1993 Cilt 20 Sayı 3
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/22058
Browse
Browsing by Issue Date
Now showing 1 - 20 of 20
- Results Per Page
- Sort Options
Item Atipik bir klinik tablo ile kendini belli eden bir alfa ağır zincir hastalığı olgusu(Uludağ Üniversitesi, 1992-11-16) Tunalı, Ahmet; Manavoğlu, Osman; Yurtkuran, Mustafa; Yavuz, Mahmut; Ali, Rıdvan; Özkalemkaş, Fahir; Akdiş, Cezmi; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/İç Hastalıkları Anabilim Dalı/Nefroloji Bilimi.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/İç Hastalıkları Anabilim Dalı/Hematoloji Bilimi.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Enfeksiyon Anabilim Dalı.Alfa Ağır Zincir Hastalığı en sık görülen Ağır Zincir Hastalığı şeklidir. Genellikle tipik olarak enterik ve respiratuvar olmak üzere iki klinik şekli vardır. Nadiren klinik tablo atipik olabilir. Bu çalışmada kliniğimizde takip edilen ve enterik ve respiratuar tutulum bulguları olmayan, buna karşılık renal amiloidoz ve buna nefrotik sendrom klinik tablosu ile kendini belli eden bir atipik Alfa ağır Zincir hastalığı olgusu takdim edilerek literatür gözden geçirilmiştir.Item Akut non-lenfobiastik lösemi ve myelodisplastik sendrom ile kronik myelositik löseminin akut blastik dönüşüm fazında düşük doz cytosine arabinoside uygulaması(Uludağ Üniversitesi, 1992-12-31) Manavoğlu, Osman; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/İç Hastalıları Anabilim Dalı/Hematoloji Bilim Dalı.Son yıllarda akut non-lenfoblastik lösemi (ANLL) ve myelodisplastik sendrom (MDS) ile kronik myelositik löseminin (KML) akut myeloblastik dönüşüm fazındaki olgularda düşük doz cytosine arabinoside (ARA-C) tedavisi ile alınan sonuçların ümit verici olduğu bildirilmektedir. Bu çalışmada da 21 ANLL 'li ve 8 KML 'li akut myeloblastik dönüşüm fazındaki olgu ile 2 MDS'li olguda (refrakter anemi ve blast fazlalığı) düşük doz ARA-C uygulandı. 21 ANLL 'li olgunun % 28. 6'sında tam remisyon, 8 KML-blastik dönüşümlü olgunun 3 'ünde ise kısmi remisyon elde edilebilir. MDS'Iu olgularda remisyon elde edilmemiş olmakla birlikte, bulguların tümünde transfüzyon ihtiyacı belirgin olarak azaldı. Bütün olguların tedaviye tahammülleri çok iyi oldu ve daha da önemlisi remisyon elde edilemeyenler de yaşam kalitelerinin belirgin olarak yükseldiği gözlendi.Item Non-sekretuvar miyeloma serum protein elektroforezinde M komponenti bulunmayan 4 olgu nedeni ile literatürün gözden geçirilmesi(Uludağ Üniversitesi, 1992-12-31) Manavoğlu, Osman; Tunalı, Ahmet; Özkalemkaş, Fahir; Sakar, Mehmet; Ali, Rıdvan; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/İç Hastalıkları Anabilim Dalı/Hematoloji Bilimi Dalı.Non-sekretuar miyeloma literatürde% 1-5 anında bildirilmektedir. Bu olguların gerek klinik ve laboratuvar özellikleri gerekse prognozları konularındaki mevcut veriler çelişkilidir. Bu nedenle kliniğimizde takip ettiğimiz tüm multipl miyelom olgular içinde non-sekretuar olarak kabul ettiğimiz 4 olguyu bildirmeyi uygun gördük. Olgular kemiklerde litik lezyonlar, hiperkalsemi, renal yetmezlik, amiloidoz gibi özelliklerinden dolayı sekretuar myelomaya benzemektedir. Ancak sürelerinin genelde multipl myeloma için kabul edilen ortalamanın altında olduğu gözlenmiştir .Item Hematolojik maligniteli hastalarda serum kolesterol ve trigliserid değerlerinin araştırılması(Uludağ Üniversitesi, 1993-04-07) Tunalı, Ahmet; Ali, Rıdvan; Manavoğlu, Osman; Sakar, Mehmet; Özkalemkaş, Fahir; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/İç Hastalıları Anabilim Dalı/Hematoloji Bilim Dalı.Bu çalışmada yeni tam konmuş ve spesifik tedavi almamış değişik hematolojik maligniteli olgularda serum total kolesterol ve trigliserid düzeyleri ölçülerek, hiperkolesterolemi ve hipertrigliseridemi sıklığı araştırıldı. 31 'i kronik fenfosilik lösemi (KLL), 40'ı Non-Hodgkin Lenfoma (NHL), 31 'i Hodgkin Lenfoma (HL), 29'u kronik mielositik lösemi (KML), 30 'u akut limfoblastik lösemi (ALL), 40 '1 akut Non-limfoblastik lösemi (ANLL) olmak üzere toplam 231 olguda serum kolesterol ve 218 olguda serum trigliserid, düzeyleri ölçüldü. KLL 'li 7 (% 22. 5), NHL 'lı 9 (% 22.5), HL 'Iı 7 (% 22.5), KML 'Ii (% 17.9), ALL'li 10 (% 33.3), ANLL'It 15 (% 37.5) olguda serum kolesterol düzeyi normal değerin altında saptandı. KLL 'li 7 (% 28), NHL 'lı ll (% 28), HL lı 51 (% 1 6), KML 'lı 15 (% 40), multiple myeloma t 4 (% 21), ALL 'li 9 (% 30), ANLL 'li 13 (% 33.3) olguda serum trigliserid seviyeleri normalin üzerinde saptandi. Multipl myeloma lı olgularda hiperkolesterolemi saptanmadı.Item Erkek meme kanserleri: Tedavi sonuçları ve prognostik faktörlerin incelenmesi(Uludağ Üniversitesi, 1993-04-13) Engin, Kayıhan; Ünsal, MustafaErkek meme kanseri saptanarak tedavi gören 26 olgu retrospektif olarak inckelendi. Olguların büyük çoğunluğunda histopatolojik tam infiltratif duktal karsinom idi(% 92). 8 olgu(% 31) nod(-), 18 olgu(% 69) nod(+) bulundu. Toplam 26 lezyonun 9 'u Evre ll (% 35), I 4 'ii. Evre IlI (% 54) ve 3 'üde Evre IV (%II) olarak değerlendirildi. 5 'i dışında tüm olgulara tek taraflı mastektomi uygulandı (% 81). Postoperatif tedavi 11 olguda radyoterapi ve kemoterapi kombinasyonu (% 42), 4 olguda kemoterapi ve/veya hormonal terapi (% 15) ve 10 olguda yalnızca radyasyon tedavisinden oluştu (% 38). Kemoterapi kombinasyonu cyclophosphamide, methotrexate ve 5- fluorouracil (CMF) yada 5-fluorouracil, adriamycin ve cyclophosphamide (FAC) şeklinde idi. İzlem sırasında 6 olgu meme kanseri nedeniyle kaybedildi (% 23). Son izlerinde 14 olgunun hastalıksız olduğu görüldü (% 54). yıllık sağkalım % 37, medyan düzeltilmiş sağkalım 46.6 ay olarak bulundu. 5-yıllık hastalıksız sağkalım ise% 27 ve medyan hastalıksız sağkalım 47. I ay olarak hesaplandı. Yalnızca bir olguda yerel nüks ve 8 olguda 13 uzak metastaz saptandı (% 31). Bir olguda ikinci primer kanser ortaya çıktı. Tümör evresi ve nodların durumu sağkalım üzerine etkili en önemli iki faktör olarak ortaya çıktı.Item Erken evre larinks kanserlerinde primer radyoterapi(Uludağ Üniversitesi, 1993-04-15) Engin, Kayıhan; Ünsal, MustafaErken evre larinks kanseri nedeniyle primer radyasyon tedavisi gören 41 olgu retrospektif olarak incelendi. Olguların 17'sinde supraglottik, 24 'ünde glottik tümör saptandı. Büyük çoğunluğunu erkeklerin oluşturduğu(% 93) çalışma grubunda tümörler 18 olguda TİNO (% 44), 19'unda T2NO (% 46) ve 4'ündede T3NO (%10) olarak evlendirildi. Ortalama yaş 55 idi (sınırlar 29-75). Ortalama radyasyon dozu glottik tümörlerde 63±1 Gy, supraglottik tümörlerde 66± 1 Gy ve tüm tümörlerde ise 64±1 Gy idi. Olgularda ortalama izlem süresi 3. 7±0.3 yıldı ( medyan 3.5, sınırlar O. 7-7). Analizin yapıldığı sıra olgulardan yalnızca bir tanesi larinks kanseri nedeniyle kaybedilmişti. Yerel nüks oranı% 14 'dü. Nükse kadar geçen ortalama süre 2.1±1.1 yıldı (sınırlar 0.3-6.3). Bu olguların da tümü kurtarma cerrahisi ile kontrol alt ma alındı. Yalnızca bir olguda ikinci bir primer kanserin geliştiği görüldü (% 3). Erken evre larinks kanserlerinde yerel nüks oranının primer radyasyon tedavisi sonrasında çok düşük olduğuna ve primer radyasyon tedavisinden sonra nüksedecek olguların çoğunun kurtarma cerrahisi ile kontrol altına alınabileceği sonucuna varıldı.Item Kanser tedavisinde klinik hipertermi(Uludağ Üniversitesi, 1993-04-19) Engin, Kayıhan; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Radyoloji Anabilim Dalı.Radyasyon tedavisine adjuvan olarak hipertermi kanser tedavisinde giderek önem kazanmaktadır. Hiperterminin halen en önemli etkisi lokorejyonel kontrol üzerindedir. Isı, tümör hücrelerine direkt olarak sitotoksik olabildiği gibi, radyasyon tedavisi sonucunda oluşan subletal ve öldürücü potansiyele sahip sarın tamirini de engellemektedir. Bu etkiler tümörde asidoz ve hipoksiye yol açan fizyolojik etmenler tarafindan arttırılmaktadır.Tümördeki kan dalımının normal dokuya göre zaten bozulmuşken hipertermi kan dolaşımında daha da azalma oluşturmak ta, bu da ısıya duyarlılığı güçlendirmektedir. ÖzelIikle 3 alanda termo radyoterapi (TR) üzerine çalışmalar yoğunlaşmıştır. Bunlar rekürran yada primer meme kanserleri, melanoma ve baş boyun kanserleri dir. Bu tümörlerde çok başarılı sonuçlar bildirilmektedir. Genel olarak tam cevap (CR) için en önemli prognostik faktörler olarak radyasyon dozu. Tümör büyüklüğü ve minimal termal parametre/er bildirilmektedir. Haftada verilen hipertermi sayısının. muhtemelen term tolerans bir göstergesi olarak tümör cevabı üzerine etkisi gösterilmiştir Lokal kontrol süresi için de en önemli prognostik faktörler tümör histolojisi, radyasyon dozu, tümör derinliği ve minimal tümör içi ısı idi.Item Vaginal agenesisli bir olguda vagina ve servikal kanal oluşturulması(Uludağ Üniversitesi, 1993-04-21) Akın, Selçuk; Kahveci, Ramazan; Özcan, Mesut; Tüfekçi, Mehpare; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Anabilim Dalı.Uterusu normal ve serviksi yeterli olan vaginal agenesisli bir olguda kısmi kalınlıkta deri grefti ile vajina ve tam kalınlıkta deri grefti ile servikal oluşturularak olgunun normal adet görmesi sağlanmıştır.Item Alt ekstremite defektierinin mikrovasküler serbest fleplerle onarımı(Uludağ Üniversitesi, 1993-05-05) Özcan, Mesut; Kahveci, Ramazan; Şafak, Erhan; Akın, Selçuk; Aydın, Atakan; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Anabilim Dalı.Kemik ve yumuşak doku yaralarının sıklıkla birlikte bulunduğu, alt ekstremite defektlerinin onarımı için çeşitli yerel ve uzak flepler olmasına karşın; mikrocerrahinin kullanımına girmesiyle bu alanda yeni bir çığır açmıştır . Bu çalışmada üç farklı serbest flep yöntemi uygulanan sekiz olgun sunulmaktadır . Olgulardan biri başarısız olmuş. iki olguda kısmi , beş olguda ise tam başarı elde edilmiştir.Item Sağlık personelinin AIDS konusundaki bilgi ve davranışı(Uludağ Üniversitesi, 1993-06-16) Emel, İrgil; Necla, Okan; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Halk Sağlığı Anabilim Dalı.Araştırma, sağlık personelinin AIDS konusundaki bilgi ve davranışını öğrenmek amacıyla ve 162 kişiye anket uygulanarak gerçekleştirilmiştir. AIDS etkenini doğru bilenlerin oranı yalnızca % 73.5 iken (119 kişi) bulaşma yolunu % 96.3 doğru bilmiştir. Koruma yolları ile ilgili sorularda doğru yanıt oranları % 90 ın üstündedir. Ankete katılanların % 56.2 'si (91 kişi) hasta veya taşıyıcı olan bir kişiyle aynı yerde bulunmaktan rahatsız olduklarını belirtmişlerdir. Bunun nedeni enfeksiyonun iyi tanınmamasına bağlı korkudur.Item Riskli yenidoğanların nöromotor açıdan bir yıllık prognozu(Uludağ Üniversitesi, 1993-06-16) Tuncel, Bengi; Eralp, Özgen; Hacımustafaoğlu, Mustafa; Köksal, Nilgün; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı.Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Pediatri klini'ne Ocak 1989-0cak 1990 tarihleri arasında yaşamının ilk 7 gününde yatırılan riskli 105 yeni doğan bebek çalışmaya alındı. Riskli yeni doğanların 1 yıl süreli nöromotor gelişimlerinin incelenmesi ve serebral palsi gibi nörolojik sekelleri erken dönemde saptanabilmesi için prospektif bir çalışma planlandı. Olgular prematüre (% I9), neonatal sepsis(% 29) neonatal menenjit (% I8) ve hipoksik iskemik ensefalopati olmak üzere 4 grupta incelenir. 1 yıl sonra, % 21 olguda serebral palsi dahil ciddi nörolojik sekel gelişti, % 27 olguda nöromotor yönden gerilik saptandı. % 52 olgunun gelişimi normal olarak değerlendirildi. En yüksek sekel oranı hipoksik iskemik ensefalopati grubunda rasiandı (pItem Erişkin sıçan spinal korduna interkostal sinir anastomozu(Uludağ Üniversitesi, 1993-06-16) Kutluk, Turan; Aksoy, Kaya; İpekoğlu, Zeki; Doygun, Muammer; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Nöroşirürji Anabilim Dalı.Bu çalışmada sıçanlarda, spinal kordda travmatik lezyon sonrası implante edilen interkostal sinirin medulla spinalise konneksiyonu ve oluşan skar dokusu üzerindeki etkisi incelenmiştir. Medulla spinalise sadece kavite açılan kontrol grubunda (n= 10), kalınlığı 0.02 ile 0.2 mm arasında değişen skar dokusunun oluştuğu görülürken, interkostal sinirin bu kaviteye implante edildiği gruptaki (n= 14) medulla spinalis ile konneksiyon sağlanan yedi sıçanda skar dokusunun oluşumunda belirgin azalma olduğu görüldü. Konneksiyon gelişmeyen sıçanlarda skar dokusunun kalınlığında, kontrol grubuna göre fark yoktu.Item Aritmili aterosklerotik olgularda propafenon'un sol ventrikül fonksiyonlarına etkisinin ekokardiyografık değerlendirmesi(Uludağ Üniversitesi, 1993-08-09) Cordan, Jale; Sakar, Mehmet; Tuncel, Ercan; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Kardiyoloji Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/İç Hastalıkları Anabilim Dalı.Bu çalışmada iskemik kalp hastalığı ve aritmisi olan 25 olguda oral olarak verilen Propafenone 'un sol ventrikül fonksiyonlarına etkinliğini araştırmak üzere yapılmıştır. Çalışmada sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonları (SVEZ) ve interventriküler septum hareketi (İVSH); tedaviden önce ve sonra ekokardiyografik olarak değerlendirilmiştir. Propafenon 'un sol ventrikülfonksiyonları normal ve bozuk olan aterosklerotikolgularda da etkin olarak kullanılabilir bir antiaritmik ilaç olduğu kanısına varılmıştır.Item Myokard enfarktüsü veya iskemisinin tanısında istirahat EKG'si ve TC-99m-MIBI SPECT myokard sintigrafısinin (MPS) karşılaştırılması(Uludağ Üniversitesi, 1993-08-13) Alper, Eray; Güneş, İlknur; Heper, Cem; Sarıkaya, İsmet; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Nükleer Tıp Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Kardiyoloji Anabilim Dalı.Yaşları 18-76 arasında ve ortalamaları 50.7 olan, 41 bayan, 81 erkek, toplam 122 hastada, istirahat EKG (ist.EKG) ile Tc-99m- MİBİ SPECT myokard perfüzyon sintigrafısi (MPS) bulguları, kalbi besleyen her 3 ana arter alanında, myokard enfarktüsü (MI) veya iskemisini açığa çıkartmaları yönünden Mc Nemar testi ile değerlendirildi. Sonuçların istatistiksel açıdan uyumlu olduğu bulundu.Item Organik fosforlu insektisid entoksikasyonlarındaki hematüri etyolojisinin deneysel çalışma ile açıklanması(Uludağ Üniversitesi, 1993-08-26) Yavaşçaoğlu, İsmet; Kahveci, Ş. Ferda; Kutlay, Oya; Tolunay, Şahsine; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Üroloji Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Anestezi ve Reanimasyon Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Patoloji Anabilim Dalı.Organik fosforlu insektisid intoksikasyonu olan hastalarda mikroskobik hematüriye sık rastlamaktayız. Bu durumun açıklanması için bir deneysel hayvan çalışması hazırladık 10'ar sıçandan oluşan iki gruba LD50 ve LD50 nin yarısı kadar Dichlorvos mideye verildi. Diğer 10 sıçanın midesine serum fizyolojik verildi. Entoksikasyon bulguları olarak hipersekresyon, straub kuyruk ve tremorlar 5 ila 8 dakika sonra görüldü. 25 dakikalık period içinde sıçanlar öldü. Mikroskopik bulgular olarak tübülüs lümenlerinde eritrositler, renal glomerüllerde ve interstisyumda aşırı hiperemi gözledik Sonuç olarak organik fosforlu insektisid entoksikasyonlarında görülen hematürinin renal harabiyel e bağlı olduğuna karar verdik.Item Lise öğrencilerinde içki ve sigara Kullanımı (Gemlik-BURSA)(Uludağ Üniversitesi, 1993-08-26) Şıvka, Sadi; Şıvka, Nebahat; Resmi, Şükran; Okan, Necla; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Halk Sağlığı Anabilim Dalı.Araştırma Gemlik ilçesindeki beş lisede öğrenim gören 1495 öğrenciye anket uygulanarak gerçekleştirilmiştir (867 erkek, 628 kız). 250 öğrenci(% 16. 7) sigara içtiğini, 174 öğrenci ise(% 11.6) alkol kullandığım belirtmiştir. Alkol ve sigara kullanımı erkeklerde daha yüksek olup yaşla artmaktadır. Arkadaş etkisi ile ve ailede kullanan olması durumunda hem alkol hem de sigara kullanımının arttığı saptanmıştır.Item 13 Yaşında bir erkek çocukta otoeritrosit duyarlılığı sendromu(Uludağ Üniversitesi, 1993-09-22) Tunalı, Ahmet; Manavoğlu, Osman; Tunalı, Şükran; Yavuz, Mahmut; Ali, Rıdvan; Özkalemkaş, Fahir; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/İç Hastalıkları Anabilim Dalı/Nefroloji Bilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/İç Hastalıkları Anabilim Dalı/Hematoloji Bilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Dermatoloji Anabilim Dalı.Otoeritrosit Duyarlılığı Sendromu saptanan 13 yaşında bir erkek çocuğu takdim edilmiştir. Çok üzüldüğü bir olaydan sonra vücudunda tekrarlayan ağrılı ekimozlar çıkması nedeniyle kliniğimize başvuran hastanın fizik muayenesinde gövde ve bacaklarda etrafı eritemli, değişik irilikle ağrılı ekimozlar saptandı. Yapılan tüm hemostaz testleri normal bulundu. Otolog eritrosit süspansiyonu ile yapılan deri testi pozitif idi.Item Erkek infertilitesinde yarikoselin rolü(Uludağ Üniversitesi, 1993-10-06) Yavaşçaoğlu, İsmet; Şimşek, Ümit; Oktay, Bülent; Özyurt, Mustafa; Ediz, Bülent; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Üroloji Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Tıbbi Biyoloji ve Genetik Anabilim Dalı.Çalışmamızda, U.Ü.T,F. Üroloji kliniğine infertilite nedeniyle başvurup varikosel saptanan ve infertilite neden olabilecek başka hastalık saptanmayan 100 erkek hastaya yüksek spermatik ven ligasyonu uygulanmış ve elde edilen sonuçlar tartışılmıştır. Varikosel, spermatozoanın semen ml'sindeki sayısını azaltıcı etki gösterdiği, özellikle normal hareketlilik oranını düşürdüğü, bu etkinin varikosel derece artışı ile koşulluk gösterdiği saptanmıştır. Yüzde 28 olguda aynı taraftaki testiste, % 16 olguda ise karşı taraftaki testiste küçülme saptanmıştır. Varikoselektomiden 1 yıl sonra yapılan semen incelemelerinde, ameliyat öncesi aligaspermik olan % 60 hastanın% 6.6'sında sperm sayıları normale ulaşmıştır. Daha önce astenospermi saptanan % 92 olgunun % 43.5 'unda sperm hareketlilik oranı normale dönmüştür. Teratospermi saptanan% 33 olguda ise sperm yapılarında normale d6nme oranı % 81.8 olarak bulunmuştur. Bu bulguların sonucunda, varikosel saptanan infertil erkeklerde varikoselektomi uygulanması şiddetle önerilmektedir.Item Kronik obstriktif hipoksemik akciğer hastalarında almitrio bismezilat tedavisi sonuçları(Uludağ Üniversitesi, 1993-11-11) Yüksek, Eser Gürdal; Kunt, A. Esra; Özyardımcı, Nihat; Karadağ, Mehmet; Gözü, R. Oktay; Özcan, Tayjen; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı.Bu çalışmada Ocak 1991 -Ocak 1992 tarihleri arasında Kliniğimize başvuran Kronik Obstrüktif Hipoksemik Akciğer hastalığı tanısı almış toplam 12 olguya uygulanan Almitrin Bismezilat tedavisinin sonuçları literatür bilgisi ile karşılaştırılarak tartışıldı. Çalışmaya alınan 12 olgunun % 75'inde kronik bronşit, % 16.6 nda astma, % 25'inde amfizem, % 8.3'ün de geçirilmiş tüberküloz,% 8.3 'ünde kifoskolyoz saptandı. Tedavi öncesi yapılan solunum fonksiyon testlerinde (SFT)% 25 olguda ileri derecede, % 25 olguda orta derecede % 33.3 olguda hafif derecede solunum yetmezliği mevcuttu. Olgularm Almitrin Bismezilat verilmeden hemen önce, verdikten 2 saat, 30 gün ve 90 gün sonraki arteriyel kan gazları tayin edildi. Arteriyel oksijen parsiyel basıncı (PaOı) değerleri tedavi öncesine göre ikinci saatte, 30 'uncu ve 90 'ncı günlerde, arteriyel karbondioksit parsiyel basıncı (PaCOı) 90 'ıncı günde ve arteriyel oksijen saturasyonu (SaOı) ikinci saatte istatistiksel açıdan anlamlı olarak artmış bulundu. Ancak artan değerler normal değerlerin altında idi.Item Akut tıkayıcı inmeli 121 hastada hematokrit değeri ile iskemik lezyonun en geniş alanı arasındaki ilişki(Uludağ Üniversitesi, 1993-11-30) Soysal, Aysun; Ataklı, Dilek; Türkay, Mine; Ezelsoy, Bessam; Arpacı, Baki; Ekit, MehmetAkut iskemik inme geçiren 121 hastada (72'si kadın, 49'u erkek) hematokrit (Hct) değeri ile BT'deki iskemik lezyonun en geniş alanı arasındaki ilişki araştırıldı. Hastaların Hct değerleri düşük (kadınlar için % 37 ve altı; erkekler için% 42 ve altı), normal (kadınlar için% 38-% 46; erkekler için % 43-%51) ve yüksek (kadınlar için % 47 ve üstü; erkekler için % 52 ve üstü) olarak üç grupta sınıflandırılır. Gruplar arasında anlamlı fark bulunmadı (F=1.501, p=0.227). Korelasyon analizi ile de Hct değerleri ile lezyonların en geniş alanları arasında ilişki yoktur (r=0.0/45 p>0.0I).