1989 Cilt 16 Sayı 3
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/22045
Browse
Browsing by Issue Date
Now showing 1 - 20 of 28
- Results Per Page
- Sort Options
Item Miyotonia kongenita(Uludağ Üniversitesi, 1989) Kaya, Nilgün; Okan, Mehmet; Sadıkoğlu, Sadık; Eralp, Özgen; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Nöroloji Anabilim Dalı.Myotonia congenita çok nadir görülen nondistrofik myopatidir. Hastalığın iletiminin otozomal recessif bir karakterde olduğunu bildirenler olduğu gibi otozomal dominant olduğunu ileri sürenler de vardır. Burada Myotonia congenita'lı bir olguyu ebeveynlerinin EMG bulguları ile birlikte sunmak istedik.Item Gebelik ve dev müsinöz kistadenom(Uludağ Üniversitesi, 1989) Küçükkömürcü, Şakir; Kimya, Yalçın; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı.Yazımızda miadına ulaşmış bir gebeliğin sonlanmasından sonra kliniğimize başvuran, tüm batını dolduran, rüptüre olmuş, ileri derecede büyük, bir müsinöz kistadenomlu olgu sunulmuştur.Item Fenitoin toksisitesine bağlı bir aritmi olgusu(Uludağ Üniversitesi, 1989) Sapan, Nihat; Çil, Ergün; Bahadır, Yahya; Eralp, Özgen; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı.Epilepsi nedeniyle 4 yıldır Fenitoin kullanan 11 yaşında bir erkek çocuk denge kusuru, kardiyak aritmi ve ekstrasistoller nedeniyle yatırıldı. Hastada Fenitoin toksisitesi düşünüldü ve ilaç kesildi. Beş gün sonra semptomlar ve klinik bulguları tamamen düzeldi. Bu olgu fenitoinin nadir bir komplikasyonu olması nedeniyle sunuldu.Item Deneysel ortotopik transplantasyon için uzun süreli kalp prezervasyonu(Uludağ Üniversitesi, 1989) Cengiz, Mete; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Göğüs Kalp Damar Cerrahisi Anabilim Dalı.Bu çalışmada, transplantasyon için kalbin uzun süreli prezervasyonunda UW solüsyonunun (University of Wisconsin Solution) etkisi araştırıldı. ilk olarak UW ve modifiye Collins solüsyonları karşılaştırıldı. İkinci olarak da UW solüsyonu ile modifiye bir şekil olan UW-sukroz solüsyonları karşılaştırıldı. Her bir grupta 6 köpek kalbi 4°C'de 24 saat prezerve edildikten sonra ortotopik pozisyonda transplante edildi. Transplantasyon işlemi bittikten 45 dakika sonra 1, 2 ve 3. saatlerde sol ventrikül fonksiyonları ölçüldü. Deneyin sonunda doku su, sodyum, potasyum, Adenozin Trifosfat (ATP) ve Laktat düzeylerinin tayini için örnekler alındı. UW solüsyonunun kalbin uzun süreli prezervasyonunda, modifiye Collins solüsyonu ile karşılaştırıldığında daha iyi koruduğu ve UW grubunun sol ventrikül fonksiyonlarının daha üstün olduğu belirlendi. Deneylerin ikinci kısmında, UW solüsyonu ile modifiye şekli olan UW-sukroz karşılaştırmasında su, sodyum, potasyum, ATP ve laktat düzeyleri arasındaki farklılık istatistiksel olarak önemsiz bulundu fakat UW-sukroz grubundaki sol ventrikül fonksiyonları daha iyiydi. Bunun nedeninin sukrozun molekül ağırlığının hidroksietil nişastaya göre daha hafif olmasından olabileceği düşünüldü.Item Kranial BT ile normal ventrikül boyutları(Uludağ Üniversitesi, 1989) Odacılar, İlhan; Kaya, Tamer; Savcı, Gürsel; Parlak, Müfit; Tuncel, Ercan; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Radyoloji Anabilim Dalı.Çalışmamızda nörolojik muayenesi ve BT bulguları normal olarak değerlendirilen ve çeşitli nedenlerle BT tetkiki istenen 165 olguda; frontal boynuz çapı (FBÇ), bifrontal çap (BFÇ) , Evans oranı (FBÇ/BFÇ = EO), üçüncü ve dördüncü ventrikülün en geniş transvers boyutlan ölçülerek yaş ve cins dağılımları incelendi ve literatürle karşılaştırıldı. Ortalama değeri 32.53 mm olan frontal boynuz çapının yaş farkı göstermediği ve genç erkeklerde genç kadınlara oranla daha geniş görülmekle birlikte yaşlılarda cins farklılığının bulunmadığı saptandı (p = 0.005). Ortalama bifrontal çap değeri 107.99 mm idi. Yaş farkı bulunmadı (p = 0.005). Her iki yaş grubunda da erkeklerde daha geniş olduğu görüldü (p = 0.005). Evans oranı ortalama değeri 0.297 olarak bulundu. Yaş ve cins farkı saptanmadı (p = 0.005). Üçüncü ventrikülün en geniş transvers boyutu ortalama 4.43 mm olarak ölçüldü. Yaşlılarda ve erkeklerde geniş olduğu görüldü (p = 0.005). Dördüncü ventrikülün en geniş transvers boyutu ortalama 12.11 mm idi. Yaş ve cins farkı saptanmadı (p = 0.005).Item Tropikal piyomiyozitis (Bir olgu bildirimi)(Uludağ Üniversitesi, 1989) Oktan, Mehmet; Çil, Ergün; Eralp, Özgen; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı.Piyomyozitis tropikal iklimlerde sık, ılıman iklimlerde nadir görülen ve bu nedenle tanı konması geciken bir çizgili kas hastalığıdır. Kliniğimizde yatan bir piyomyozitis olgusu sunuldu ve kaynaklar taranarak tartışıldı.Item Hirschprung, konjenital katarakt ve down sendromu(Uludağ Üniversitesi, 1989) Sapan, Nihat; Çil, Ergün; Doğruyol, Hasan; Ertürk, Haluk; Ildırım, İbrahim; Akçağlar, Sevim; Balkan, Emin; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Çocuk Cerrahisi Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Göz Hastalıkları Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Mikrobioloji ve Enfeksiyon Hastalıkları Anabilim Dalı.Down sendromu pek çok 'Sistemle ilgili bulgular verebilen ve sık rastlanan bir kromozom anomalisidir. Down sendromu ile birlikte Hirschprung ve katarakt bulunan bir olguyu takdim ediyoruz.Item Hipofiz adenomlarında BT bulgular(Uludağ Üniversitesi, 1989) Ömeroğlu, Alp; Sadıkoğlu, M. Yurtkuran; Tuncel, Ercan; Safi, İmran; Korfalı, Ender; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Radyoloji Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Nöroşirürji Anabilim Dalı.Mikroadenoma dışında kalan hipofiz adenomları BT'de genellikle homojen, izodens veya hafif hiperdens yapıda, düzgün konturlu kitleler olarak görülür ve belirgin şekilde kontrası tutarlar. Bazılan nekroze ve kistik alanlar içerir. Birlikte sella Tursikada ekspansiyon ve erozyona neden olurlar. Boyutları büyüdükçe çevreye yayılırlar. Çalışmamızda histopatolojik tanısı konmuş 25 hipofiz makroadenomun BT bulguları ve klinik verileri retrospektif olarak incelendi. Saptanan BT bulguları literatür verileri ile karşılaştırılarak sonuçlar tartışıldı.Item Erken membran rüptüründe antibiyotik proflaksisi(Uludağ Üniversitesi, 1989) Avas, Ahmet; Altınkaya, Nüvit; Fehmi, Nazmi; İlter, ÖzdemirErken membran rüptürü, (EMR) enfeksiyon gelişmesi nedeniyle önemli maternal ve neonatal morbidite ve mortalite nedenleri arasında sayılmaktadır. Literatürde EMR'de olası bir enfeksiyona karşı antibiyotik profilaksisi konusunda çelişkili görüşler mevcuttur. Bu nedenle çalışmamızda EMR'de antibiyotik profilaksisinin gerekliliği araştırılmıştır. EMR saptanan 10 preterm ve 10 term kadın kliniğimizde doğum öncesi ve sonrası izlendi. Kan ve servikal kültür olmadıktan sonra profilaklik ampisilin tedavisine başlandı ve postpattum 5. güne kadar devam edildi. Yenidoğanlara da kan ve gastrik aspirat kültürü alındıktan sonra 5 gün süreyle uygulandı. Olası bir enfeksiyona karşı annelerden doğum öncesi, yenidoğanlardan ise 1. ve 21. günlerde hematokrit, hemoglobin, beyaz küre, periferik yayma, serum IgG, IgM, IgA, C-reaktif protein, fibronektin ve asit- a1, glikoprotein düzeyleri için kan örnekleri alınarak değerlendirildi. Bir annede koryoamniyonit saptanırken, bebeklerde herhangi bir enfeksiyon bulgusu gözlenmedi. Tüm olgularda kan kültürü negatif bulundu. Çalışma sonuçlarımız, EMR'de enfeksiyon bulguları saptanmadıkça profilaktik antibiyotik uygulanmasının gerekli olmadığını göstermektedir.Item Kronik bronşit ve amfizemde alfa1-antitripsin eksikliği(Uludağ Üniversitesi, 1989) Yüksel, N. Eser Gürdal; Özyardımcı, Nihat; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı.Bu çalışmada alfa1-antitripsin ( a1-AT) eksikliğinin KOAH etyopatogenezindeki rolünü araştırmak amacıyla kronik bronşit ve amfizemli 65 olgu ve klinik olarak sağlıklı 47 kişinin serum a1-AT düzeyleri karşılaştırmalı olarak saptandı ve sonuçların literatür bulguları ile uygunluğu tartışıldı.Item Gastroparezis etyolojisi ve tanısı(Uludağ Üniversitesi, 1989) Kılıçturgay, Sadık; Korun, Nusret; Bilgel, Halil; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Genel Cerrahi Anabilim Dalı.Gastroparezis, midenin sadece yemek sonrası değil aynı zamanda açlık döneminde de aşırı derecede yavaş boşalması anlamına gelmektedir. Bundan dolayı gastrik işleme tabi tutulan sıvılar ile sindirilebilen ve sindirilemeyen katıların birikimi söz konusudur. Klinik olarak iştahsızlık, postprandial bulantı, gaz (şişkinlik), erken dolgunluk hissi kusma, epigastrik ağrı ve bezoar oluşumunu içeren bir semptom kompleksi bulunabilir. Sonunda sindirim sistemi (özellikle mide) düz kaslarının kontraksiyonu veya koordinasyonunu değiştiren oldukça geniş bir hastalık grubu gastroparezise yol açabilir. Gastroparezis düşünülen hastalarda ilk olarak konvansiyonel radyolojik veya endoskopik tetkikler yapılmalı, bunları radyonükleer tetkikler izlemelidir.Item Ultrasonografi ile tanı konulan bir superior mezenterik arter anevrizması olgusu(Uludağ Üniversitesi, 1989) Sivri, Zafer; Sadıkoğlu, M. Yurtkuran; Kılıç, Erol; Parlak, Müfit; Tuncel, Ercan; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Radyoloji Anabilim Dalı.Ultrasonografik olarak tanı konulan bir superior mezenterik arter anevrizması olgusu,çok seyrek görülmesi ve genellikle fatal seyirli komplikasyonlara yol açması nedeniyle, ilgili literatür gözden geçirilerek sunulmuştur.Item Büyük adrenal korteks tümörleri(Uludağ Üniversitesi, 1989) Tolunay, Şahsine; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Patoloji Anabilim Dalı.Kliniğimizde 1976 yılından bugüne kadar yalnızca iki tane adrenal korteks tümörü görülmüştür. Her ikisi de yaklaşık 12 cm. çapında olan bu tümörlerden birincisinin endokrin işlevi yoktur ve histolojik olarak benign görünüşlüdür. İkincisinin ise endokrin işlevi mevcuttur ve malignite özellikleri taşımaktadır. Ender görüldükleri için yayınlanan bu olguların klinik belirtileri ve histopatolojik özellikleri birbirleri ile ve kaynaklardaki bilgilerle karşılaştırılmıştı.Item Serebellar hemangioblastomalar (Radyolojik, cerrahi ve histopatolojik yönden incelenmesi)(Uludağ Üniversitesi, 1989) Oğul, Erhan; Bora, İbrahim; Korfalı, Ender; Cordan, Teoman; Zarifoğlu, Mehmet; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Nöroşirürji Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Nöroloji Anabilim Dalı.Serebellar Hemangioblastomalar santral sinir sisteminin sık görülmeyen neoplazileridir ve tüm intrakranial tümörlerin % 1.2-2'sini, posterior fossa tümörlerinin % 7.3-12'sini kapsarlar. Bu çalışmada 1977-1989 yılları arasında Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji ve Nöroşirürji klinikleri tarafından teşhis, tedavi ve 8 yıla kadar postoperatif takipleri yapılan 11 serebellar hemangioblastomalı hasta klinik, nöroradyolojik cerrahi ve histolojik özellikleri açısından tartışıldı.Item Yenidoğan konvülsiyonları: Etyolojisi, tipleri, başlama zamanı(Uludağ Üniversitesi, 1989) Eralp, Özgen; Çil, Ergün; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı.Ocak 1988 ile Ağustos 1989 tarihleri arasında kliniğimizde tedavi edilen 160 yenidoğan konvülsiyonlu olgu incelendi. Amacımız yenidoğan konvülsiyonunun etyolojisini klinik tiplerini ve etyoloji ile başlama zamanı arasındaki ilişkiyi saptamaktı. Olgulanmızda en sık görülen etken % 38 ile Hipoksik-İskemik Ensefalopati (HİE) idi. Bunu % 26 ile menenjit ve sepsis gibi enfeksiyonlar izliyordu. Klinik tipler içinde en sık subtle tip (% 40), ikinci olarak multifokal klonik tip(% 32) görülmekteydi. Tüm konvülsiyonların % 45'inin ilk iki gün içinde başladığı ve bunların da % 75'inde HİE'nin neden olduğu belirlendi. Enfeksiyonlara bağlı nöbetlerin % 75'inin· ise 4. günden sonra başladığı bulundu.Item Böbrekte leiomyosarkoma(Uludağ Üniversitesi, 1989) Yerci, Ömer; Erol, Oktan; Gücin, Zuhal; Tolunay, ŞahsineBöbrek sarkomları nadir görülen ve tüm malign böbrek tümörlerinin % 1-3 ünü oluşturan tümörlerdir. Leiomyosarkomlar ise böbrek sarkomları arasında en fazla görülenleridir. Tümörler genellikle 40 yaş üzerindeki kadınlarda bulunur. En sık rastlanan şikayetler, üst kadran ağrısı, üst kadranda ele gelen kitle, hematüri, kilo kaybı ve gastrointestinal yakınmalardır. Böbrek leiomyosarkomaları malignite dereceleri yüksek tümörlerdendir. Hastalarda tedaviye rağmen prognoz iyi değildir. Tümörlerin histolojik görünümleri fuziform şekilli, eozinofilik sitoplazmalı hücrelerin yaptıkları demet ve palizat yapılarında oluşur, Olgumuz 65 yaşında, sol böbreğinde tümoral kitlesi bulunan kadın hastadır.Item Dev lenfoid hamartom (Castleman hastalığı)(Uludağ Üniversitesi, 1989) Özkan, Hayati; Tolunay, Şahsine; Gözü, R. Oktay; Özer, Ziya G.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Göğüs Kalp Damar Cerrahisi Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Patoloji Anabilim Dalı.Dev lenfoid hamanom nadir görülen, benign, soliter lenfoid kitledir. Sıklıkla mediasten veya akciğer hilusunda yerleşir. Tümör mikroskopik yapısına göre "hiyalen vasküler tip" ve "plazma hücreli tip" olmak üzere ikiye ayrılır. Hiyalen vasküler tip benigndir, fakat plazma hücreli tip malignite kriterleri taşır. Bu yazıda sunulan 55 yaşındaki erkek olgunun akciğer grafisinde sol akciğer hilusunda 6 cm çapında kitle saptandı. Sol torakotomi yapıldı ve lenfoid yapıdaki kitle çıkarıldı. Dokunun mikroskopik incelemesinde hiyalen vasküler tip lenfoid hamanom saptandı.Item Erişkinde multiple juvenil polipozis(Uludağ Üniversitesi, 1989) Yerci, Ömer; Erol, Oktan; Tolunay, Şahsine; Gücin, Zuhal; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Patoloji Anabilim Dalı.Multiple juvenil polipozis çoğunlukla çocuklarda nadir olarakta erişkinlerde görülen iyi huylu tümörlerdir. Hastalarda rektal kanama, ishal ve karın ağrıları en fazla görülen şikayetlerdir. Poliplerin büyüklüğü 1 mm ile 3 cm arasında değişebilir. Büyük polipler saplı küçükler isei sesil oluşumlardır. Mikroskopik olarak bütün polipler birbirlerine benzer. Poliplerin yüzey epitelleri tek katlı olup stroma, bağ dokusundan oluşmuştur. Stromada popiller formasyon göstermeyen bazıları kistik genişlemeler yapmış gudde yapıları ile iltihabi hücre infiltrasyonu mevcuttur. Olgumuz 4 yaşında erkek hasta olup tam kolonu tutan 0.3-2 cm büyüklüklerde polipe oluşumlar mevcuttu. Bunların mikroskopik görünümleri ise juvenil poliplerle uyumludur.Item Hipoksik iskemik ensefalopati: Etyolojik ve klinik özellikler ve ölüm oranı ile ilişkileri(Uludağ Üniversitesi, 1989) Çil, Ergün; Eralp, Özgen; Gülen, Ahmet; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı.Hipoksik İskemik Ensefalopati (HİE) perinatal olaylara sekonder olarak meydana gelen ciddi ve çeşitli nonprogresif nörolojik belirtileri ifade eder. Ülkemizde perinatal bakımın özlenen seviyenin çok altında olması sebebiyle HİE'Ii olgulara çok sık rastlanmaktadır. Kliniğimizde Ocak 1988 ile Temmuz 1989 tarihleri arasında yatan 120 HİE'Ii olgu incelendi. Olguların, % 19'u prematür, % 13'ü SGA ve % 5'i postmatür idi. olgularımızda % 82 oranında perinatal, % 18 oranıda prenatal risk faktör mevcuttu. En sık görülen klinik bulgular, yenidoğan reflekslerinde zayıflama, solunum problemleri ve kas tonusu değişiklikleri idi. Olguların % 57'sinde konvülsiyon görülmüş ve bunların % 90'ında konvülsiyonlar postnatal 0-2 gün içinde başlamıştı. Ölüm oranı % 52, şifa % 43 ve belirgin şekelle taburcu olanların oranı ise % 5 olarak bulundu. Doğumda resüsitasyon gereksinimi, postnatal 24 saatten sonra getirilme, hipoglisemi ve/veya elektrolit bozuklukları ve tonus değişikliklerinin bulunuşu ile ölüm oranı arasında anlamlı bir ilişki saptanmıştır.Item Beyin felçli olgular: Etyoloji, epidemiyoloji ve klinik özellikleri(Uludağ Üniversitesi, 1989) Dengiz, Orhan; Çil, Ergün; Eralp, Özgen; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı.Bursa ve çevresinde oturan ve pediatrik nöroloji polikliniğine gelen 120 beyin felçli olgu incelendi. Olguların % 62.5'u erkek ve erkek/kız oranı 1.66/1 bulundu. Etyolojilerinin % 62 perinatal, % 33 prenatal, % 5 postnatal orijinli olduğu saptandı. Olguların % 25'i prematare, % 20'si düşük doğum ağırlıklı idi. Ortalama yaşlan 3.5 - 3.2 yıl tanı konma yaşlan 15.2 + 14 ay bulundu. Klinik olarak % 44'ü spastik kuadriplejik, % 17'si spastik hemiptejik ve % 17'si atonik diplejik idi. Spastik kuadriplejik olguların termde, spastik diplejik olguların preterm doğanlarda sık olduğu görüldü. Tanının geç konması nedeniyle % 60 oranında kontraktür ve deformite saptandı.