1994 Cilt 21 Sayı 1
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/22059
Browse
Browsing by Issue Date
Now showing 1 - 20 of 21
- Results Per Page
- Sort Options
Item Kanser tedavisinde hipertermi: Biyolojik temel(Uludağ Üniversitesi, 1993-04-19) Engin, Kayıhan; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Radyoloji Anabilim Dalı.Hipertermi (HT) özellikle son 20 yılda önem kazanan bir tedavi yöntemidir. Hiperterminin oluşturduğu hücre ölümü radyasyona bağlı olandan oldukça farklıdır. Gl fazı HT'ye en dirençli faz iken S-fazı en duyarlı olan farzdır. Bunun dışında HT aynı zamanda tümör hücrelerini düşük LET ionizan radyasyona duyarlı kılar. Isı sitotoksisitesi iyonizan radyasyonun kinden oldukça farklı olarak termotoleransdan, düşük pH dan ve nutrisyonel yetersizlikten etkilenirken akut hipoksiden bağımsızdır. Isı sitoteks sitesinde kan dolaşımı da önemli rol oynar. Termotolerans siyah ya da diğer bazı sitotoksik ajanlara maruziyet ile oluşan HT'ye karşı direnç gelişi midir. Tümör pH sının akut olarak düşürülmesi HT'ye duyarlılığı artırır. Çoğu tümörde pH'nın düşük olması ve hipoksi nedeniyle radyorezistan olmaları HT ile radyoterapiyi kombine etmek için en güçlü temeli oluşturur. HT ayrıca birçok sitotoksik ajan etkinliğini de arttırır.Item Nadir rastlanan mediasten tümörleri(Uludağ Üniversitesi, 1993-08-14) Üstünsoy, Haşim; Özer, Ziya G.; Burma, Oktay; Cengiz, MetePrimer mediastinal karsinamalar ve primer mediastinal karsinoid tümörler mediasten kitleleri içinde oldukça nadirdirler. Biz son 15 yıl içinde primer mediastinal kitlesi olan 44 vaka tedavi ettik Bu 44 vaka içinde sadece bir primer mediastinal karsinoma ve bir primer karsinoid tümöre rastladık. Bu iki nadir görülen tümörü, literatür ışığında özellikleri yönünden tartışmak istiyoruz.Item Hepatite bağlı aplastik anemi(Uludağ Üniversitesi, 1993-09-22) Manavoğlu, Osman; Tunalı, Ahmet; Sakar, Mehmet; Özkalemkaş, Fahri; Ali, Rıdvan; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/İç Hastalıkları Anabilim Dalı.İnfeksiyöz hepatit seyrinde gelip geçici hematolojik değişiklikler çok sık görülmekle birlikte ağır ve fetal sonianan pansitopeni bulgusu nadiren görülmektedir. Bu sebepten literatüre katkıda bulunacağı umuduyla ağır bir pansitopeni tablosuyla müracaat eden infeksiyöz hepatilisli aplastik anemi olgusunu takdim etmeyi uygun bulduk.Item Deri, sürrenal ve tiroid guddesi, böbrek meme ve akciğer parankim infiltrasyonu gösteren hızlı seyirli bir non-hodgkin lenfoma olgusu(Uludağ Üniversitesi, 1993-09-22) Tunalı, Ahmet; Tunalı, Şükran; Manavoğlu, Osman; Ali, Rıdvan; Özkalemkaş, Fahir; Ersoy, Alpaslan; Tolunay, Şahsine; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/İç Hastalıkları Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Patoloji Anabilim Dalı.Bu makalede mulsistem infiltrasyonu gösteren hızlı ilerleyen bir non-Hodgkin lenfoma vakası verileriyle birlikte takdim edilmiştir.Item Varikosel tedavisinde farklı bir yaklaşım: Spermatiko-kollateral safen ven şantı (bir olgu nedeniyle)(Uludağ Üniversitesi, 1994-02-22) Oktay, Bülent; Yavaşçaoğlu, İsmet; Şimşek, Ümit; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Üroloji Anabilim Dalı.Günümüzde varikosel tedavisinde en sık olarak kullanılan yöntem internal spermatik venin cerrahi olarak bağlanmasıdır. Sol skrotal ağrı ile başvuran ve sol grade 3 varikoselin yanısıra spermiogramında belirgin astenospermi saptadığımız bir hastamıza spermatik-kollateral safen ven şant drenaj uyguladık. Ameliyat sonrası 7. günde varikoselin tamayakın kaybolduğu, skrotal ağrı yakınmasının geçtiği ve ameliyat sonrası 1. günden itibaren normal günlük yaşama geçebildiği gözlendi. Ayrıca ameliyat sonrası 6. ayda yapılan spermiogramında astenosperminin düzeldiği saptandı. Erken semptomatik ve kozmetik iyileşme ve daha önemli olarak bozuk semen parametreleri düzelmesi gibi nedenlerle bu yöntemin diğer klasik varikoselektomi yöntemleri arasında yer olabileceğini düşünmekteyiz.Item Temporomandibuler eklem (TME) hastalıklarında planar ve SPECT kemik sintigrafisi ile düz radyografilerin karşılaştırılması(Uludağ Üniversitesi, 1994-02-22) Alper, Eray; Solakozlu, Sürel; Güneş, İlknur; Akbunar, Tayyar; Ağır, Hasan; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Nükleer Tıp Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Plastik Cerrahi Anabilim Dalı.Fasial ağrının önemli nedenlerinden biri olan semptomatik, tek taraflı temporomandibuler eklem (TME) disfonksiyonu bulunan 24 hastada, planar ve SPECT kemik sinligraftleri ile düz radyografiler değerlendirilmiş ve sonuçlar, semptomlu TME bölgesi ile uyumlu patolojilerin ortaya konması açısından karşılaştırılmıştır. Düz radyografilerde hiçbir hastada patolojik bulgu ortaya konulamazken, planar sinligraft ile 13 (% 54), SPECT ile ise 20 % 83) olguda sinligrafik lezyon belirlenmiştir. Sonuçlarımız bu hasta grubunda düz radyografi/erin boşa çaba harcamak olduğunu, planar sintigrafinin negatif olduğu durumlarda ise, çalışmaya mutlaka SPECT ile devam edilmesi gerektiğini göstermektedir.Item Disgenetik gonadların laparoskopik çıkarılması(Uludağ Üniversitesi, 1994-03-09) Kimya, Yalçın; Bilici, Kıvanç; Bilgin, Tufan; Küçükkömürcü, Şakir; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı.Adet görmeme şikayetiyle başvuran, tetkiklerde mozaik saf gonadal disgenezi saptanan (47 XXY/46 XX) olguya profilaktik laparoscopik gonadektomi uygulandı. Operasyonu iyi tolere eden olgu, ertesi gün evine gönderildi. Çok kısa süre sonra normal yaşantısına döndü. Bu nedenle, neoplazi gelişiminin önlenmesi için profilaktik gonadektomi gereken olgularda, laparoskopik yöntemin teknik olarak kolay ve uygulanabilir bir yöntem olduğu inancındayız.Item Subaraknoid kanamalardan sonra görülen kardiak komplikasyonlar(Uludağ Üniversitesi, 1994-03-09) Bora, İbrahim; Aydınlar, Ali; Seçkin, Basri; Çolakel, Çiçek; Zarifoğlu, Mehmet; Turan, Faruk; Bakar, Mustafa; Sadıkoğlu, Sadık; Güllülü, Sümeyye; Çobanoğlu, Nedim; Oğul, Erhan; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Nöroloji Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Kardiyoloji Anabilim Dalı.Subaraknoid kanamalardan (SAK) sonra görülen kardiak lezyonlar ve aritmiler, özellikle akut dönemde hayatı tehdit eden önemli komplikasyonlarındandır. 1987-93 yılları arasında kliniğimizde yatarak tedavi gören 78 SAK'lı hastada akut dönemde myokard lezyonları, kardiak aritmiler ve EKG değişiklikleri görülme sıklığı ve şiddeti, Hunt ve Hess 'e göre klinik evreler, anevrizma lokalizasyonları ve serum elektrolit düzeylerine göre retrospektif olarak incelendi ve EKG bozukluklarının erken dönem mortalite üzerindeki etkisi araştırıldı. Bizim serimizde olguların % 75.6'sında EKG değişiklikleri, % 39.7 sinde çeşitli kardiak aritmiler ve % 41 'inde hipokalemi saptandı. QTc süresi 440 msan 'den uzun olan 34 olguda ciddi ventriküler aritmi görülme sıklığı anlamlı derecede yüksek bulundu (p<0.05). Klinik evreleri, anevrizma lokajizasyonu ve hipokalemi ile EKG değişiklikleri arasında anlamlı ilişki saptanmadı. Mortalitemiz % 25.6 idi. Aritmiler, EKG değişiklik veya myokard infarktüsünün prognozu kötüleştirici etkisi istatistiksel olarak anlamlı bulunmadı.Item Multipl primer kanserlerde prognostik faktörlerin incelenmesi(Uludağ Üniversitesi, 1994-04-23) Engin, Kayıhan; Ünsal, Mustafa1980-84 yılları arasında Onkoloji ve Nükleer Tıp Merkezine kabul edilen 9. 180 yeni kanser olgusunun izlemleri sırasında 76 multipi primer kanser olgusu saptandı. Larynx ve akciğer kanserinin birlikte görülmesi en sık karşılaşılan kombinasyonu (% 21). Daha sonra dudak-larynx (% 6.6), cilt-larynx ve cilt-akciğer (% 5.3), meme-over ve meme endometrium (% 4) kombinasyonları geliyordu. Larynx kanseri tüm ve erkek olgularda en sık görülen multipl primer kanser komponenti idi (% 46 ve% 61.2). Larynx kanserini akciğer (% 39.5 ve % 55.1) kanseri izliyordu. Kadınlarda ise meme kanseri en sık karşımıza çıkan komponent idi (% 63). Onbir olguda iki kanser aynı zamanda gelişmişti. Kalan olgularda ise ara 1 ay ile 30 yıl arasında değişiyordu. Olguların % 62 'sinde ara 3 yıldan kısaydı. Sigara içme oranı özellikle erkeklerde ve larynx ve akciğer kanseri olgularında yüksekti. İkinci primer gelişiminden sonra ortalama izlem 1.5 ±0. 2 yıldı. Onyedi olgu son izlemde hastalıksız bulundular(% 22.4). Kadın multi primer kanser olgularında prognoz daha iyiydi. Yaş ve iki kanser arası süre en önemli prognostik faktörler olarak ortaya çıktılar.Item Obesite ile serum insülin ve lipid düzeyleri arasındaki ilişkiler(Uludağ Üniversitesi, 1994-06-15) Güler, Asuman H.; Ulukaya, Engin; Özkan, Kemal; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Biyokimya Anabilim Dalı.Bu çalışmada diabetes mellitus (DM) 'u olmayan obes olgularda, serum insülin ve lipid düzeyleri arasındaki ilişkilerin incelenmesi amaçlandı. Obes olgularda {n=39) ortalama total lipid (T.lipid), total kolesterol (TK), trigliserit (TG) ve çok düşük dansiteli lipoprotein-kolesterol (VLDL-k) 'ün normallere {n=37) kıyasla önemli derecede yüksek cx ve cxl prej-lipoprotein elektroforezi fraksiyonlarının oranları ise düşük bulundu. Korelasyon çalışmaları sonucunda sadece çok obes grupta (n=41), insülinle açlık kan şekeri (AKŞ) arasında önemli (p<0. 05) bir ilişki (r=0. 36) saptandı . İnsülinle diğer parametrelerin korelasyonlarında, istatistiksel açıdan önemli bir fark bulunmamasına karşın, VLDL-k ve insülinle prej ilişkilerinin obeslerde göreceli olarak artmış bulunması, hem birbirleriyle hem de bu değerin ortalama dağılımları ile uyumlu ve önemli bulgular. Çok obes grupta insülin ve AKŞ değerlerinin en yüksek bulunması ve insülinle AKŞ arasında saptanan pozitif korelasyon ve obeslerde istatistiksel açıdan önemli olarak saptanan "insülin-β", insülin-preβ" ilişkilerinin kaybolması, çok obes grupta insülin rezistansının başladığını gösterebilecek bulgulardı. Obez ve çok obezlerde a-lipoprotein fraksiyonlarının normallere kıyasla önemli derecede düşük bulunması, α/β ve α/preβ oranlarının ise çok obes grupta en düşük bulunması, yerleş iş obezitede atherojenik lipoproteinlerin artmasına sekonder atheroskleroz riskinin arttığını gösteren bulgular. Sonuç olarak, bu araştırmada saptanan serum lipoprotein değerleri, insülin değerleri ile orantılı olarak, obezitenin çeşitli kaynaklarda da belirtilen şekilde "dislipidemi"ye yol açtığını dolaylı olarak gösteriyordu.Item Koroner kalp hastalarında vücut yağ miktarı ve yağ dağılım biçimi ile serum lipidleri arasındaki ilişki(Uludağ Üniversitesi, 1994-06-15) Buluca, Fatih; Koçar, İsmail Hakkı; Kocabalkan, Fikri; Erikçi, Selahattin; Gürel, SelimBu çalışma, koroner kalp hastalarında serum total kolesterol ve trigliserit düzeyleri ile vücut yağ miktarı ve yağ dağılımı arasındaki ilişkileri araştırmak amacıyla yapılmıştır. Vücut yağ miktarı ve ağ dağılımını saptamak için Vücut Kitlesi indeksi, Bel-Kalça Oranı, Triceps Deri Kıvrım Kalınlığı gibi antropometrik ölçümler ve bilgisayarlı tomografiden yararlanılmıştır. Eldeki sonuçlara göre koroner kalp hastalarında Vücut Kitlesi indeksi, Bel-Kalça Oranı ve Triceps Deri Kıvrım Kalınlığı antropometrik ölçümleri ile hastaların lipid profili arasında anlamlı bir ilişki bulunamamıştır. Bilgisayarlı tomografi ile belirlenen abdominal visseral ve deri altı yağ alanları ile serum total kolesterol ve trigliserit düzeyleri arasında da bir ilişki saptanmamıştır. Fakat abdominal visseral yağ alanını deri altı yağ alanına bölünmesi ile elde edilen V/ D oranı ile serum total kolesterolü arasında negatif yönde kuvvetli bir ilişki saptanmıştır. Aynı oran ile serum trigliserit düzeyleri arasında bir ilişki bulunamamıştır. Abdominal visseral ve deri altı yağ alanları arasında ise pozitif yönde anlamlı bir ilişki belirlenmiştir.Item Jeneralize tonik klonik statusta klonazepam(Uludağ Üniversitesi, 1994-06-15) Bora, İbrahim; Seçkin, Basri; Zarifoğlu, Mehmet; Turan, Faruk; Sadıkoğlu, Sadık; Oğul, ErhanJeneralize tonik klonik status (JTKS) tıbbi olarak acil bir durumdur. Eğer hasta tedavi edilmez yada tedavi gecikirse kalıcı nörolojik sekel veya ölüm görülebilir. Bu çalışmada, 51 olguda görülen 69 jeneralize tonik klonik status epileptikus araştırılmış, tüm olgulara başlangıç tedavi olarak klonazepam uygulanmış ve klonazepamın status epileptikus üzerine olan etkisi gözden geçirilmiştir. Sonuçta klonazepamın JTKS'ta % 78.3 oranında başarılı olduğu bulunmuştur.Item Farmakolojik egzersiz testleri ve uygulama alanları(Uludağ Üniversitesi, 1994-06-15) Güneş, İlknur; Akbunar, A. Tayyar; Selçoki, Emel; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Nükleer Tıp Anabilim Dalı.Sol ventrikül miyokardının gerek kanlanması ve viabilitesinin, gerekse segmental duvar hareketleri ve global fonksiyonunun değerlendirilmesi amacıyla Nükleer Tıp tekniklerine giderek daha fazla başvurulmaya başlanmıştır. Miyokard perfüzyonunda ve/veya fonksiyonunda eforla meydana çıkan anormallik/erin ortaya konulması amacıyla uygulanan fiziksel egzersiz testlerinin her hastaya uygu/anomayışı ya da her hastada maksimum egzersiz seviyesine ulaşılamaması nedeniyle, güvenilir bir alternatif olarak farmakolojik egzersiz testlerinin kullanımı yaygın olarak kabul görmektedir. Makalemizde, bu amaçla kullanılan üç ajan -dipiridamol, dobutamin ve adenozinin- etkilerini ve klinik deneyierin sonuçlarını literatür ışığında irdeledik.Item Neonatal intraabdominal hemarajinin nadir bir sebebi konjenital hepatik hemanjioendotelyoma(Uludağ Üniversitesi, 1994-06-15) Kırıştıoğlu, İrfan; Balkan, Emin; Gürpınar, Arif Nuri; Konca, Yıldız; Doğruyol, Hasan; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/ Çocuk Cerrahisi Anabilim Dalı.Hepatik hemanjioendotelyoma (HHE) nadir karaciğer tümörlerindendir. Bu yazıda konjenital hepatik hemanjioendotelyoma bir yenidoğanda, doğum travmasına bağlı olarak gelişen intraabdominal hemoraji (İAH) olgusu literatür eşliğinde sunuldu.Item İntraabdominal hemorajilerde konservatif tedavi(Uludağ Üniversitesi, 1994-06-15) Doğruyol, Hasan; Gürpınar, Arif; Balkan, Emin; Kırıştıoğlu, İrfan; Konca, Yıldız; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/ Çocuk Cerrahisi Anabilim Dalı.Kliniğimizde 1988-1993 tarihleri arasında eş senelikperiyolla 115 intraabdominal hemoraji vakası belirli bir protokol dahilinde takip edilmiştir. Bu çalışmada konservatif tedavi kriterleri ve sonuçları sunulmuştur. İntraabdominal hemoraji tespit edilen vaka arın resüsitasyon sonucu stabil olan 84 'üne (% 73) konservatif tedavi, instabil olan 31'ine (% 27) cerrahi tedavi uygulanmıştır. Klinik gözleme alınan stabil hastalardan 8 'inde klinik kötüleşme ortaya çıkması üzerine laparatomiye karar verilmiştir. Bu şekilde laparatomiye karar verilen toplam 39 hastadan 30 'u şifa ile taburcu olmuş, 9 'u ise ex olmuştur. Bu 9 hastanın 8 'i ilk resüsitasyonda instabil olup da doğrudan laparatomiye karar verilen grupta, 1 'i ise başlangıçta stabil olup da konservatif olarak takip edilen gruptaydı. Buna göre konservatif gruptaki 84 hastadan 74'ü (% 66) şifa ile 7'si (% 7) operasyon sonucu şifa ile taburcu edilmiş ve 1 'i (%0.8) kaybedilmiştir.Item Hipertrofik skar tedavisinde topikal silikon jel uygulamaları(Uludağ Üniversitesi, 1994-06-15) Durak, Nazım; Kışlaoğlu, Erol; Ermiş, İsmail; Yüksel, Fuat; Peker, Fatih; Uzunismail, AdnanHipertrafik skar düzeltilmesinde yeni bir tedavi yönteminin etkisini araştırmak amacıyla bir klinik çalışma yapılmıştı değişik boyut ve olgunlukta hipertrofik skarları 19 hastaya, "Silicone gel sheeting" uygulaması yapılmıştır. Silikon jel tabakası skar üzerinde günde 10-12 saat kalacak şekilde ortalama 12 hafta süreyle uygulanmıştır. Bütün olgularda düzeltme gözlenmiştir. Yöntem, deri bütünlüğü olan tüm olgularda iyi bir şekilde tolere edilmiştir . Bu yöntemin etki mekanizması tam olarak bilinmemektedir. Sonuç olarak, metodun hasta ve hekimin beklentilerin olumlu yönde yanıt vermesi açısından kolaylıkla uygulanabileceği kanısındayız.Item Jeneralize epilepside fenitoin ve karbamazepin monoterapi sonuçları(Uludağ Üniversitesi, 1994-08-06) Bora, İbrahim; Seçkin, Basri; Zarifoğlu, Mehmet; Turan, Faruk; Sadıkoğlu, Sadık; Oğul, Erhan; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Nöroloji Anabilim Dalı.Nöbet türüne uygun olarak seçildiğinde tek bir antiepileptik ilacın birden fazla antiepileptik ilacın kullanımı kadar etkili olduğu ve ayrıca yan etki ve toksisile insidanslarının daha düşük olduğu bildirilmektedir. Bu çalışmada jeneralize nöbeti olan ve karbamazepin ve fenitoin kullanan erişkin epileptik hastalarda monoterapi sonuçlarının incelenmesi amaçlanmıştır. Bu amaçla jeneralize nöbetleri olan ve fenitoin (150 olgu) veya karbamazepin (101 olgu) monoterapi alan toplam 251 erişkin hasta prospektif olarak incelenmiştir. Son doz ayarlamasından sonra en az 12 aylık takip süresi sonunda her iki grupta nöbet frekansında ki azalma ve yan etkiler incelendi ve iki grubun bulguları karşılaştırıldı. Nöbetlerin kontrol altına alınmasında fenitoin hastaların% 77. 3 'ünde, karbamazepin ise% 74. 3 'ünde etkili bulundu. Fenitoin alan hastalarda yan etkiler biraz daha sık görüldü (fenitoin grubunda % 16. 7, karbamazepin grubunda % 14.8). Sonuç olarak tedavi etkinliği ve yan etki insidansı bakımından iki grup arasında anlamlı fark bulunmadı.Item Amlodipinin üç farklı tablet formülasyonunun sağlıklı gönüllülerde oral biyoyararlanımlarının ve farmakokinetik özelliklerinin karşılaştırılması(Uludağ Üniversitesi, 1994-10-13) Büyükuysal, Levent; Ulus, İsmail H.; Aydın, Sami; Moğol, Erhan; Kıran, Burhan; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Farmakoloji Anabilim Dalı.Sağlıklı gönüllülerde ağızdan 5 mg Vasocard, Norvasc ve Istin tabletlerinin alınması sonrası amlodipinin biyoyararlanımı incelendi ve elde edilen farmakokinetik ölçütler bu üç tablet formülasyonunun biyoeşdeğerlilikleri için test edildi. Bu üç farklı tablet formülasyonunun amlodipin içeriklerinin 30 dakikadaki in vitro çözünürlüğü eşitti ve % 90 kadardı. Vasocard, Istin ve Norvasc alanlarda amlodipinin serumdaki doruk düzey değerleri sırayla 3. 0±0.2 ng/ml, 2.9±0.2 ng/ml veya 3. 0±0.2 ng/ml idi ve bu düzeyler Vasocard ve Istin 'den sonra 6.3 ± 0.4 saalle, Norvasc alınmasından sonra ise 6.4±0.5 saatte elde edildi. Amlodipinin serumda yarılanma süresi her üç tableti alanlarda 40 saat kadar . Vasocard, Istin ve Norvasc almış gönüllülerde amlodipinin serum düzeyi-zaman eğrisinde, Eğrinin Altındaki Alan (EAA) değerleri sırayla 134±9 ng/ml.saat, 127±12 ng/ml.saat ve 124±10 ng/ml.saat idi. Bu farmakokinetik ölçütler biyoeşdeğerlik için test edildiğinde çift tek-yönlü test (% 80-125 hudutları ve p<0. 05) bütün değerler% 80-125 sınırları içindeydi. Bu bulgular, Vasocard, Norvasc ve lstin tabietlerinin farmasötik eşdeğerlikte, oral biyoyararlanımları benzer ve biyoeşdeğer müstahzarlar olduklarını göstermektedir.Item Sultamisilinin iki farklı tablet formülasyonunun sağlıklı gönüllülerde oral kullanılması sonrası biyoyararlanımlarının karşılaştırılması(Uludağ Üniversitesi, 1994-10-13) Ulus, İsmail H.; Büyükuysal, Levent; Aydın, Sami; Moğol, Erhan; Gürün, Sibel; Kıran, Burhan K.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Farmakoloji Anabilim Dalı.Bu çalışmada 375 mg sultamisilin içeren ALFASİD (Bio-Sen/Fako) ve DUOCİD (Pfizer) tabletlerinin oral yoldan tez doz karşılaştırılmalı biyoyararlanımları, sağlıklı 18 gönüllüde iki yönlü çaprazlaştırılmış yöntemle incelendi. Saptanan farmakokinetik ölçütler biyoeşdeğerlilik yönünden karşılaştırması. Araştırmada gönüllülere verilen ALFASİD ve DUOCİD tabletlerinin içerdikleri sultamisilin miktarları ve bu tabietler yapay mide sıvısında 4-50 dakikadaki çözünürlükleri farklı değildi. ALFASİD tabletlerinin oral alınmasından sonra sultamisilin 'den serbestleşen ampisilin ve sulbaktam 'ın serumdaki Doruk Düzey (C,max) değerleri sırasıyla 6.3 ±0. 3 uglml ve 4. 4 ±0. 3 ug/ml ve Doruk Düzeye Ulaşma Zamanı (t,max) ise, ampisilin için 46 ±3, sulbaktam için 45 ±3 dakikaydı. ALFASİD tabletlerinin alınmasından sonraki 6 saat içinde serumda ampisilin ve sulbaktam düzeyleri değişim eğrilerinde, Eğrinin Altındaki Alan (EAA, AUC) ampisilin için 11.3±0.6 ug/ml.saat ve sulbaktam için 7.2±0.2 ug/ml.saat kadardı. DUOCİD tabletlerini alanlardan elde edilen c max (ampisilin için 5. 7±0. 3 ve sulbaktam için 3.9±0.2 ug/m/),t,max (ampisilin için 51 ±5 ve sulbaktam için 48±5 dakika) ve EAA değerleri (ampisilin için 10.9±0.4 ve sulbaktam için 6.6±0.3 ug/ml.saat ALFASİD alanlardakine benzerdi. Bu iki farklı sultamisilin tabieti için saptanan farmakokinetik ölçütler biyoeşdeğerlilik için analiz edildiğinde iki tek-yönlü -testi ile% 80-120 sınırlarında ve % 90 güvenirlikle (p<0.05) aralarındaki farklar (±olarak) % 20 'den küçüklü ve tüm değerler% 80-120 sınırı içindeydi. Bu sonuçlar ALFASİD ve DUOCİD tablatlerinin farmasötik eşdeğerlilikte, oral biyoyararlanımları benzer ve tamamen biyoeşdeğer formülasyonlar olduğunu göstermektedir.Item Sultamisilin baz ve sultamisilin tosilatın oral yolla verilmesinden sonra sağlıklı gönüllülerde sultamisilinin biyoyararlanımı(Uludağ Üniversitesi, 1994-10-13) Ulus, İsmail Hakkı; Aydın, Sami; Moğol, Erhan; Büyükuysal, Levent; Gürün, Sibel; Kıran, Burhan K.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Farmakoloji Anabilim Dalı.Bu çalışmada oral yolla sultamisilin tosilat ya da sultamisilin baz alınmasından sonra sultamisilin 'in (ampisilin ve sulbaktam olarak) biyoyararlanımı 11 sağlıklı gönüllüde incelendi. Oral yolla 750 mg sultamisilin tosilat alınmasından 43 ±6 dakika sonra ampisilin ve sulbaktam serumdaki doruk düzeylerine ulaştı. Ampisilin 'in serumdaki Doruk Düzeyi 'i 10.1 ± 1.5 ug/ml, sulbaktam 'ın Doruk Düzey 'i ise 9.7 ±2.1 ug/ml idi. Bu grupta, 6 saatlik zaman içinde serumdaki düzey değişim eğrilerinde Eğrinin Altındaki Alan (EAA) değerleri, ampisilin için 19.3±3.9 ug/ml. saat, sulbaktam için ise 14. 9± 1.4 ug/ml. saat kadardır. Sultamicillin baz alan (750 mg) grupta ise EAA değerleri ampisilin için 22.8 ±3.3 p.g/ml.saat, sulbaktam için ise 13.4 ± 10 ug/ml olarak gerçekleşti. Bu grupta ampisi/in 'in serumdaki Doruk Düzeyi 12.0± 1.4 ug/ml iken sulbaktam 'm tepe düzeyi 10.0± 1.9 ug/ml idi. Doruk Düzeye Ulaşma Zamanı ise, sulbaktam ve ampisilin için 51 ±4 dakika kadardı. Serumdan ampisilin ve sulbaktamın Yarılanma Zamanı her iki grupta da benzerdi. Bu iki tablet formülasyon undan elde edilen farmakokinetik ölçütler farklı değildi. Bu bulgular, 750 mg sultamisilin tosilat ve sultamisilin baz'ın oral alınmasından sonra sultamisilin'in biyoyararlanımının benzer olduğunu göstermektedir.