Veteriner Hekimlikte Araştırma Dergisi / Journal of Research in Veterinary Medicine
Permanent URI for this communityhttps://hdl.handle.net/11452/5067
Browse
Browsing by Language "tr"
Now showing 1 - 20 of 786
- Results Per Page
- Sort Options
Item 18 aylık erkek besi danasında clavicula olgusu(Uludağ Üniversitesi, 1993) Yıldız, Bahri; Bahadır, Ali; Tayyar, Mustafa; Uludağ Üniversitesi/Veteriner Fakültesi/Anatomi Bilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Veteriner Fakültesi/Besin Hijyeni ve Teknolojisi Ana Bilim Dalı.Fakültemiz et ünitesinde bir besi danasının işlenmesi sırasında scapual ya bağlı olarak sağlı sollu birer rudimenter clavicula ya rastlanmıştır. Söz konusu kemiklerden soldaki işleme sırasında tahrip olduğundan sağdakinin özellikleri tarif edildiği gibidir. 11,4 cm uzunluğunda, belirgin bir başçık, bundan devam eden bir gövde ve bir serbest uçtan oluşan kemiktir.Item 2001–2008 yılları arasında Bursa ili geneli ve Nilüfer İlçesinde kuduz hastalığının durumu ve bildirilen kuduz riskli ısırık vakaları(Uludağ Üniversitesi, 2009-01-17) Kaya, Güney; Dülger, Özlem; Büyükçoban, Mürsel M.Kuduz hastalığı, Rhabdoviridae ailesinden Lyssavirus’un neden olduğu, akut seyreden ve profilaksi yapılmadığında ölümle sonuçlanan viral bir enfeksiyondur. Avrupa ülkeleri arasında Türkiye köpek ilişkili kuduz hastalığının görüldüğü, köpek ve insan populasyonu arasında sıkı bir ilişkinin bulunduğu tek ülkedir. Bildirilen kuduz olgularının 3/4’ünden fazlası köpeklerden, kalan kısmı da diğer evcil hayvanlardan kaynaklanmaktadır. Evcil hayvan kuduzu ülkenin birçok bölgesinde bildirilmiştir. Bunlara ek olarak tilkilerden kaynaklanan kuduz hastalığına ve tilkilerden sığırlara bulaşmış olan kuduz hastalığı vakalarına ülkenin batı kesimlerinde rastlanmıştır. Bölge boyunca ve dışında vahşi hayvan kuduzu ve köpek kuduzuna rastlanmaktadır. Türkiye insanda kuduz olgusunun görüldüğü birkaç Avrupa ülkesinden biri olmakla beraber son yıllarda insan kuduzu olgu sayılarında bir azalma görülmektedir. 2008 yılı Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre Bursa ilinde kuduz vakası bildirilmemiştir. Nilüfer ilçesi sınırları içinde 2002–2008 yılları arasında kuduz vakasına rastlanmamıştır. Ancak kuduz riskli temas olgularında bir azalma meydana gelmemiştir. Kuduz hastalığı ve kuduz riskli temas olgularıyla mücadelede başarılı olabilmek için veterinerlik ve halk sağlığı hizmetleri arasında yoğun ve sürekli işbirliğinin sağlanması gerekmektedir.Item Abort yapan inekte kan değerlerinin incelenmesi(Uludağ Üniversitesi, 2000-06-07) Cengiz, Fahrünisa; Bursa Uludağ Üniversitesi/Veteriner Fakültesi.Holştayn ırkı 2,5 yaşlı 8 aylık gebe iken yavru atan inekte östradiol, progesteron, hematokrit, hemoglobin, alyuvar sayısı, ortalama alyuvar hacmi (OAH), ortalama alyuvar hemoglobini (OAHb), ortalama alyuvar hemoglobini yoğunluğu (OAHbY), akyuvar sayısı, glikoz, total kolesterol, total protein, albumin ve globulin değerleri incelendi. Yavru atımından 50, 37, 21 ve 7 gün önce alınan kan örneklerinde östradiol değerleri sırasıyla 80, 90, 38, 99 pg/ml, progesteron değerleri ise 7.4, 7.6,. 9.8, 8.6 ng/ml olarak saptandı. Yavru atımından sonra östradiolün 76.5 pg/ml., progesteronun ise 1.3 ng/ml olduğu görüldü. Diğer kan parametreleri, ineklerde gebeliğin kurudaki dönemi için bildirilen değerlerle benzer bulunduItem Adnan Menderes Üniversitesi (ADÜ) Veteriner Fakültesi Cerrahi Kliniğine getirilen hastalara toplu bir bakış (1999-2003)(Uludağ Üniversitesi, 2003-12-28) Sarıerliler, Murat; Kılıç, NuhBu çalışmada 1999-2003 yılları arasında ADÜ Veteriner Fakültesi Cerrahi Kliniğine getirilen hastaların değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Kliniklerimize başvuran 1918 hastanın % 54,64’ünü köpek, % 26,53’ünü sığır, % 9,38’ini kedi, % 3,64’ünü At, % 2,5’ini kanatlı, % 1,82’sini koyun-keçi ve % 1,45’ini ise deve oluşturmuştur. Hayvan türlerine göre en sık karşılaşılan hastalıklar; köpek, kedi, sığır, at, koyun-keçi ve kanatlılarda kemik doku ve iskelet sistemi lezyonları, develerde ise kas-tendo ve tendovagina hastalıkları (% 21,42) ile eklem hastalıkları (% 21,42) olarak belirlenirken buzağılarda doğmasal anomalilerin önemli derecede yüksek (atresia ani et recti % 11,01, arqure-bouleture % 14,68, atresia coli % 6,21 ve diğer doğmasal anomaliler % 6,77) olduğu görülmüştür.Item Aeromonas hydrophila'nın gelişimini inhibe eden bazı faktörler(Uludağ Üniversitesi, 1998) Anar, Şahsene; Temelli, Seran; Uludağ Üniversitesi/Veteriner Fakültesi.Bu makalede, gıda hijyeni ve halk sağlığı açısından önem taşıyan A. hydrophila'nın gelişimini inhibe eden antibiyotikler, maillard reaksiyonu oluşumu, organik asitler, ısı, klor, laktoperoksidaz sistemi, probiotik bakteriler, bakteriozinler, metanot asetat ekstraktı, bitkisel ekstraktlar gibi faktörlerden bahsedilmiştir.Item Aflatoksin 81 verilmiş newcastle'a aşılı civcivlerde karaciğer paranşimi üzerinde ışık mikroskopik incelemeler(Uludağ Üniversitesi, 1992) Yakışık, Mine; Uludağ Üniversitesi/Veteriner Fakültesi.Araştımıada aşılanmış civcivlerin karaciğerlerinde kronik aflatoksikozisın etkileri incelenmiştir. Bu amaçla, civcivlere 5 mikrogrami civciv gün Aflatoxin B1 2 ay süre ile içme sulannda verilmiştir. Civcivlere New castle hastalığına karşı aşı programlan uygulanmıştır. Aşılamalardan 15'er gün sonra civcivler öldürülerek karaciğerleri almmış ve histolojik yönden incelenmiştir. İncelemeler sonunda karaciğer epitel hücrelerinde vakuoli yon, yağ dejenerasyonu, safra kanallannda proliferasyon ve epitellerinde hiperplazi, aynı . safra kanallan çevresinde yaygın lenf nodülleri teslit edilmiştir. Aşılanmış .aflutuksikozisli civcivlerde karaciğer yapısının, aşılanmış aflatoksin almayanlara göre bozulduğu ve yapı değişikliğinin dikkat çekici olduğu görülmüştür.Item Agresif köpeklerin tedavisinde amitriptilin ve klomipraminin karşılaştırılması(Uludağ Üniversitesi, 2009-03-18) Yalçın, Ebru; Batmaz, Hasan; Bursa Uludağ Üniversitesi/Veteriner Fakültesi.Bu çalışmanın amacı, agresyon problemi olan köpeklerin sağaltımında amitriptilin ve klomipraminin etkinliğinin karşılaştırılmasıdır. Çalışmada saldırganlık gösteren ve sahibinin sağaltımı kabul ettiği 24 köpek kullanıldı ve köpekler 3 eşit gruba ayrıldı. Altı hafta süresince, ağız yolu ile bir gruba 2 mg/kg dozda amitriptilin hidroklorid, bir gruba 1 mg/kg dozda klomipramin hidroklorid ve diğer gruba da plasebo uygulandı ve ikişer haftalık periyotlarla hasta sahipleriyle görüşülerek davranış değişiklikleri takip edildi. Çalışmanın sonunda, amitriptilin uygulanan grupta, 4 hastada hayvan sahiplerinin şikayetlerinin ortadan kalktığı ve 3 hastada bu durumun kısmi olduğu saptanmış ve grup içinde p<0.01 düzeyinde istatistiki farklılık bulunmuştur. Klomipramin uygulanan grupta 5 hastada hayvan sahiplerinin şikayetlerinin ortadan kalktığı ve 2 hastada da bu durumun kısmi olduğu görülmüş olup, grup içinde p<0.001 düzeyinde istatistiki farklılık gözlenmiştir. Kontrol grubunda ise 2 hastada hayvan sahiplerinin şikayetlerinin ortadan kalktığı, 2 hastada bu durumun kısmi olduğu görülmüş olup, 4 hastada ise şikayetlerin sürdüğü gözlenmiş ve grup içinde istatistiki farklılık saptanmamıştır. Gruplar arasında değerlendirme yapıldığında aynı haftaların karşılaştırılmasında önemli farklılık saptanmamıştır. Agresyon gösteren her 3 gruptaki köpeklerde sağaltım öncesi ve sonrasında total lökosit, hematokrit, üre ve ALT düzeylerinde farklılık tespit edilmemiştir. Sonuç olarak, saldırganlık belirtisi gösteren köpeklerin sağaltımında amitriptilin ve klomipraminin kullanımının etkili olabileceği ve bu iki ilacın birbirlerine belirgin bir üstünlüğünün olmadığı kanısına varılmıştır.Item AIDS çalışmaları için önemli bir model: FIV(feline immunodeficiency virus)(Uludağ Üniversitesi, 1995) Minbay, Ahmet; Çetin, Cengiz; Uludağ Üniversitesi/Veteriner Fakültesi.Recently, FIV which appears to be species specific to the cat has been discovered and it has been considered to be an important model for studies on AIDS because of its many similarities to HIV (Human Immunodeficiency Virus) that causes AIDS in man. FIV is a T-lymphotropic retrovirus with single-stranded RNA and Mg2+ - dependent RT (reverse transcriptase). It belongs to the same lentivirus subfamily of retroviruses as the HIV. FIV infection is widely distributed throught the world.The most common route of transmission seems to be via infected saliva inoculated by bites during cat fights. Infection is found mainly in older, male, free roaming cats. It gives rise to a wide range of symptoms similar to those seen in human patients immunosuppressed by HIV infection. FIV injection is usually diagnosed using an ELISA (Enzyme Linked lmmunosorbent Assay) test for detecting antibodies to the virus. Results of ELISA are confirmed by IFA (Immunofluorescence Antibody) testing or by WB (Westem Blot). lnvestigatians on the therapy and the development of effective vaccine against FIV infection have been continued imensively. Hopefully, the knowledges acquired from these researches will explain to unknown points in respect to FIV and HIV. The aim of this review article is to inform about importance and characteristics of FIV which is an important model for studies on AIDS.Item Akkaraman koyunu ve kıl keçisinde A. mesenterıca cranıalıs ve kolları üzerinde karşılaştırmalı anatomik araştırmalar(Uludağ Üniversitesi, 1987) Karadağ, HüseyinIn this study the cranial mesenteric artery and its branches were comparatively investigated in six male and female of 12 Akkaraman sheep and ordinary goals, obtained from the vicinity of Elazığ. it was observed that tlıe cranial mesenteric artery formed a common trunk with celiac artery in 3 (25 %) sheep and 1 (8.3 %) goal and also gaue off branches to the distal loop of the colon in sheep. The cranial adrenal branclıes arosc from the cranial mesenteric artery in 3 (25 %) sheep and all goals.Item Akut interstisyel nefritis’in immunopatogenezi(Uludağ Üniversitesi, 2001-03-09) Durgut, Ramazan; Çelik, SefaAkut interstisyel nefritis (AIN), difteri ve streptokok enfeksiyonları ile ilişkili olan ve primer mononükleer hücre infiltrasyonu, bakteri içermeyen eksudatın varlığı ve epitel dejenerasyonu ile karakterize edilen bir hastalıktır. Hastalığın etiyolojik faktörleri; enfeksiyonlar, ilaçlar, immun hastalıklar ve idiopatik olmak üzere 4 grup altında incelenir. Lokal immun yanıtta artış enfeksiyon başladıktan sonra görülür. Böbrek tubulus epitel hücreleri antijen sunan hücreler olarak görev yapar. Böbrek interstisyumu, yabancı antijenlere karşı immun yanıtın başlatılmasından sorumlu antijen sunan hücreler ile T lenfositlerden oluşan 2 tip hücre içerir. Makrofajlar ve T lenfositleri akut interstisyel nefritis olgularında böbrek epitellerinde yaygın olarak görülen hücrelerdir. Hastalığın immunopatogenezinde Gell ve Coombs aşırı duyarlılık reaksiyonu etkili olmakta ve antikora bağlı ortaya çıkan aşırı duyarlılık reaksiyonu ise nadiren görülmektedir. Tip I aşırı duyarlılığı veya anaflaktik reaksiyonların şekillenmesi spesifik olarak B lenfositler tarafından üretilen antijenlerden kaynaklanır. Tip II aşırı duyarlılıkta doku antijenlerine karşı gelişen reaksiyon; komplement aktivasyonu ve kemotaktik faktörlerin salınmasına neden olur. Bu reaksiyonda nötrofiller ve eozinofiller yangısel bölgeye infiltre olurlar; immunoglobulin G, komplement (daha çok C5a) ve lökotrienler gibi bir çok faktör ortama salınırlar. Akut interstisyel nefritiste gözlenen semptomlar; proksimal ve distal tubul epitellerinin fonksiyon bozukluğuna bağlı aşırı duyarlılığın ve nadiren de anafilaktik reaksiyonların sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. İmmun sistemin, akut interstisyel nefritisin patogenezinde önemli rol oynadığı düşünülmektedir. Bu nedenle bu derlemede AIN’in immunopatogenezi mevcut literatür ışığı altında tartışılmıştır.Item Akut ve kronik böbrek yetmezliğine sahip köpeklerde lipid profilinin değerlendirilmesi(Uludağ Üniversitesi, 2003-04-24) Şentürk, Sezgin; Çetin, Meltem; Gölcü, Esin; Udum, Duygu; Bursa Uludağ Üniversitesi/Veteriner Fakültesi.İnsanlarda serum lipid ve lipoprotein konsantrasyonları böbrek yetmezliği ile ilişkilendirilmiştir. Bu çalışmada total kolesterol, trigliserid, HDL-C, LDL-C’yi kapsayan serum lipidleri ile böbrek yetmezlikleri (akut ve kronik renal yetmezlik) arasındaki ilişkinin araştırılması amaçlanmıştır. Kronik böbrek yetmezliğine sahip olan köpeklerin akut renal yetmezlikli ve sağlıklı köpeklerle karşılaştırılmasında, serum total kolesterol, trigliserid ve LDL-C seviyelerinin istatiksel olarak daha yüksek düzeyde olduğu bulundu (p<0.001). Bununla birlikte serum HDL-C seviyesinin kronik böbrek yetmezliği bulunan köpeklerde akut böbrek yetmezlikli ve sağlıklı köpeklere göre daha düşük düzeyde olduğu belirlendi (p<0.001). Sonuç olarak; köpeklerde total kolesterol, trigliserid, HDL-C, LDL-C’yi kapsayan serum lipidleri ile kronik böbrek yetmezliği arasında ilişki olduğu belirlendi.Item Alabalıkların kuyruk kaslarında motor sinir sonlarının morfolojik ve histoşimik özellikleri üzerinde araştırmalar(Uludağ Üniversitesi, 1995) Erdost, Hatice; Uludağ Üniversitesi/Veteriner Fakültesi/Histoloji-Embriyoloji Anabilim Dalı.In this study, structural properties, shapes and types of motor nerve terminals of tail muscles were observed by the light microscopy. In the light of the examinations of slides taken from 7 different muscles of tail region, it was observed that, m. lateralis superficialis was formed by small diameter red muscle fibers whereas the larger part of the other 6 muscles were formed by large diameter white fibers. Meanwhile, intermediate type muscle fibers were found among these muscles. In addition to them, small, triangled myosatellite cells were observed, too. It has been established that the innervation of the red muscle fibers of m. lateralis superficialis occured by multiple and end plate type. White muscle fibers which are extensively found in the other muscles of the tail in trout, except m. lilteralis superficialis are innervated by multiple and end grappe type nerve terminals. Also, it has been determined that endomysium had positive AChE activity only in white muscle fibres in other regions except nerve terminals.Item Alkol (Etanol) kullanımının testis yapı ve işlevi üzerindeki etkileri(Uludağ Üniversitesi, 2001-05-31) Özfiliz, Nesrin; Bursa Uludağ Üniversitesi/Veteriner Fakültesi.Alkolün sürekli kullanımının yavaş yavaş alışkanlık oluşturduğu, kullanan kişilerin sindirim sistemleri, karaciğer ve böbreklerinde rahatsızlıklar ile cinsel güçlerinde azalma olduğu bildirilmektedir. Gebelikleri sırasında alkol kullanan annelerin fötüslerinin vücut ağırlığının düşük konjenital anomalili ve mental gelişmelerinin yavaş ve yetersiz olduğu da tespit edilmiştir. Alkol kullanımının erkek üreme sistemi üzerindeki çarpıcı etkilerini iki ayrı açıdan incelemek mümkündür. Bunlardan ilki bireyin kendisinin alkol kullanması, ikincisi bireyin maternal dönemde plasenta arcılığı ile alkole maruz kalmasıdır.Item Alman çoban köpeği ve labrador retriever ırkı köpeklerde başlıca döl verimi özellikleri ile eğitim performansı(Uludağ Üniversitesi, 2009-03-23) Sevimli, Aziz; Petek, Metin; Bursa Uludağ Üniversitesi/Veteriner Fakültesi.Bu çalışma Gemlik Askeri Veteriner Okulu ve Eğitim Merkez Komutanlığı’ nda yetiştirilmekte olan Alman Çoban Köpeği ve Labrador Retriever ırkı köpeklerde başlıca döl verimi özellikleri ile eğitim performansını araştırmak amacıyla yapılmıştır. Deneme başında 18-24 aylık yaşta 23 Alman Çoban ile 17 Labrador Retriever ırkı damızlık dişi köpekten oluşan toplam 40 dişi köpekte başlıca döl verimi özellikleri izlenmiş, her iki ırktan 16’şar genç köpek (8 erkek, 8 dişi) eğitim performansının belirlenmesi amacı ile kullanılmıştır. Labrador Retriever ırkı köpeklerin ilk kızgınlık gösterme yaşları 15.46 ay bulunmuş ve Alman Çoban Köpeklerine göre daha erken kızgınlık göstermişlerdir. Alman Çoban Köpekleri ilk kızgınlığı 21.86 aylık yaşta göstermişlerdir. Alman Çoban Köpeği ve Labrador Retriever ırkı köpeklerde ilk çiftleştirme yaşı sırası ile, 24.17 ay ve 20.93 ay bulunmuş, ilk kızgınlık gösterme ve ilk çiftleştirme yaşı bakımından ırklar arası farklılıklar önemli bulunmuştur (P<0.05). Alman Çoban ve Labrador Retriever ırkı köpeklerde gebelik başına çiftleştirme sayısı sırası ile 2.80 ve 2.81 bulunmuştur. Đlk çiftleştirmeden doğuma kadar geçen süre olarak hesaplanan ortalama gebelik süresi Alman Çoban Köpeklerinde (61.77 gün) Labrador Retriever ırkı köpeklere (60.63 gün) göre önemsiz düzeyde daha uzun bulunmuştur. Alman Çoban ve Labrador Retriever ırkı köpeklerde bir batında doğan ortalama yavru sayısı sırası ile 5.81 ve 8.22 adet tespit edilmiştir. Labrador retriever ırkı köpeklerin eğitim performansı Alman Çoban Köpeklerine göre daha iyi bulunmuştur. Elde edilen sonuçlar köpeklerin eğitim performansını belirlemede ırkın önemli bir etkisinin olduğunu göstermektedir.Item Bir alman çoban köpeğinde sertoli hücre tümörü ve seminoma nedenli feminizasyon sendromu(Uludağ Üniversitesi, 2014-12-30) Salcı, Hakan; Akdeşir, Ezgi; Çatık, Serkan; Şen, İsmail Altuğ; Salcı, E. Sinem Özdemir; Mecitoğlu, Zafer; Uludağ Üniversitesi/Veteriner Fakültesi.Yedi yaşlı, erkek bir Alman Çoban köpeği testislerinde şişkinlik, meme başlarında genişleme ve tüy dökülmesi şikayetleriyle kliniklerimize getirildi. Klinik muayenede feminizasyon bulguları (alopecia, deri renginde koyulaşma, meme başlarında büyüme) ve skrotal şişkinlik saptandı. Laboratuar muayenesi kronik yangısal bir hastalığı işaret etti. Ultrasonografik olarak karışık ekojenitede solit bir testiküler kitle saptadı ve diğer organlarda metastaz yoktu. Testis tümörü tanısı konulan hastada, genel anestezi altında bilateral orşiektomi operasyonu yapıldı. Çıkarılan testislerin histopatolojik muayenesinde seminoma ve sertoli hücre tümörü ile uyumlu bulgular saptandıItem Alman kısa tüylü pointer ırkı köpeklerde başlıca döl verimi özellikleri, yavrularda ölüm oranı ve beden ölçüleri(Uludağ Üniversitesi, 1999) Kırmızı, Engin; Baran, Alper; Petek, Metin; Uludağ Üniversitesi/Veteriner Fakültesi/Zootekni Ana Bilim Dalı.Bu çalışma Alman Kısa Tüylü Pointer ırkı köpeklerin başlıca döl verimi özellikleri, yavrularda ölüm oranı ve beden ölçülerini saptamak amacıyla yapıldı. Bu araştırmada ilk östrüs gösterme ve ilk çiftleştirme yaşı ortalama, sırasıyla; 10.99 ve 19.48 ay saptandı. Ortalama gebelik süresi 62.22 gün, iki östrüs arası geçen süre 7. 72 ay bulundu. Yavru ölümleri erkekler için % 49.90, dişiler için% 65.98 hesaplandı. Erkek ve dişiler için ergin çağda ortalama vücut ağırlığı sırasıyla 22.95 ve 21.57 kg bulundu. Baş uzunluğu, kulak uzunluğu, iki kulak arası mesafe, cidago yüksekliği, göğüs genişliği, göğüs çevresi, bilek çevresi, vücut uzunluğu, sağrı yüksekliği ve sağrı genişliği erkekler için sırasıyla; 23.91, 17. 00, 10.94, 53.00, 16.95, 64.52, 12.95, 54.31, 52.11 ve 15.44 cm, dişiler için sırasıyla; 21.58, 14.13, 11.09, 51.51, 16.41, 60. 75, 11.66, 52.50, 47.54 ve 15.36 cm bulundu. Cidago yüksekliği 1 vücut uzunluğu oranı ve sağrı yüksekliği 1 cidago yüksekliği oranı erkekler için sırasıyla; 9. 68:10 ve 9.84:10, dişiler için sırasıyla; 9.83:10 ve 9.26:10 hesaplandı. Baş uzunluğu, cidago yüksekliği, göğüs çevresi, bi/ek çevresi, vücut uzunluğu, sağrı yüksekliği ve sağrı yüksekliğinin cidago yüksekliğine oranı bakımından erkek ve dişiler arası farklılıklar önemli bulundu. (P<0.001, P<0.01, P<0.001, P<0.001, P<0.05, P<0.001, p<0.05). Vücut ağırlığı ve beden ölçüleri arası ilişkileri tanımlamak için regresyon analizi kullanıldı.Item Alternatif barındırma sistemlerinde yetiştirilen tavukların biyokimyasal kan parametrelerindeki değişikliklerin incelenmesi(Uludağ Üniversitesi, 2002-03-15) Güneş, Nazmiye; Polat, Ümit; Petek, Metin; Bursa Uludağ Üniversitesi/Veteriner Fakültesi.Çalışma U.Ü. Veteriner Fakültesi Araştırma ve Uygulama Merkezi tavukçuluk ünitesinde hazırlanan 4 araştırma odasında yapıldı. Bu araştırma odalarında kafes, kuşluklu, tünekli ve serbest dolaşımlı sistemlerin mini modelleri oluşturuldu. Hayvanlar bu yetiştirme sistemlerine adapte olduktan sonra her bölümde bulunan 45 haftalık Tetra SL ırkı 25 tavuktan rastgele seçilen 10’ar tanesinden vakumlu tüplere kan alındı ve serumları ayrıldı. Glukoz, toplam kolesterol, toplam protein, kalsiyum (Ca), inorganik fosfor (İn.P), sodyum (Na), potasyum (K) konsantrasyonları ile Aspartat amino transferaz (AST) ve Alanin amino transferaz (ALT) enzim aktiviteleri ölçüldü. Çalışma sonuçlarına göre glukoz, kalsiyum, ALT değerlerinde kafes sistemi ile diğer alternatif yetiştirme sistemleri arasında p<0.05 derecesinde önem olduğu tespit edildi. Kafes sistemi ile alternatif barındırma sistemleri arasında belirgin bir farklılık bulunmamakla beraber, Avrupa Topluluğu göz önüne alındığında serbest dolaşımlı sistemin geliştirilmesinin uygun olacağı kanısına varıldı.Item Alyuvar potasyum (ek) tipleri ve bazı ekonomik özellikler arasındaki ilişki(Uludağ Üniversitesi, 1998) Galip, Nurten; Uludağ Üniversitesi/Veteriner Fakültesi.Bedeni oluşturan hücrelerin çoğu yüksek düzeyde potasyum iyonu ve düşük düzeyde sodyum iyonu yoğunluğuna sahiptir. Bu denge hücre membranında bulunan Na-K pompası aktivitesi ile sağlanır. Alyuvarlar içinde bulunan sodyum ve potasyum miktarı ise hayvanların çoğunda farklılık gösterir. Koyunların bazıları yüksek alyuvar potasyum (HK) düzeyine sahip iken bazıları da düşük alyuvar potasyum (LK) düzeyine sahiptir. Bu farklılık genetik olarak kontrol edilir ve LK'u belirleyen gen HK'u belirleyen gene baskındır. Koyunlarda olduğu gibi diğer bazı türlerde de (sığır, manda, keçi, eşek) HK ve LK tipleri vardır. Alyuvar içinde bulunan potasyum miktarının sürekli aynı koşullar altında tutulan hayvanlarda nispeten sabit kaldığı bilinmektedir. Potasyum tipleri ve ekonomik özellikler (canlı ağırlık kazancı, süt, yapağı ve döl verimi ile çevreye uyum yeteneği) arasında bir ilişki olabilir. Eğer böyle bir ilişki varsa, K tipleri hayvanların verim yönünden seçimine yardımcı olabilir.Item Amylin ve glukoz homeostazisi üzerine etkileri(Uludağ Üniversitesi, 2011-06-30) Güzel, Saime; Güneş, Nazmiye; Uludağ Üniversitesi/Veteriner Fakültesi.The pancreatic hormone amylin is co-secreted with insulin by beta-cells in response to nutrient intake. Studies performed in experimental animals have provided evidence that amylin may have several effects associated with carbohydrate metabolism. Amylin is a potent inhibitor of gastric emptying. This effect appears to require an intact vagus nerve and it is over-ridden by hypoglycaemia. These observations, coupled with the identification of putative amylin receptors in the area postrema of the hindbrain (a region implicated in the regulation of gastric motility) suggest that the effects of amylin on gastric emptying are mediated, at least in part, by the central nervous system. There is also evidence that amylin acts to inhibit food intake, an action which is distinct from its effects on gastric emptying. In addition, amylin has been shown to inhibit amino acid-stimulated glucagon secretion, suggesting that it may reduce endogenous glucose production in the postprandial period. This paper is intended to give a overview of amylin, a new pancreatic hormone, and its effects on glucose homeostasis.Item Anemi(Uludağ Üniversitesi, 1983) Yılmaz, Baki; Uludağ Üniversitesi/Veteriner Fakültesi.Dolaşım kanında alyuvar sayısının veya alyuvarlarda bulunan hemoglobin miktarının azalmasına ya da her ikisinin birden normal değerlerin altına düşmesine kansızlık, daha doğru bir deyimle kan azlığı (anemi) adı verilir. Anemi sözcüğü, çoğunlukla kan hastalıklarında görülen bir belirtinin anlatımıdır.