğer kanserlerindeki görülme sıklığı %15 ile %30 arasında değişmektedir. P53 gen mutasyonlarının akciğer kanserlerindeki görülme sıklığı küçük hücreli akciğer kanserlerinde %70 ile %80 arasında değişirken, küçük hücreli dışı akciğer kanserlerinde bu oran yaklaşık %50'ler civarındadır. Bunun dışında histopatolojik olarak normal değerlendirilen cerrahi sınır dokularındaki tümör hücreleri lokal tekrarlamalarda çok büyük rol oynamaktadır. Bu bağlamda duyarlılığı daha yüksek olan moleküler metotlar cerrahi sınırlardaki çok az sayıdaki tümör hücresinin bile belirlenebilmesini sağlamaktadır. Çalışmamızda 34 küçük hücreli dışı akciğer kanserli hastaya ait tümör ve histopatolojik olarak normal olduğu belirlenmiş cerrahi sınır dokularında K-ras kodon 12 ve p53 gen mutasyonlârı araştırıldı. K-ras kodon 12 mutasyonları PCR-RFLP yöntemi ile değerlendirilirken p53 mutasyonları PCR-HDA yöntemleri ile değerlendirilmiştir. Üç örneğin (%8,82) sadece tümör dokularında p53 geninin 5. eksonunda mutasyon belirledik. Bununla birlikte bu üç örnek dışındaki iki örneğimizin (%5,88) tümör ve cerrahi sınır dokusunda K-ras kodon 12 mutasyonu belirledik. Çalışmamızda elde edilen mutasyon oranlarının düşüklüğü bize çalışma grubumuzu oluşturan hastaların karsinogenez sürecinde, daha farklı etmenlerin rol oynadığını düşündürmektedir. Bu etmenlerin somatik mutasyonlar dışındaki genomik değişiklikler yada daha farklı genlerdeki nokta mutasyonlar olabileceğini düşünmekteyiz. Ayrıca cerrahi sınırlarında mutasyon belirlenen hastaların daha yakından takip edilmesi gerektiğini düşünmekteyiz.Item AL(OH)₃ nanopartikülünün ve etoposidin kanser ve sağlıklı insan akciğer hücreleri üzerindeki in vitro sitotoksik ve genotoksik etkilerinin araştırılması(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2023-03-27) Hüriyet, Rumeysa Odabaş; Vatan, Özgür; Fen Bilimleri Enstitüsü; Biyoloji Ana Bilim Dalı; 0000-0002-3727-1352Bu çalışmada, Al(OH)₃ nanopartikülünün tek başına ve kanser tedavisinde sıklıkla kullanılan kemotöropatik ilaç olan Etoposid ile insan akciğer kanser hücre hattı olan A549 hücreleri ve insan sağlıklı akciğer hücre hattı olan BEAS-2B hücre hattında sitotoksik ve genotoksik etkileri incelemiştir. Al(OH)₃ nanopartikülünün A549 ve BEAS-2B hücre hatlarında XTT test yöntemi kullanarak hesaplanan IC50 değeri sırası ile 9657,179 ± 354,42 µg/mL ve 9758 ± 138,42 µg/mL olarak hesaplanmıştır. Aynı zamanda bu hücre hatlarında aynı test yöntemi kullanılarak Etoposid’in IC75, IC25 ve IC12,5 değerleri hesaplanmıştır. Hesaplanan bu konsantrasyonlar ile Al(OH)₃ nanopartikülünün IC75, IC25 ve IC12,5 dozları ile kombin olarak A549 ve BEAS-2B hücre hatlarında sitotoksik ve genotoksik etkileri araştırılmıştır. Etoposid ve Al(OH)₃ nanopartikülünün birlikte kullanıldığında Etoposid’in etkinliğini anlamlı olarak arttırdığı XTT test yöntemiyle gösterilmiştir. Etoposid ve Al(OH)₃ nanopartikülünün kombin olarak kullanımı tek başına Etoposid’in kullanıldığı duruma göre kanser hücrelerine daha fazla genetik hasar verdiği komet test yöntemiyle gösterilmiştir. Bu genetik hasarın ROS kaynaklı olduğu DFCDA yöntemi ile gösterilmiştir. Sonuç olarak kemotörapatik bir ilaç olan Etoposid’in sitotoksik ve genotoksik etkinliğinin Al(OH)₃ nanopartikülü ile birlikte kullanıldığında anlamlı olarak arttığı görülmüştür.Item Alginat kapsüllerinde tutuklanan Bacillus amyloliquefaciens α-amilaz enziminin farklı nişasta kaynaklarını hidrolizleme yeteneğinin araştırılması(Uludağ Üniversitesi, 2009) Dinçbaş, Serhan; Demirkan, Elif; Fen Bilimleri Enstitüsü; Biyoloji Ana Bilim DalıBu çalışmada Bacillus amyloliquefaciens kaynaklı -amilaz enzimi kalsiyum alginat kapsüllerinde immobilize edilmiştir. Serbest (immobilize edilmemiş) ve immobilize enzimin farklı nişasta kaynakları (çözünür (Merck) ve patates, mısır, buğday, pirinç gibi lokal marketlerden satın alınan ticari nişastalar) üzerindeki hidroliz yetenekleri araştırılmıştır. Enzim immobilizasyonu %2 alginat ve %5 CaCI2 varlığında gerçekleştirilmiştir. İmmobilizasyon verimi yaklaşık %89 olarak saptanmıştır. Her iki enzim formunun kullanılan nişasta kaynaklarını benzer bir tarzda parçaladıkları görüldü. İmmobilize enzimin sırasıyla ticari patates>çözünür patates> tic. buğday>tic. mısır>tic. pirinç şeklinde hidroliz ettikleri, serbest enzimin ise sırasıyla ticari patates>çözünür patates>tic. mısır>tic. buğday>tic. pirinç nişastalarını en iyi parçaladıkları saptanmıştır. Nişastaların düşük ve yüksek konsantrasyonlarında fazla bir aktivite saptanmamıştır. -amilazın immobilize ve serbest formunun sırasıyla %8 ve 10, %1 pirinç nişastası varlığında etki göstermediği belirlenmiştir. Serbest ve immobilize α-amilaz enzimlerinin sırasıyla, 50-600 C’ler arasındaki sıcaklıklarda ve 6.0-6.8 pH değerleri arasında optimum aktiviteye sahip oldukları tespit edilmiştir. İmmobilize enzim yüksek sıcaklıklarda serbest enzimden daha stabildi. α-amilaz enzim aktivitesi metal iyonlarına bağlı olduğundan, farklı metal iyonları kullanılarak bunların enzim aktivitesi üzerindeki etkileri araştırılmıştır. Hiçbir metal iyonunun göreceli olarak fazla bir aktivite artışı göstermemelerine rağmen, göreceli olarak bir değerlendirme yapıldığında Mg+2 ‘un her iki enzim formu üzerinde stimülatör etki yaptığı, buna karşın Cu+2’nun inhibitör etkisi saptanmıştır. Diğer yandan, serbest enzimin Li+2, Ba+2, Mn+2 ve Ca+2 varlığında immobilize enzime kıyasla daha aktif olduğu belirlenmiştir. Her iki formdaki enzimlerin subtsrat parçalanma ürünlerini belirlemek üzere yapılan ince tabaka kromatografisi sonuçlarına göre, enzimlerin nişastaları az miktarda glukoza, büyük miktarda da maltoz olmak üzere maltooligosakkaritlere ayrıştırdığı tespit edilmiştir. Serbest ve immobilize enzimlerin nişasta parçalanma ürünleri sırasıyla, G2=G3>G1 ve G2=G3>G1>G4 olarak görülmüştür.Item Alpha-Amyrin molekülünün potansiyel genotoksik/antigenotoksik sitotoksik ve antioksidatif etkilerinin in vitro yöntemlerle araştırılması(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024) Bulut, Gülay; Kasımoğulları, Serap Çelikler; Fen Bilimleri Enstitüsü; Biyoloji Ana Bilim Dalı; 0009-0000-1213-563XBitkilerden elde edilen ikincil metabolitlerin kullanımı, çeşitli biyolojik aktiviteleri nedeniyle bilimsel araştırmalarda giderek daha popüler hale gelmiştir. Bu maddeler, reaktif oksijen türlerini nötralize ederek radikal hasarı önlemede ve hastalıkları tedavi etmede onları etkili kılan güçlü antioksidan özellikler sergiler. Önceki çalışmalar, bitki kaynaklarından, özellikle bitki reçinelerinden izole edilen sekonder metabolit pentasiklik triterpenoid Alpha-Amyrin’in antidiyabetik, hepatoprotektif ve antioksidatif aktivitelerini araştırmış olsa da, bunun genotoksik/antigenotoksik profili hakkında sınırlı bilgi mevcuttur. Bu tez, Alpha-Amyrin’in potansiyel genotoksik/antigenotoksik ve antioksidan etkilerini in vitro olarak araştırmayı amaçladı. Bu amaçla için Alpha-Amyrin’in antioksidan kapasitesi DPPH ve CUPRAC testleri kullanılarak belirlendi. Ek olarak Alfa-Amirinin genotoksik/antigenotoksik aktivitesi, insan lenfosit hücrelerinde Tek Hücreli Jel Elektroforezi (THJE, COMET) ve mikronükleus (MN) analizleri kullanılarak değerlendirildi. DPPH testi Alpha-Amyrin için 2125 µM'lik bir IC50 değeri ortaya koyarken, CUPRAC testi 0,01627 µM Trolox eşdeğerliği/µM değerini gösterdi. Çalışmada 100 ve 400 µM dozda Alpha-Amyrin, genotoksik ajan olarak 500 µg/ml dozda Etil Metansülfonat (EMS) ve 10 µM dozda Paklitaksel (PAX) kullanıldı. Ayrıca EMS ve PAX ile kombinasyon halinde 400 µM Alpha-Amyrin kullanıldı. Alpha-Amyrin’in her iki dozunda daistatistiksel anlamlı bir genotoksik etki göstermediği belirlendi (p>0,05). Kombinasyon içeren deney gruplarında Alpha-Amyrin’in EMS tarafından indüklenen genetik hasarı düşürdüğü, PAX'ın genotoksik etkisini artırdığı gözlendi (p>0,05).Item Anemone blanda’nın sağlıklı (Beas-2B) ve kanser (A549) akciğer epitel hücre hatları üzerindeki in vitro antiproliferatif ve antioksidan etkilerinin araştırılması(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2022) İrkören, Sinem Fındık; Çinkılıç, Nilüfer; Fen Bilimleri Enstitüsü; Biyoloji Ana Bilim Dalı; 0000-0002-5187-9874Kanser, tüm dünyada morbidite ve mortalitenin önde gelen nedenlerinden biri olmaya devam etmektedir. Kanser, bulaşıcı olmayan hastalıklar dışında, kardiyovasküler hastalıklardan sonra ikinci önde gelen ölüm nedenidir. Son yıllarda, çeşitli bitkisel ürünlerin farklı kanserlere karşı umut verici anti-kanser etkinliği gösterilmiştir. Bu bağlamda tez çalışmasında, Anemone blanda bitkisinden elde edilen metanolik ekstraktlarının anti-kanser potansiyellerinin araştırılması amaçlanmıştır. Bu amaca yönelik olarak, insan sağlıklı bronşiyal epitel hücre hattı olan Beas-2B ve insan akciğer karsinoma hücre hattı olan A549 hücreleri kullanılmıştır. Sitotoksisitenin belirlenebilmesi için XTT testi ve Klononjenik testi, DNA hasarlarının belirlenebilmesi için Komet yöntemi ve hücre içi reaktif oksijen seviyesine etkilerini belirlemek için ROS testi kullanılmıştır. XTT testi sonucunda Beas-2B ve A549 hücre hatlarındaki IC50 değeri sırasıyla 21,90 μg/mL ve 21,25 μg/mL olarak, klonojenik testte ise bu değerler Beas-2B ve A549 hücre hatları için sırasıyla 24,57 μg/mL ve 27,62 μg/mL olarak belirlenmiştir. Komet testinde ise XTT ve Klonojenik testinde kullanılarak dozlara ek olarak H202’li kombine dozlarda eklenmiştir. Beas-2B ve A549 hücre hatlarındaki kuyruk uzunluğu, kuyruk % DNA ve olive kuyruk momenti hesaplanmış ve elde edilen sonuçlarda DNA iplik kırıklarında kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı artışlar olduğu belirlenirken H202’li dozlarda istatistiksel olarak azaldığı belirlenmiştir. ROS testinde komet testindeki aynı dozlar kullanılırken sonuçlarında ise Beas-2B için hücre içi ROS seviyesinde istatistikî olarak anlamlı bir değişiklik görülmemiştir. Kombine dozlarda ise Anemone ekstraktının ortalama hücre içi ROS seviyesini 40 μg/mL dozdan itibaren istatistikî olarak anlamlı şekilde azalttığı görülmüştür. A549 için ROS seviyesini istatistikî olarak anlamlı şekilde düşürürken H2O2 kombine dozlarda hücre içi ROS seviyesini istatistiksel anlamlı olarak düşürdü fakat 100μg/ml+1000 μM H2O2’lik kombine dozda ekstrakt H2O2'in etkisini arttırarak hücre içi ROS seviyesini istatistikî olarak anlamlı şekilde arttırdığı görüldü.Item Arnebia densiflora (Enik otu) bitki köklerinin boyama niteliklerinin incelenmesi(Uludağ Üniversitesi, 1998-03-05) Ağmil, Ayfer; Malyer, Hulusi; Fen Bilimleri Enstitüsü; Biyoloji Ana Bilim DalıBu çalışmada, Boraginaceae familyasına ait iç Anadolu Bölgesinden toplanmış Arnebia densiflora (Nordm.) Ledeb. köklerinin içerdiği boyanın saf yünden dokunmuş, kumaş parçaları üzerindeki boyama özelliği, renk değişimi, yıkama ve ışık haslıkları verilmiştir. Bu bitki kökleri ile 8 boyama metodu denenmiş ve değişik tonlarda çeşitli renkler elde edilmiştir.Item Arpanın cas geni homoloğunun klonlanması ve külleme hastalığına karşı dirençlilikte ekspresyon seviyesinin incelenmesi(Uludağ Üniversitesi, 2014) Sevinç, Cansu; Ersoy, Figen; Fen Bilimleri Enstitüsü; Biyoloji Ana Bilim DalıBitkilerde hastalığa karşı dirençlilik, bu konu üzerinde çok fazla araştırma olmasına rağmen hala çözümlenmemiş bir konudur. Dayanıklılıkta korunmuş olan elementlere, dirençli bitkilerin geliştirilmesi ve hastalık direncini anlamak için ihtiyaç duyulmaktadır. ''Gen için gen dirençliliği'' hipotezine göre bitkilerde bulunan R (dirençlilik) proteinleri hastalık yaratan organizmada bulunan Avr (avirulans) proteinini tanımaktadır. Bu tanımadan sonra R proteini bir sinyal iletim mekanizması başlatmakta ve bitkinin aşırı hassas tepki vererek, hidrojen peroksit (H2O2) biriktirmesine ve saldırıya uğrayan hücresinin ani ölümüne sebep olmaktadır. Bu durum dirençli bitkide patojenin yayılmasını engellemektedir. Patojenin algılanması ile aşırı hassas tepkinin oluşması arasında bulunan yolak henüz aydınlatılmamıştır. Arpa Mla6 geni külleme hastalığı etmeni olan Blumeria graminis f. sp. hordei (Bgh) patojenine karşı dirençlilikten sorumlu genlerden biridir. Çalışmada amaç Hücresel Apoptoz Duyarlılığı (CAS) gen parçasının susturma çalışmalarında kullanılabilmesi için klonlanması ve Mla6 tarafından sağlanan dirençlilik mekanizması sırasında ekspresyon düzeyininin incelenmesidir. Bu amaca yönelik olarak Bgh103 (64/01) izolatı ile enfekte edilmiş Pallas 01 bitkilerinden uygulama sonrasında 6., 12., 24. ve 72. saatlerde örnekler alınarak eş zamanlı PZR reaksiyonu ile transkript seviyeleri tespit edilmiştir. CAS transkript seviyesi 12. saat örneğinde 2,5 kat artış göstermiştir ve bu genin Mla6 tarafından yönlendirilen dirençlilik mekanizmasında rol alma ihtimalini kuvvetlendirmiştir.Item Asphodelus aestivus Brot. türünün nitrat özümlemesi üzerinde araştırmalar(Uludağ Üniversitesi, 2009-08-26) Sakar, Fatma Selcen; Güleryüz, Gürcan; Fen Bilimleri Enstitüsü; Biyoloji Ana Bilim DalıAsphodelus aestivus Brot. (Liliaceae) çok yıllık yumrulu geofittir. Tür, Akdeniz bölgesinde tarım alanlarındaki eğimli yerlerde, yol kenarları boyunca çayır ve otlak alanların kalkerli topraklarında yayılıs göstermektedir. Bu çalısmada, A. aestivus türünün farklı organlardaki (yumru kök, çiçek tasıyan gövde, yaprak ve çiçek) nitrat redüktaz (NR) aktivitesi ve köklerin çevresindeki topraktaki güncel mineral azot (NO3 - ve NH4 +) bir yıl boyunca arastırıldı. Ayrıca, türün yayılıs gösterdiği habitatlardaki populasyonlar güncel nitrat içeriği ve farklı organlardaki NR aktivitesine göre karsılastırıldı. En yüksek NRA yapraklarda saptanmıs olmakla beraber, çiçek ve yumrulu kökler gibi diğer bitki kısımlarının da nitrat özümleme kapasitesine sahip olduğu saptandı. Uygun kosullardaki yüksek nitrat özümleme kapasitesinin bu türün Akdeniz bölgesindeki gelisimi ve egemenliğinde iyi bir strateji olduğu görüldü. Yapraklardaki nitrat özümlenmesi ve toprakların güncel nitrat içerikleri mevsime bağlı değisim gösterdi. Toprakların nitrat içeriğine bağlı olarak nitrat özümlenmesi kıs aylarında artıs gösterdi.Item Aspiculuris tetraptera ile doğal enfekte farelerde olea europaea l. (zeytin) yaprak ekstresi ve fenolik bileşeni olan oleuropein’in antihelmintik etkisinin incelenmesi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2022-01-28) Kamran, Muhammad Asad; Yıldırımhan, Hikmet Sami; Fen Bilimleri Enstitüsü; Biyoloji Ana Bilim Dalı; 0000-0001-8270-3153Bu çalışmada Olea europaea L. (Zeytin) bitkisinin yaprak ekstresi ve fenolik bileşeni olan oleuropein’in doğal enfekte farelerde Aspiculuris tetraptera’ya karşı antihelmintik etkisi araştırılmıştır. Aspiculuris tetraptera ile doğal enfekte 91 adet Balb/c fare, fekal flotasyon yöntemi ile tespit edilmiştir. Enfekte fareler 7 gruba ayrılmış ve ad libitum beslenmiştir. Olea europaea’nin 3 ve oleuropein’in 2 farklı dozu uygulanmıştır. 1. Grup (Kontrol grubu) farelere gavaj yoluyla su verildi. 2. grup farelere 10 mg/kg Albendazol ilacı verildi. 3. grup farelere Olea europaea 250 mg/kg, 4. grup farelere Olea europaea 500 mg/kg ve 5. deneme grubu farelere Olea europaea 1000 mg/kg’lık dozları gavaj yoluyla uygulandı. Aynı şekilde, 6. grup farelere 5 mg/kg oleuropein ve son olarak 7. deneme grubu farelere ise 20 mg/kg oleuropein ağız yoluyla verilmiştir. Dozlar, 7 gün boyunca verilip 8. gün tüm hayvanlara nekropsi yapıldı ve stereomikroskop altında Aspiculuris tetraptera parazit sayılarına bakıldı. Etkinlik yüzdesi ve p değerleri Mann-Whitney U analiz programıyla hesaplandı. Albendazolün etkinlik oranı %92,43 olarak hesaplandı. Olea europaea 250 mg/kg dozunun %70,56, Olea europaea 500 mg/kg dozunun %63,18, Olea europaea 1000 mg/kg dozunun %92,19, oleuropein 5 mg/kg dozunun %9,27 ve oleuropein’in 20 mg/kg’lık dozunun %70,56 oranında antihelmintik etkisini gösterdiği belirlendi. Albendazol ve Olea europaea 1000 mg/kg dozunun en yüksek, 5 mg/kg oleuropein dozunun en düşük etki değerine sahip olduğu görülmüştür. P değerlerine bakıldığında Olea europaea 1000 mg/kg dozunun önemliye yakın (P=0,05), Albendazolun önemli (p˂0,05) ve 1, 3, 4 6 ve 7 grupların da önemsiz (p˃0,05) olduğu görüldü. Olea europaea ve oleuropein dozları arttıkça Aspiculuris tetraptera’ya karşı antihelmintik etkisinin yükseldiği gözlemlendi.Item Aspiculuris tetraptera ile doğal enfekte farelerde rosmarinus oficinalis L. (Biberiye) ve rosmarinik asidin antihelmintik etkisinin araştırılması(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2021-03-15) Eylek, Buket; Yıldırımhan, Hikmet Sami; Fen Bilimleri Enstitüsü; Biyoloji Ana Bilim Dalı; 0000-0002-4431-5317Bu çalışmada Rosmarinus officinalis L. (Biberiye ) bitkisinin ve bu bitkinin bir bileşeni olan Rosmarinik asidin doğal enfekte farelerde Aspiculuris tetraptera’ya karşı antihelmintik etkisi araştırılmıştır. Aspiculuris tetraptera ile doğal enfekte 90 adet Balb/c fare dışkı flotasyon yöntemi ile bakılarak tespit edilmiştir. Rosmarinus officinalis'in 3 dozuna bakılmıştır. Enfekte fareler 6 gruba ayrıldı. 1.Grup Biberiye bitkisinin yaprak ekstraktı 250 mg/kg, 2.grup R. officinalis 500 mg/kg, 3.grup R. officinalis 1000 mg/kg, 4.grup Rosmarinik asit, 5.grup, albendazol, 6.grup serum fiyolojik'dir. Bütün gruplar 7 gün boyunca gavajla beslenmiştir. 8.gün tüm hayvanlar ötanazi yapılarak içerdikleri parazit sayılarına bakıldı. Etkinlik yüzdesi ve p değerleri hesaplandı. Etki değerleri albendazolün %89,1399, rosmarinik asidin % -8,17, 250 mg/kg biberiye dozunun %25,44, 500 mg/kg biberiye dozunun %46,54, 1000 mg/kg biberiye dozunun %7,16‟dır. Albendazol en yüksek, rosmarinik asit ise en düşük etki değerine sahiptir. P değerlerinde ise grup 2, önemli (p˂0,05), grup 3, 4, 5 ve 6 da önemsiz (p˃0,05) olduğu görüldü.Item Ayakkabı işçilerinde sitogenetik incelemeler(Uludağ Üniversitesi, 1993-02-10) Tunca, Berrin; Egeli, Ünal; Fen Bilimleri Enstitüsü; Biyoloji Ana Bilim DalıÇalışmamızda biri kadın, diğerleri erkek olan toplam 58 ayakkabı işçisi ve rasgele olarak seçilmiş biç bir mutajen ve kanserojen ajana maruz kalmamış 20 kişilik kontrol grubu üzerinde periferik kan lenfositleriyle, sitogenetik analiz yöntemi kullanılmıştır. Her iki grupta da, gap, kırık, asentrik fragman, rearrangement ve poliploididen oluşan hücresel hasarın sıklığı araştırılmıştır. Kromozomal hasar (Özellikle kromatid gap ve kırıkları) kontrol grubuna oranla, etkilenen grupta anlamlı bir şekilde yüksek bulunmuştur. Ayakkabı işçileri ve kontrol grubunu oluşturan bireylerin sigara kullanımları ve alkol alışkanlıkları hem kendi içlerinde hem de diğer grupla karşılaştırılmış, her iki durumda da karşılaşılmış her iki kriterler arasında bir ilişki bulunamamıştır. Ayrıca, çalışmaları sırasında benzenden etkilenme süresi ile kromozomal hasarın sıklığı arasında da anlamlı bir ilişki bulunamamıştır.Item Bacillus cereus ATA179 suşundan lipaz üretimini artırmak için UV mutajeneziyle suş geliştirme, besinsel optimizasyon, enzimin kısmi saflaştırılması, karakterizasyon ve deterjan endüstrisindeki potansiyeli(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2020-06-11) Irianto, Vichi Sicha; Demirkan, Elif; Fen Bilimleri Enstitüsü; Biyoloji Ana Bilim Dalı; 0000-0001-6588-0422Bu çalışmada, fiziksel mutajen UV ile muamele edilen Bacillus cereus ATA179 suşundan lipaz üreten 445 adet mutant elde edilmiştir. Maksimum lipaz üreten mutant suş seçilmiş ve Bacillus cereus EV4 olarak adlandırılmıştır. 24. saatte en yüksek enzim üretimi 10,6 U/ml ile elde edilmiştir. Bu mutant ana suştan %60 oranında daha fazla enzim üretmiştir. Besinsel optimizasyon çalışmalarında, en iyi karbon ve azot kaynakları sırasıyla sukroz (10,8 U/mL) ve (NH4)2HPO4 (15,3 U/mL), metal iyonu olarak CuSO4 (11 U/mL) saptanmıştır. Mutant EV4 besinsel koşulların optimize ederek yaratılan modifiye ortamda enzim üretiminde %32 artış göstermiştir. Kısmen saflaştırılmış enzimin optimum sıcaklık ve pH değerleri sırasıyla 60°C ve 7.0 olarak saptamıştır. Termostabilite çalışmalarında enzimin termostabil olduğunu tespit edilmiştir. CuSO4, CaCl2, LiSO4, KCl, BaCl2 ve Tween 20 enzim aktivitesi üzerine aktivatör etki yaptığı bulunmuştur. Vmax ve Km kinetik değerleri sırasıyla 17,36 U/mL ve 0,036 mM olarak saptanmıştır. Moleküler ağırlık yaklaşık 28,2 kDa bulunmuştur. Ham enzimin oda sıcaklığında 60 güne, +4ºC'de 75 güne, -20ºC'de 90 güne kadar aktivitesinin koruduğunu saptanmıştır. Enzimin deterjan sanayiinde potansiyel gücü araştırılmış ve enzimin deterjan katkı maddelerinden etkilenmediği ayrıca yağlı maddelerle kirletilmiş kumaşlarda yağın çıkarılmasında etkili olduğu saptanmıştır.Item Bacillus cereus'un saflaştırılması, mikrobiyolojik ve biyokimyasal özelliklerinin incelenmesi(Uludağ Üniversitesi, 2016) Turan, Duygu; Ergül, C. Cem; Türkel, Sezai; Fen Bilimleri Enstitüsü; Biyoloji Ana Bilim DalıBu çalışmada, Bacillus türlerinin baharatlardaki ve topraktaki varlığının belirlenmesi, mikrobiyolojik ve biyokimyasal özelliklerinin incelenmesi amacıyla marketlerde ambalajlı olarak satılan farklı markalardan alınan Piper nigrum (karabiber), Capsicum annuum (tatlı-acı kırmızı biber), Zingiber officinale (zencefil), Cuminum cyminum (kimyon), Ocimum basilicum (fesleğen), Thymus vulgaris (kekik), Salvia officinalis (adaçayı), Mentha piperita (nane), Origanum majorona (mercanköşk), Laurus nobilis (defne), karışık pizza baharatı ve hazır halde bulunan toprak preparatı incelenmiştir. Baharat örneklerinin petrilere ekimi sonucunda petrilerde bazı Bacillus türleri gözlenmiştir. Petrilerde yaygın olarak B. cereus kolonilerinin gözlenmesinin yanısıra sarı renkli, parlak ve sulu koloniler kaydedilmiştir. B. cereus'un yanısıra diğer Bacillus türlerinin de toksisitelerini belirlemek amacıyla farklı bir materyal olarak hazır toprak preparatları incelenmiştir. İncelenen toprak preparatlarından hazır olarak temin edilen DNA solusyonlarında toksisiteye neden olan genlerin varlığı araştırılmıştır. B. cereus ve B. thuringiensis'den izole edildiği bilinen ve Bialystok Üniversitesi Mikrobiyoloji laboratuarına hazır olarak getirilerek kullanılan DNA solüsyonlarında Hbl, Nhe ve Cry genlerinin varlığının olup olmadığı saptanmıştır.Item Bakır (II) iyonunun karışık ligand komplekslerinin in vitro sitotoksik ve genotoksik etkilerinin sağlıklı ve kanser hücre hatlarında belirlenmesi(Uludağ Üniversitesi, 2017-07-07) Abdullah, Muhammed Fawaz; Çinkılıç, Nilüfer; Fen Bilimleri Enstitüsü; Biyoloji Ana Bilim DalıBakır, hem sağlıkta hem de patolojide temel rol oynayan önemli bir eser element olup giderek çok sayıda kanser tipinin moleküler patogenezinde rol oynamaktadır. Günümüzde genel kemoterapötik uygulamalarda koordinasyon komplekslerinde sisplatin'in yerini alma konusunda uygunluğu gösterilmiştir. Bu çalışmada iki yeni suda çözünebilen bakır (II) karışık ligant kompleksi ile adenokarsinomik insan alveoler bazal epitel, A549 ve kanserli olmayan insan bronşiyal epitel, BEAS-2B hücre hatlarında antikanser etkilerinin araştırılması amaçlanmıştır. Bunun için XTT testi (sitotoksisite), Komet testi (genotoksisite) ve DCFH-DA (ROS) testleri kullanılmıştır. A549'da kompleks 1'in istatistiksel olarak önemli antiproliferatif aktiviteleri gözlenmiştir. Comet ve DCFH-DA analizlerinde, kompleks 2 kompleks 1'e göre kanser hücresinde daha genotoksik etki gösterdiği ve ayrıca kanser hücresinde de yüksek ROS oluşumu indüklerken normal hücrelerde anlamsız derecede düşük bir ROS artışı saptanmıştır. Bu sonuçlar ancak ön hazırlık niteliğindedir ve daha iyi tedavi uygulaması için, bu ajanların hücresel etkisi ve işlevsel etkileşimlerini daha iyi bir şekilde anlamamız için ileri çalışmalar gereklidir.Item Bakır (II) metal-karışık ligand kompleksinin [Cu (5-nitro-1-10-fenantrolin) (L-asparajin)] CIO4)n sitotoksik ve DNA hasar etkilerinin çeşitli hücre hatlarında in vitro belirlenmesi(Uludağ Üniversitesi, 2016-10-17) Oral, Neylan; Çinkılıç, Nilüfer; Fen Bilimleri Enstitüsü; Biyoloji Ana Bilim DalıBu çalışmada hazır besiyerinde (RPMI medium + Fetal Bovine Serum + L-glutamin + Sodyum pirüvat + Penisilin-Streptomisin) çözünen yeni sentezlenmiş polimerik yapılı bir bakır kompleksinin[Cu (5-nitro-1-10-fenantrolin) (L-asparajin)] CIO4)n, A549 insan akciğer kanseri hücre hattı, Beas-2B insan sağlıklı bronş epitel hücre hattı, MCF7 insan meme kanseri hücre hattı ve Caco-2 insan kolon kanseri hücre hattında sitotoksik etkisi XTT testi ile incelenmiştir. Bu testte hücre hatları 0,1'den 25.6 μM arasında değişen konsantrasyonlarda bakır kompleksi ile 24 saat muamele edilip sonucunda yüzde canlılık eğrisi elde edilerek IC12,5, IC25, IC50 ve IC75 değerleri bulunmuştur. Hücrelerin canlılığını sonlandıran mekanizmayı aydınlatmak için ise bir genotoksisite testi olan komet testinden yararlanılmıştır. Hücre hatlarının ortalama kuyruk uzunluğu, kuyruk %DNA ve Olive kuyruk momenti ölçümleri değerlendirilmiştir. Hücre içi ROS düzeyleri DCF-DA maddesi ile yapılan ROS testi ile ölçülmüştür. XTT testi sonuçları, düşük dozlarla muamele görmüş hücrelere oranla yüksek dozlarla muamele görmüş hücrelerin yüzde canlılık değerinin düştüğünü göstermiştir. Komet testi sonuçları, bu bakır kompleksine maruz kalan hücrelerde DNA fragmentasyonu gerçekleştiğini göstermiştir, ROS testi ise bu fragmentasyonların oksidatif hasar sebebiyle oluştuğuna işaret etmiştir. Sonuçlar bu bakır kompleksinin Caco-2 insan kolon kanseri hücre hattı ve MCF7 insan meme kanseri hücre hattı üzerinde daha etkili olduğunu göstermiştir. Tüm metaller arasında bakırın her canlı organizmanın fizyolojisi ve biyokimyasında merkezi rol oynaması, kanser tedavisinde sıklıkla kullanılan cisplatinin yapısındaki platin metalinin aksine endojen bir metal olması, bu sebeple daha az toksik yan etki göstermesi ve nükleik asit kırabilme yeteneğiyle DNA'da hasar yaratması kanser tedavisinde onu başarılı bir alternatif haline getirmiştir.Item Balıkesir ili eğreltileri üzerinde morfolojik ve korolojik araştırmalar(Uludağ Üniversitesi, 1987-09-18) Tuyji, Osman Nuri; Kaynak, Gönül; Fen Bilimleri Enstitüsü; Biyoloji Ana Bilim DalıBu çalışma 1986-87 yıllarında, Balıkesir il sınırları içinde kalan alanlardan toplanmış eğrelti örnekleri üzerinde yapılan morfolojik ve korolojik araştırmalara dayanarak hazırlanmıştır. Yapılan çalışmalar sonucunda araştırma bölgesinde 16 eğrelti türünün bulunduğu tesbit edilmiştir. Cheilanthes persica (Bory) Kuhn , Cheilanthes marantae (L.) Domin subsp. marantae, Anogramma leptophylla (L.) Link , Adiantum capillus-veneris L., Polypodium vulgare L., Polypodium interjectum Shivas , Pteridium aquilinum (L.) Kuhn , Asplenium trichomanes L. subsp. trichomanes , Asplenium adiantum-nigrum L., Asplenium scolopendrium L. subsp. scolopendrium , Asplenium ceterach L. subsp. ceterach , Athyrium filix-foemina (L.) Roth , Cystopteris fragilis (L.) Bernh., Polystichum setiferum (Forsk.) Woynar , Dryopteris filiz-mas (L.) Schott , Dryopteris pallida (Bory) Fomin subsp. pallida. Çalışmanın morfoloji bölümünde, tesbit edilen 16 eğrelti tülünün deskripsiyonu, herbaryum örnekleri ve sistematik literatüre dayanarak verilmiştir. Tesbit edilen eğrelti türlerinin bölgedeki yayılışı ve yerinde yapılan gözlemlere dayanarak yetişme ortamları belirlenmiştir. İncelenen bölgede 3 ü Türkiye Florası’nda uygulanan kareler, 3 ü de karede Balıkesir ili için yeni olmak üzere topluca 4 yeni örnek tesbit edilmiştir.Item Balıkesir ili tarım ve orman alanlarında ökse otları, zararları, koruma ve savaş yöntemleri(Uludağ Üniversitesi, 1989-02-20) Mandacı, Sevnur; Sekendiz, Orhan A.; Fen Bilimleri Enstitüsü; Biyoloji Ana Bilim DalıBu çalışmada Balıkesir Bölgesi’nde sıkça rastlanan ökse otlarının yayılışları ve yoğunluğu araştırılmıştır. Ayrıca zararları, koruma ve savaş yöntemleri de incelenmiştir. Deneme alanları tesadüf örnekleme yöntemiyle belirlenmiştir. Araştırmalarımız sonunda orman alanlarının % 27.6 ’sında, tarım alanlarının % 41.6 ’sında ökse otu bulunduğu görülmüştür. Orman alanlarında; karaçam (Pinus nigra) üzerinde Viscum albüm subsp. austriacum (WLesb.) Vollman, meşe (Quercus spp.) ve kestane (Castanea sativa) ağaçları üzerinde Loranthus europaeus Jacq., ardıç (Juniperus oxycedrus) üzerinde Arceuthobium oxycedri (DC). Bieb ve ıhlamur (Tilia spp) ağaçlarında Viscum albüm subsp. albüm türleri bulunmaktadır. Tarım alanlarında; armut (Pirus communis), ahlat (Pirus elaeagnifolia), badem (Amygdalus dulcis), kiraz (Prunus padus), kayısı (Prunus armeniaca), erik (Prunus domestica), muşmula (Mespilus germanica), üvez (Sorbus aucuparia ), alıç (Crataegus orientalis), kavak (Populus spp.), yalancı akasya (Robinia pseudpacacia) ve söğüt (Salix spp.) gibi türler üzerinde yalnızca Viscum albüm subsp. albüm bulunmaktadır. Bu ökse otunun en yaygın olduğu konukçular armut, ahlat ve badem ağaçlarıdır. Ağaç gövdelerinin dal bulunmayan alt kısımlarında ökse otu bulunmamaktadır. Ormanlık bölgede, üzerinde V. album subsp. austriacum bulunan 247 karaçam ağacında yaptığımız bir çalışmada, her ağacın dal bulunan gövde kısmı üç eşit parçaya ayrılarak; ökse otunun yoğun bulunduğu gövde kısmı ortaya çıkarılmıştır. Buna göre; ökse otlarının % 53’ünün dallı gövdenin üst 1/3 ’ünde, % 38’ inin orta 1/3 ’ünde, 7,9 'unun da alt 1/3 ’ünde yerleştiği anlaşılmaktadır. Tarım alanlarında üzerinde V. albüm subsp. albüm bulunan farklı türden 34 ağaçta yaptığımız çalışmada ise; % 36.7’inin dallı gövdenin üst 1/3’ ünde, % 37’sinin orta 1/3'ünde, %25.3 ’ünün alt 1/3’ ünde yerleştiği görülmüştür. Ökse otlarının orman alanlarında yayılışının yüksekliğe bağlı olduğu anlaşılmaktadır. Özellikle 1000-2000 m yüksekliğindeki Dursunbey Orman İşletme Müdürlüğü karaçam ormanlarında yaygın olarak görülmektedir. Bu ormanların Alaçam, Yayla ve Ayvacık Serilerindeki karaçam ormanlarında bulunan V. albüm subsp. austriacum'un hektarda 14770 m ’lük hacim artım kaybına sebep olacağı hesaplanmıştır. Ökse otları üzerinde; Diaspididae familyasından Corulaspis visci Schrank, Chionaspis salicis L., Coccidea familyasından Coccus hesperidum L., Eriococcinae familyasından Gossuporia spuria (Modeer) gibi bitki zararlısı böcek türleri bulunmaktadır. Bunlardan Chionaspis salicis, Coccus hesperidum ve Gossyporia spuria'lar araştırmamızla ortaya çıkarılmıştır. Çalışmalarımızın ışığı altında gerek tarım alanlarında gerekse orman alanlarında ökse otlarının sürekli olarak kontrol altında bulundurulmasının ülke ekonomisi ve orman varlığımız açısından gerekli olduğu tekrar vurgulanmaktadır.Item Balıkesir yöresinde hayvansal tütün zararlıları(Uludağ Üniversitesi, 1992-09-10) Varlı, Sakin Vural; Sekendiz, Orhan A.; Fen Bilimleri Enstitüsü; Biyoloji Ana Bilim DalıBalıkesir yöresinde tütün (Nicosia.no. ta.ba.cum L.)' lere fidelik ve tarla dönemlerinde zararlı olan böceklerin morfolojik tanınmaları, yayılışları ve zararlarını belirlemek amacı ile 1990 veya 1992 yıllarında yapılan çalışmaların ilk aşamasını Balıkesir Merkez, Savaştepe, Sındırgı, Bigadiç, İvrindi ve Manyas ilçeleri ve köylerinde toplam 17 örnekleme noktasında yapılan survey çalışmaları oluşturmuştur. Bu amaçla, fidelik döneminde 45 gün ara ile 2 ve tarla döneminde 30 gün ara ile 4 survey yapılmış, böcekler toplanmış, yayılış alanları ve zarar şekilleri saptanarak koleksiyonları yapılmıştır. Toplanan böceklerin; Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Entomoloji ve Zirai Zooloji Kürsüsünde ve Hacettepe Üniversitesi Biyoloji Bölümünde teşhisleri yaptırılmıştır. Çalışma dönemimiz boyunca araştırma alanımızda 4 takıma ait 10 familyaya bağlı zararı önemli 13, 1 takıma ait 3 familyaya bağlı yararlı 5 olmak üzere toplam 18 tür tespit edilmiştir.