Sosyal Bilimler Doktora Tezleri / PhD Dissertations
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/27
Browse
Browsing by Department "Arkeoloji Ana Bilim Dalı"
Now showing 1 - 9 of 9
- Results Per Page
- Sort Options
Item Anadolu’da Apollon kehanet merkezleri ve objeleri(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2023-06-20) Hardal, Efdal; Şahin, Derya; Sosyal Bilimler Enstitüsü; Arkeoloji Ana Bilim Dalı; Arkeoloji Bilim Dalı; 0000-0002-5920-6172Apollon tapınaklarının ve kehanet merkezlerinin kökeni, gelişimi ve yayılımı bütüncül bir yaklaşım olmaksızın incelenemez. Kehanete ve kâhinlere dair olan esasların bölgesel bir bakış açısı ile değerlendirilmeleri Arkeoloji Bilim Dalı’nın temel gereksinimidir. Çünkü materyallerin ve yapıların bulundukları çevresel etkenlerle birlikte ele alınmaları gerekir. Anadolu’da bulunan Apollon kehanet merkezleri, aynı bölgede etkileşim içerisinde olduğu Yunanistan ana karası ve Ege Adaları’nda bulunan kehanet merkezleri ile birlikte bir arada düşünülmelidir. Bu amaçla TÜBİTAK’a 2214-A Yurt Dışı Doktora Sırası Araştırma Burs Programı kapsamında “Yunanistan Ana Karası ve Ege Adalarında Bulunan Birincil Kehanet Merkezleri ve Objelerinin Yerinde Arkeolojik ve İkonografik Açıdan İncelenmesi” başlıklı proje başvurusunda bulunulmuş ve kazanılmıştır. Proje kapsamında 12 ay süreyle Yunanistan’da ikamet edilmiş ve ihtiyaç duyulan tüm yerinde gözlemler ve kütüphane çalışmaları gerçekleştirilmiştir .Doktora tezine konu çalışmaların neticesinde varılan sonuç; Anadolu, Ege Adaları ve Yunanistan ana karasındaki Apollon kehanet merkezlerinin ortak bir kökene işaret ettiğidir. Ana Tanrıça kültüne dayanan bu kökenin merkezi Anadolu olmalıdır. Ayrıca Apollon kehanet ocağı kültünün var olduğu her Apollon tapınağının aynı zamanda bir kehanet merkezi olduğu kanaatine varılmıştır. Bunun sebebi omphalos, skeptron ve meşe ağacı kültünün temelinde yer alan Zeus kültüdür.Item Anadolu'da bulunan geç antik çağ mezar tipleri ve dini mimari ile olan ilişkileri(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2020-04-20) Bilir, Güzin; Şahin, Derya; Sosyal Bilimler Enstitüsü; Arkeoloji Ana Bilim Dalı; Arkeoloji Bilim Dalıİlkçağ ve Orta Çağ arasındaki geçişin sağlandığı ara dönem olarak tanımlanan Geç Antik Çağ, 20. yüzyıldan itibaren tarih literatüründe yerini almıştır. Geç Antik Çağ, Roma İmparatorluğu'nda dinî ve siyasî olarak önemli değişimlerin yaşandığı yıllara tekabül etmektedir. Sınırları batıda İspanya, doğuda ise Hazar Denizi'ne kadar genişleyen imparatorluk bu çağda ikiye ayrılmış, yeni bir din olan Hristiyanlık resmî din ilan edilmiştir. Böylece Doğu Roma İmparatorluğu ve Batı Roma İmparatorluğu olarak ikiye ayrılan imparatorlukta politeizmden monoteizme geçiş yaşanmıştır. Anadolu toprakları, Doğu Roma İmparatorluğu'nun büyük bir kısmını oluşturması ve imparatorluğun başkentini de içinde barındırmasından dolayı Geç Antik Çağ'da imparatorluğun merkezî coğrafyası konumunda olmuştur. 1. ve 2. yüzyıllarda ortaya çıkan ve zaman içerisinde Anadolu topraklarında cemaatleşerek yayılım gösteren Hristiyanlıkta, 3 yüzyıl boyunca misyonerlik hareketleriyle tüm imparatorluğa yayılmıştır. 4. yüzyıldaki Hristiyanlığın resmi din ilan edilmesiyle, pagan dinden tek tanrılı inanca geçen toplum, eski alışkanlıklarından hemen kopamamış, devam eden ortalama 3 yüzyıl boyunca eski alışkanlıklarını Hristiyanlaştırarak sürdürmüştür. Ölümün kutsallaştığı bu yeni din anlayışı, insanlarının ölüm anlayışını etkilemiştir. Bu etkiler, ölü gömme ve cenaze hazırlıklarında çok fazla görülmemesine rağmen mezarlık tercihlerinde bu anlayışının var olduğu aşikardır.Item The ancient South Marmara harbors(Uludağ Üniversitesi, 2015-08-18) Gündüz, Serkan; Şahin, Mustafa; Seifert, Martina; Sosyal Bilimler Enstitüsü; Arkeoloji Ana Bilim Dalı; Arkeoloji Bilim DalıAnadolu, bin yıllar boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapmış, birçok kültürü, birçok dili bünyesinde barındırmış, prehistorik dönemlerden günümüze insanlara yurt olmuş toprak parçasıdır. XIX. yüzyılın başlarından itibaren Batılı arkeologların ilgisini çeken bu topraklar, XX. yüzyılın ortaları ile Sualtı Arkeologlarının ilgisini çekmeye başlamıştır. Özellikle sualtı araştırmaları Anadolu’nun güney ve batı kıyılarında yoğunlaşmıştır. Marmara Denizi’nde Marmara Adası etrafında, Küçükçekmece Gölü’nde sualtı araştırmaları yapılırken, Güney Marmara kıyılarında sadece 2008 yılında Kyzikos (Erdek)’te sualtı çalışmaları gerçekleştirilmiştir. Marmara Denizi, özellikle günümüzden 7100 yıl önce Ege ve Karadeniz ile birleşmesinden sonra önemini arttırmıştır. Bu tarihten sonra, Karadeniz’in kuzeyindeki medeniyetler ile Akdeniz medeniyetleri arasında bir köprü vazifesi görmüştür. Neolitik dönemden itibaren çevresinde yaşam izleri tespit edilen Marmara Denizi, özellikle kolonizasyon hareketlerinden sonra bir çok kente ev sahipliği yapmıştır. Çanakkale Boğazı üzerinden Marmara Denizi’ne giren Akdeniz medeniyetleri Marmara Denizi kıyılarında koloni kentleri kurmuşlardır. Marmara Denizi’nin güney kıyıları uzun yıllar araştırmacıların dikkatini çekmeyi beklemiştir. Anadolu topraklarının diğer bölümleri ile karşılaştırıldığında, Güney Marmara kıyılarının ne kadar boşlandığı daha net anlaşılmaktadır. Bu sebep ile, bu çalışmanın alanı olarak Güney Marmara bölgesinin antik limanları seçilmiştir. Güney Marmara kıyılarında dört farklı ilin (Çanakkale, Balıkesir, Bursa, Yalova) sınırları mevcuttur. Bakanlık her çalışma döneminde bir il için çalışma izni vermektedir. Bir dönemde bir ilin kıyı şeridinin araştırılması imkansız olduğu için çalışmamız yalnızca Bursa il sınırları içerisindeki antik limanlar ile sınırlandırılmıştır. Marmara Denizi’ndeki 135 kilometrelik Bursa kıyılarının yanı sıra İznik ve Uluabat göllerinin kıyıları da taranmıştır. Çalışmalarımıza başlamadan önce tüm antik kaynaklar, geç dönem seyyahları ve modern araştırmacılardan bölge ile ilgili bilgiler derlenmiştir. Strabon, Herodotos, PseudoSkylaks, Apollonius Rhodius, Xenephon, Yaşlı Plinius, Dio Chysostum, Claudius Ptolemy, Stephanos Byzantinos, Pomponius Mela ve Gaius Plinius Caecilius Secundus gibi bölge hakkında bilgi veren antik yazarlar incelenmiştir. Ayrıca, Seyyid Muradi, İbn Battuta, Polonya’lı Simeon, Evliya Çelebi, Jean Thevenot, Richard Pockocke ve Charles Texier gibi seyyahların bölge limanları ve liman kentleri üzerlerine yazdığı bilgiler toplanmış ve araştırmalar esnasında yol gösterici olarak göz önünde tutulmuştur. Tüm bu kaynaklarda, özellikle kıyı kentleri ve liman yapıları üzerinde durulmuştur. Özellikle deniz ticaretinin başladığı dönemlerden itibaren, antik limanlar kent bölünmesi içinde en önemli noktalar konumuna gelmişlerdir. Ticaretin kentte başladığı ilk yer olmaları nedeni ile yaşamın direkt içinde olmuşlardır. Limanlar, gemilerin barınmalarına, yük alıp boşaltmalarına, yolcu indirip bindirmelerine yarayan doğal veya yapay sığınaklardır. Kente gelen tüccarların ilk ve son gördükleri yer limanlardır. Fakat, bu kadar önemli bir konumda olmalarına rağmen, araştırmacılar tarafından hak ettiği önemi yıllar boyunca görmemişlerdir. Bugüne kadar Anadolu kıyılarında limanlar üzerine yapılan çalışmaların sayısı bunu göstermektedir. Çalışma konumuz olan Bursa ili kıyılarında bugüne kadar yapılmış bir çalışma bulunmamaktadır. İnsan elinden çıkmış olan bilinen en eski su taşıtı M.Ö. 6000 yıllarına tarihlenirken, bilinen en eski liman yapısı M.Ö. 3000’lere tarihlenmektedir. İnsanoğlunun artan ihtiyaçları doğrultusunda kullandıkları su taşıtlarının ebatlarının büyümesi neticesinde yerleşimlerde deniz taşıtlarını koruyacak güvenli alanlara ihtiyaç doğmuştur. Gemilerin karaya çekilemeyecek boyuta gelmelerinden ve sualtında inşa fırsatı veren hidrolik çimentonun kullanılması ile liman yapıları karşımıza çıkmaya başlamıştır. Limanlar, kentlerin kuruldukları yerlere göre farklı şekillerde inşa edilmişlerdir. Bulundukları yere göre ve işlevlerine göre limanları iki ayrı başlık altında gruplamak mümkündür. Bulundukları yere göre, Deniz Limanları ve Tatlı Su Limanları olarak adlandırılmışlardır. Deniz Limanları ise yine kendi içinde, kıyı şeridinin farklılık göstermesi nedeni ile doğal veya yapay limanlar olarak ikiye ayrılırlar. Göl, nehir gibi tatlı suların kıyı şeritlerinin düz olması nedeniyle bilinen tüm tatlı su limanları yapaydır. Bir limanın yapay veya doğal liman olmasını belirleyen faktör liman havzasının inşa şeklidir. Doğal limanlar, koylarda inşa edildiği için liman olarak koyun su havzası kullanılmıştır. Yapay limanlarda ise, su havzası dalgakıran veya mendirekler yardımı ile yapılmaktadır. Ayrıca antik limanlar fonksiyonlarına göre askeri limanlar, ticari limanlar ve özel limanlar olarak üç başlık altında toplamak mümkündür. Dünya üzerindeki liman araştırmaları XX. yüzyılın başlarında başlamıştır. Anadolu kıyılarında ilk araştırmalar ise 1960’dan sonra başlamaktadır. Anadolu kıyılarında bugüne kadar Phaselis, Limantepe, Myndos, Kyzikos ve Küçükçekmece göllerinde gerçekleştirilmiştir. Fakat son 20 yıl içerisinde üniversitelerde yüksek lisans ve doktora seviyelerinde liman araştırmalarının yapılması gelecek için umut vaat edicidir. Bursa kıyıları, Anadolu toprakları gibi birçok medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Antik kaynaklardan bildiğimiz kadarı ile bölgede oturan en eski medeniye Bebrklerdir. Bölgede genel olarak yaşayan halk Trak kökenli halklardır. Mysialılar, Frigyalılar ve Bithynialılar arasında bölgede bir hakimiyet savaşı söz konusudur. Kimi zaman Bursa kıyı şeridi Mysialıların kontrolüne geçerken, kimi zaman Bithynialılar kontrolünde olmuştur. Kimi antik kaynağa göre Kios (Gemlik) Mysia kenti iken, kimine göre Phygia, kimine göre ise Bithynia topraklarındadır. Persler M.Ö. 547 yılında Lidya Krallığı’nı yok edince bölgeye hakim olmuşlardır. Perslerin tüm Anadolu’da uzun yıllar hakimiyetlerinden söz etmek mümkündür. Fakat, M.Ö. V. yüzyılın ortasından sonra Bursa kıyıları da dahil olmak üzere, Marmara Denizi’nin güney kıyılarında Yunanlıların hakim olduğu bilinmektedir. Büyük İskender’in M.Ö. 333 yılında Anadolu’ya girmesi ile Perslerin Anadolu’daki hakimiyetleri yok olmuştur. İskender, Bithynia üzerine saldırı yapsa da, burası ile fazla ilgilenmeyerek Anadolu içlerine yürüyüşüne devam etmiştir. M.Ö. 202 yılına kadar Bursa ilindeki Kios, Myrleia gibi önemli yerleşimler bu dönemde kent devletleri statüsünde gözükmektedir. M.Ö. 202 yılında Prusias tarafından yeniden inşa edilen şehirler Bithynia Krallığı hakimiyetine girmişlerdir. M.Ö. 75/74 yılında Bithynia toprakları miras yolu ile Roma İmparatorluğu’na devredilmiştir. Bu dönemde Mithradates ile Pompeius arasında bölge için önemli mücadeleler olmuştur. Bursa kıyılarında kısa bir süre Mithradates’in egemenliği söz konusu olsa da, M.Ö. 63 yılından sonra ise Roma İmparatorluğu hakimiyetindedir. M.S. 395 yılında Roma İmparatorluğu’nun ikiye bölünmesinden sonra Bursa ili kıyılarındaki yerleşimlerde Doğu Roma İmparatorluğu hakimiyetine girmişlerdir. Uzun yıllar Bizans (Doğu Roma) İmparatorluğu hakimiyetinde kalan kıyı şeridi yerleşimleri, M.S. 1320’den sonra Osmanlı İmparatorluğu hakimiyetine girmişlerdir. Kolonizasyon hareketleri sonrası Marmara Denizi’nde ticari bir hareketlilik söz konusu olmuştur. Çanakkale Boğazı üzerinden Marmara Denizi’ne giren halklar yeni koloni kentleri kurmuşlardır. Bu kurulan kentler ve siyasi olaylar hakkındaki bilgiler deniz ticaret rotalarını çizmemize yardımcı olmuştur. Antik dönemde denizciler istedikleri zaman sefer yapamıyorlardı. M.S. IV. yüzyılın sonlarında yaşamış olan antik yazar Vagetius denizcilerin sefer takvimi hakkında bilgi vermektedir. Vagetius’a göre Antik Dönem denizciliği için meteoroloji ve hakim rüzgarlar oldukça önemlidir. Gemilerin sefer yapmalarına uygun belirli tarihler mevcuttur. Denizin şiddeti ve durumu tüm yıl sefer yapılmasına imkan sağlamamaktadır. 27 Mayıs’tan 14 Eylül’e kadar sefer yapmak güvenli iken, bu tarihten itibaren yaklaşık 11 Kasım tarihlerine kadar sefer için hava şartları ve denizler şüpheli ve tehlikelidir. 11 Kasım’dan 10 Mart’a kadar ise denizlerin tamamen sefere uygun olmadığından bahsetmektedir. Denizciler, uygun hava şartları için sefer mevsimini beklemek zorundaydılar. M.S. XVII. yüzyılda da Vagetius’un verdiği tarihler sefer için geçerliliğini korumaktadır. 1775-1776 yılındaki Seyir Defteri’nde Osmanlı gemilerinin Nisan – Kasım ayları arasında sefer yaptığı anlaşılmaktadır. Vagetius’un bahsettiği tarihlerden günümüze yaklaşık 1500 yıl geçmesine ve gelişen gemi teknolojilerine rağmen, Marmara Denizi’nde Mudanya – İstanbul seferini yapan gemiler hava şartları nedeni ile en çok Kasım - Mart aylarında iptal edilmektedir. M.S. IV. yüzyıl ile M.Ö. VII. yüzyıl arasında coğrafyada ve iklim kuşaklarında çok fazla değişiklik olmadığına göre, Vagetius’un vermiş olduğu dönemlerin VII. yüzyıldan itibaren geçerli olduğunu düşünmek yanlış olmayacaktır. Antik kaynaklara göre, kurulan ilk koloni kentleri Marmara Denizi’nin güney kıyılarında kurulmuştur. M.Ö. 756 yılında Kyzikos, M.Ö. 709 yılında Parion, M.Ö. 712 yılında Astacus, Marmara Denizi’ndeki koloni kentlerinin ilk öncüleridir. Kios’un kuruluşu ise M.Ö. 627 yılına tarihlenmektedir. Marmara Denizi’nin kuzey kıyılarında yer alan, Chalkedon M.Ö. 685’te, Selymbria M.Ö. 668’den önce, Byzantium M.Ö. 668’te, Perinthos M.Ö. 602’de, Thracia Chersonesus (Gelibolu) M.Ö. 561’de kolonileştirilmişlerdir. Marmara Denizi’ndeki kolonizasyon hareketlerine baktığımızda Çanakkale Boğazı’ndan Marmara Denizi’ne girildikten sonra en erken koloni kentlerinin Marmara’nın güney kıyılarında kurulduğu görülmüştür. Bu da güney kıyılarında bir ticaretin olduğunu kabul etmemize nedendir. M.Ö. V. yüzyılda dönemin önemli deniz gücü Atina liderliğinde, Perslere karşı ortak mücadele etmek amacı ile Delos Birliği kurulmuştur. Birliğin ilk işi Çanakkale Boğazı’nı ve Marmara kıyılarını Perslerden temizlemek olmuştur. M.Ö. V. Yüzyıldaki deniz ticareti ile ilgili elimizdeki en önemli arkeolojik verilerin başında Atina Vergi Listeleri gelmektedir. Bu listelerde Attika-Delos Deniz Birliği’ne vergi veren kentler ve vergi oranları gözükmektedir. Buna göre Marmara Denizi kıyısında vergi veren birçok kentin adı ile karşılaşmaktayız. Bu kentlerden bazılarının vergi oranları da gözükmektedir. Bu listelere göre, Marmara Denizi’nin güney kıyılarında kurulmuş olan Parion 1 talent, Procennesos 3 talent, Kyzikos 9 talent, Kios 1000 drahmi, Astacus 1 talent 300 drahmi vergi verir iken, kuzey kıyılarındaki Perinthos 10 talent, Selymbria 6 talent, Byzantium 15 talent, Chalcedon 7 talent vergi vermektedir. Vergi oranlarının şehirlerin ekonomik durumu ile doğru orantılı olduğu düşünülürse, M.Ö. V. yüzyılda kuzey kıyılardaki kentlerin güney kıyılarındaki kentlerden daha zengin olduğunu ortaya koymaktadır. Bu gelişmiş ekonomi bize dönemin deniz ticaret rotalarını da vermektedir. Marmara Denizi’nin ticaret rotaları M.Ö. VIII. yüzyıl içerisinde güney kıyılarında daha aktif iken, M.Ö. V. yüzyıl ile birlikte ana ticaret rotası kuzey kıyılarına kaymıştır. Bu dönemde, Marmara Denizi’nin hakimiyeti tamamen Perslerin elinde gözükmektedir. Bu dönem Persler ile Yunanlıların büyük mücadeleleri vardır. Marmara Denizi’nin bir Pers gölü haline gelmesi nedeni ile Pers satraplığına bağlı tüm kıyılarda özgürce bir dolaşımdan söz etmek olasıdır. M.Ö.V. yüzyılın ortasından sonra Marmara Denizi de dahil olmak üzere Ege Denizi kıyılarında Attika Delos Deniz Birliği’nin etkisi gözükmektedir. Fakat Anadolu’daki Pers varlığı Marmara Denizi’ndeki ticaret yollarını güney kıyılarından uzak tutmuş olmalıdır. M.Ö. IV. yüzyılın sonlarında özellikle Kios’un bastırdığı altın sikkeleri kentin ekonomisinin iyiliğine işaret etmektedir. Bu da, Bursa ili topraklarındaki kentlerinde bu dönemde ticaret yolları üzerinde bulunduğunu göstermektedir. Roma Dönemi’nde tüm Marmara Denizi kıyıları Roma İmparatorluğu güvencesi altına alınmıştır. Kuzeyde Perinthos, bölgenin en önemli limanı ve Via Egnatia yolunun başlangıç noktasıdır. Ayrıca kent, Roma ordularının geçiş istasyonu ve toplanma noktası olarak oldukça önemli bir konumda bulunmaktadır. Roma dönemi kentlerine ve bölgedeki siyasi olaylara göz attığımızda Marmara’nın güney kıyıları çok daha problemlidir. Özellikle Mitridates VI’nın Bithynia kıyılarında Romalılara üstünlük kurması ve Nikaia (İznik), Mryleia (Mudanya) ve Kios (Gemlik) gibi kıyı kentlerini ele geçirmesi nedeni ile bu bölge Romalılar için ticarete elverişsiz duruma gelmiştir. M.Ö. 74 yılında Bithynia topaklarının vasiyet yolu ile Roma İmparatorluğuna bağlanmış ve M.Ö. I. yüzyılın ikinci yarısında Apameia, “Colonia Iulia Concordia Apamea” ismi ile bir Roma kolonisi olmuştur. Güney kıyıları da güvenlik altına alındıktan sonra tüm Marmara Denizi kıyıları ticarete elverişli duruma gelmiş olmalıdır. Perinthos’ta bulunan ve M.S. III. Yüzyıla tarihlenen bir yazıt Roma döneminde Perinthos ile Apameia’nın iyi ilişkiler içinde olduğunu, hatta Perinthos’ta “Apameia’yı Sevenler Cemiyeti” olduğunu göstermektedir. Bu dönemde bütün Marmara Denizi sınırları içerisinde bir ticaretin olduğu görülmektedir. Ayrıca Romalıların Marmara Denizi’nin iki yanında birer koloni kurması ve bu kolonilerin irtibatta olmaları bir tesadüf olmamalıdır. Perinthos’un Via Egnatia ile Roma ve Trakya kentlerine bağlandığı gibi, Colonia Iulia Concordia Apameia’nın da Anadolu içleri ile Prusa üzerinden bağlantısı vardır. Tüm bu veriler ışığında, M.Ö. 6000’lerde insanoğlu Marmara Denizi’ni besin sağlama amacı ile kullanmaya başlamıştır. M.Ö. VIII. yüzyıl ile birlikte Marmara Denizi deniz ticaretinde ismini duyurmuştur. Arkaik, Klasik, Helenistik, Roma, Bizans ve Osmanlı dönemleri boyunca siyasi etkiler nedeni ile farklı deniz rotaları oluşmuştur. Her dönemde, değişen deniz rotaları kentlerin gelişmelerini etkilemiştir. Marmara Denizi deniz rotası üzerindeki kentler, gelişmeye sürekli devam etmiştir. Perinthos Antik Kenti ile Via Egnatia örneğinde olduğu gibi, limanlar bir yol ağı ile iç bölgelere ulaşıma sahip olmalıdırlar. Bu nedenle bölgede yol ağları üzerine de bir çalışma gerçekleştirilmiştir. Liman kentleri ile iç bölgeleri bağlayan yollar tespit edilmeye çalışılmıştır. Antik kaynaklardan bildiğimiz Prusa – Apameia bağlantısına ait arkeolojik bir veri ile karşılaşılmamıştır. Fakat yazıtlar ışığında Nicaea’dan Kios’a ulaşan bir yolun varlığı bilinmektedir. Bursa ili kıyıları kıyı yapısı, kayaç ve toprak yapısı ile antik kentlerin konumları karşılaştırılmıştır. Bu karşılaştırma sonucunda kıyı şeridi, kayaç ve toprak yapısı ile antik kentlerin konumları arasında bir bağlantı bulunamamıştır. Tarım toprakları haritası incelendiğinde ise, tüm önemli antik kentlerin (Myrleia, Kios, Daskyleion ad Mare) günümüzde zeytin dikim alanlarında kurulduğu ve verimli topraklara sahip olduğu anlaşılmıştır. Plakia Antik Kenti’nin konumu bazı antik kaynaklar tarafından verilse de, yeri hakkında soru işaretleri mevcuttur. Kent hakkında bilinenler, Rhyndakos Nehri’nin batısında, Pelasg kolonisi ve kıyı yerleşmesi olmasıdır. Yaptığımız araştırmalar esnasında, Kurşunlu/Karacabey’de sualtında oldukça tahrip edilmiş dalgakıran yapısı ile karşılaşılmıştır. Araştırma sahamızın başladığı alandan itibaren Rhyndakos Nehri’ne kadar tespit edilen tek liman kalıntısı burasıdır. Liman’ın üst kısmında bulunan manastır ve mimari parçalar bölgenin tarihini çok daha eskiye götürmektedir. Tespit ettiğimiz limanın, erken dönemlerde Plakia halkı tarafından kullanılan bir liman, Geç Antik Çağ’da ise Manastır Limanı olarak görev yaptığı düşünülmektedir. Burasının kesin olarak Plakia Antik Kenti’ne ait bir liman demek için en azından yazıtlar ile desteklenmesi gerekmektedir. Bu nedenle, bölgede başka bir liman kalıntısı bulunmamasından dolayı burasını Plakia Antik Kenti’nin limanı olarak tanımlamak uygun görülmüştür. Liman, iki dalgakıran yardımı oluşturulmuş, yapay deniz limanıdır. Dalgakıranlar iri düzensiz taşların yığılması ile meydana getirilmiştir. Daskyleion ad Mare ile Eşkel Limanı eşleştirilmesi XX. yüzyılın başlarında yapılmıştır. Bu nedenle, kentin limanını aramaya yönelik çalışmalar yapılmıştır. Eski fotoğraflardan kentin limanı tespit edilmiş, modern yapılaşmanın dalgakıran ve liman üzerindeki tahribatı belgelenmiştir. Kentin bir tek limanı olduğu ve bunun da koyun içinde inşa edildiği anlaşılmıştır. Dalgakıranı iri, düzensiz taşların yığması ile meydana getirilmiştir. Ketendere’nin gerek konumu, gerekse buluntuları nedeni ile bir kent olarak algılanmaması gerektiği anlaşılmıştır. Ketendere deresinin batı kısmında iri düzensiz taşların yığılması ile meydana getirilmiş bir dalgakıran yapısı tespit edilmiştir. Antik limanlar ve tatlı su kaynaklarının bağlantısı göz önüne alınarak burasının çok küçük deniz taşıtları için kullanıldığı ve Caesarea Germanica kentine ait olması gerektiği görüşü bildirilmiştir. Kapanca Limanı’nda yapılan çalışmalarda 2 adet dalgakıran yapısı tespit edilmiştir. Bu dalgakıranların, iri düzensiz taşların yığılması işe meydana getirildiği anlaşılmıştır. Yüzyıllardır yeri tartışma konusu olan Caesarea Germanica Antik Kenti ile Kapanca Limanı’nın ortak yönleri gösterilerek, burasının Caesarea Germanica olması gerektiği ifade edilmiştir. Trilye kıyılarında yapılan araştırmalar neticesinde ne yazık ki antik döneme tarihleyebileceğimiz hiç bir liman yapısı ile karşılaşılmamıştır. Trilye kıyı şeridindeki modern yapılaşma ve liman tahribatın en büyük sorumlularıdır. Trilye’de yapılmış olan çalışmalar incelendiğinde, burasının bir yerleşim yerinden çok bir kült olanı olarak algılanması gerektiği anlaşılmıştır. Mudanya sınırlarında yaptığımız araştırmalar daha önceden yeri tespit edilmiş olan akropol çevresinde yoğunlaştırılmıştır. Roma Dönemi’nden itibaren Bursa için çok önemli bir liman şehri olan Mudanya’da kıyı şeridinde antik döneme tarihlenebilecek herhangi bir liman kalıntısı tespit edilememiştir. Eşkel, Trilye gibi Mudanya kıyı şeridinin de yoğun olarak doldurulduğu ve yapılaşmaya gidildiği anlaşılmıştır. 1860’lı yıllarda kıyı şeridinde sözü edilen dalgakıran yapılarının bu yapılaşma nedeni yok olduğu tespit edilmiştir. Mudanya – Gemlik arasındaki araştırmalar neticesinde Sırakayalar Mevkii’nde liman yapısı tespit edilmiştir. Dalgakıranlar iri düzensiz taşların dizilmesi ile meydana gelmiştir. Limanın fonksiyonunu anlamak için çevrede yaptığımız araştırmalarda limanın yamaçlarındaki tepe üzerinde yol yapımı ve taş ocağı nedeni ile yoğun tahribatın olduğu gözlenmiştir. Hangi kente ait olduğunu tespit etmek için yaptığımız araştırmalarda, ismi bilinen fakat yeri hakkında soru işaretleri olan Bryllion Antik Kenti ile ortak noktaları tespit edilmiştir. Bu limanın yaklaşık olarak üç kilometre iç kısmında bulunan Gündoğdu’da bulunan antik kent ile bağlantısının olduğu anlaşılmıştır. Bazı bilimadamlarının Paladari olarak isimlendirdiği kentin erken dönemleri hakkında hiçbir bilgi yoktur. Antik yazarlardan bölgede olması muhtemel kentler araştırılmış ve eşlenen tek yerleşim ile filolojik eşleştirilme yapılmaya çalışılmıştır. Tüm veriler göz önünde tutulduğunda Gündoğdu’daki antik kentin Bryllion, limanın arkasındaki tepe üzerinde de Bryllion’un epineonu olan Tereia’nın bulunması gerektiği düşünülmüştür. Bu nedenle kayıp kent Bryllion ile Gündoğdu yakınındaki Çiftekayalar’ın aynı yer olduğu ifade edilmiştir. Özellikle M.S. X. yüzyıldan sonra bölge için önemli bir gemi üretim merkezi olarak bilinen Gemlik’te yapılan araştırmalar neticesinde antik döneme tarihlenebilecek herhangi bir liman veya tersane yapısı ile karşılaşılmamıştır. Kıyı şeridinin tamamen dolduğu ve yeniden yapılaşmanın olduğu anlaşılmıştır. İznik Gölü’nde yapılan araştırmalar esnasında dört farklı noktada iskele kazıkları tespit edilmiştir. Bu kazıkların yerleri ile, bölgede yerleri tahmin edilen antik kentler karşılaştırıldığında birebir örtüşme söz konusudur. Ahşapların tatlı sularda binyıllar boyunca bozulmadan kalabildiği bilinmektedir. Bodrum, Myndos, Antalya, Plakia, Eşkel, Gemlik örneklerinden de bildiğimiz gibi limanların olduğu yerler binyıllar boyunca aynı işlevde yaşamlarını sürdürmüşlerdir. Bu durum göllerde de söz konusu olmalıdır. İznik kenti çevresinde yaptığımız araştırmalarda dalgakıran benzeri bir yapı ile karşılaşılmamıştır. Kentin göl kısmında yoğun dolgu bulunmaktadır. Göl Kapı önünde tespit edilen kazıklar muhtemelen antik kentin iskelesini işaret ediyor olmalıdır. Yüzyıllar boyunca aynı mevki, eskiyen ahşapların yenilenmesi ile kullanılmış olmalıdır. Uluabat Gölü’nde yaptığımız çalışmaların sonuçları İznik Gölü’nde yaptığımız çalışmaların sonuçları ile benzerlik göstermektedir. Her iki gölde de dalgakıran veya mendirek yapısına rastlanmamıştır. Gölyazı (Apollonia ad Rhydakos)’ta yaptığımız çalışmalar neticesinde insitu şeklinde bulunan bağlama taşı limanın tam yerini bize göstermektedir. Bağlama taşı gölden yaklaşık 16 metre içeride bulunmaktadır. Aradan geçen yol ile, olması muhtemel kalıntılar tahrip edilmiştir. Antik kaynaklardan Miletopolitis Gölü kıyısında kurulduğunu bildiğimiz Miletopolis kenti günümüzde tamamen karasal bir alandadır. En yakın göl Uluabat Gölü olup, arasındaki mesafe kuş uçuşu 20 kilometredir. Strabon’un bahsettiği gölü bulmak için çevre topografyası ve coğrafyası üzerine yapılan araştırmalar ile kuruyan gölün sınırları tespit edilmiştir. Müze Müdürlüğü’nün yaptırdığı kazılar neticesinde ortaya çıkan yapılar ve topografya ışığında limanın nerede olması gerektiği açıklanmıştır. Rhyndakos Nehri’nin Uluabat Gölü ve Marmara Denizi arasında kalan kısımdaki çalışmalarda herhangi bir liman yapısı bulunamamıştır. Buradaki çalışmalarda orta boyda balıkçı teknelerinin bile günümüzde bu nehirde yolculuk ettiği ve kıyıda herhangi bir liman yapısına gereksinim duymadan demirleyebildiği anlaşılmıştır. Bu alandaki çalışmalara, herhangi bir buluntu olmaması nedeni ile ayrı bir başlık açılmamıştır. Kıyı şeridindeki ve göllerdeki çalışmalar göstermiştir ki, Bursa il sınırlarında tespit edilen tüm deniz limanlarında dalgakıranlar iri, düzensiz taşlar yardımı inşa edilmiştir. Tatlı sularda ise, herhangi bir dalgakıran yapısı ile karşılaşılmamaktadır. Tatlı sularda liman için ekstra yapılaşma gerekmemektedir. 135 kilometrelik kıyı şeridinde üç adet dalgakıran yapısı tespit edilmiştir. Eşkel, Trilye, Mudanya, ve Gemlik gibi halen yaşamın sürdüğü yerleşim yerlerinde limanların tahrip ve yok edildiği anlaşılmıştır. Kıyı şeridinin düz olması nedeni ile doğal liman hiç yoktur. Tespit edilen limanların hepsi yapay deniz limanıdır. M.Ö. VII. yüzyıldan itibaren deniz ticaretinde aktif olan Marmara Denizi kıyılarındaki limanları tarihlemek için yeterli veri mevcut değildir. Dalgakıranların yapım şeklinden tarihleme yapılamamaktadır. Fakat buluntular ışığında; Plakia Antik Kenti M.Ö. IV. yüzyıl; Daskyleion ad Mare M.Ö. IV. yüzyıl; Caesarea Germanica M.S. I. yüzyıl; Apameia/Myrleia M.Ö. IV. yüzyıl; Bryllion ve Kios M.Ö. V. yüzyıl’a tarihlendirilmektedirler. Plakia – Daskyleion ad Mare arasındaki mesafe 33 kilometre; Daskyleion ad Mare – Caesarea Germanica arası 5 km; Caesarea Germanica – Apamia/Myrleia arası 14 km; Apameia/Myrleia – Bryllion arası 9 km ve Bryllion – arası 17 kilometredir. Aralarındaki mesafeler bakımından bir ortaklık gözükmemektedir. Bu nedenle, bölgede liman kentleri kurulurken aralarındaki mesafeden çok coğrafya şartlarına dikkat edilmiştir.Item Arkeolojik ve epigrafik buluntular ışığında Priene’deki kültler(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2021-07-05) Çetinkaya, Göknur; Mert, İbrahim Hakan; Sosyal Bilimler Enstitüsü; Arkeoloji Ana Bilim Dalı; Arkeoloji Bilim Dalı; 0000-0002-9811-5556Hellenistik Dönem’den Roma İmparatorluk Dönemi sonuna kadar Priene Antik Kenti’nde varlığı kanıtlanan kültler, kutsal alan ve yapılar, kült personeli, ritüel, bayram ve adaklar ile kültü yüksek ihtimal dâhilinde olan ya da sadece saygı duyulan tanrı ve tanrıçalar tezin konusunu oluşturur. Bu çalışmada mimariden heykele, sikkeden yazıta çok çeşitli arkeolojik, nümizmatik ve epigrafik buluntular benzer örnekler ışığında değerlendirilmiştir. Ionia bölgesinin önemli ve en iyi korunmuş kentlerinden birisi olan Priene’deki mevcut tanrılar ve kültler ilk kez bir bütünlük içerisinde incelenmiş, tanrıların kökenleri, tapınım görme sebepleri, kültlerin kutsal alan ve yapılarla ilişkileri, ritüeller, kült personeli, bu görevlilerin seçimi, görev ve sorumlulukları aydınlatılmaya çalışılmıştır. Tanrı kültlerinin yanı sıra kahraman, kral ve imparator kültüne dair bulgular da değerlendirilmiştir. Bu konuda kentte yapılan kazılarda bulunan arkeolojik, epigrafik ve nümizmatik buluntular incelenmiştir. Priene’de kutsal alanlarda ve kent içerisinde farklı noktalarda açığa çıkarılan buluntuların kentteki dağılımından olası bir sonuca varılmaya çalışılmıştır. Tez çalışmasının ilk bölümünde Priene kentinin coğrafi konumu ve sınırları, tarihsel gelişimi ve araştırma tarihçesi hakkında bilgi verilmiştir. İkinci bölümde Hellenistik ve Roma İmparatorluk Dönemleri’nde Priene’de varlığı kanıtlanan kültler arkeolojik, epigrafik ve nümizmatik buluntular başlıkları altında ele alınıp değerlendirilmiştir. Bu ikinci bölümde ilk alt başlıkta Tanrıçalar, ikincisinde Tanrılar, üçüncüsünde Mısırlı Tanrılar Kültü, dördüncüsünde Herakles Kültü, beşincisinde Büyük İskender Kültü, altıncısında Roma İmparator Kültü ve son alt başlıkta Ev Kültü buluntular ışığında anlatılmıştır. Tezin ekler kısmında kültlerle ilgili kentte bulunan yazıtlar katolog halinde düzenlenmiştir. Priene’de bulunan yazıtlar ve çeşitli arkeolojik ve nümizmatik malzeme, Hellenistik ve Roma Dönemi’nde kentin Ionia bölgesindeki diğer birçok kentle benzer inanış ve uygulamalara sahip olduğunu ama bunun yanısıra ünik özellikleri de bulunduğunu belgeler.Item Asia Eyaleti mezar yapılarındaki Romanizasyon izleri(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024-12-29) Kuru, Buğra; Mert, İbrahim Hakan; Sosyal Bilimler Enstitüsü; Arkeoloji Ana Bilim Dalı; Arkeoloji Bilim Dalı; 0000-0001-7576-1769Yüz yılı aşkın bir süredir, çeşitli dallardan bilim insanlarının üzerine çalışmalar yaptığı Romanizasyon konusu, daha çok epigrafik veriler üzerinden, soyut bağlamda incelenmiştir. Bu sürecin maddi kültür üzerindeki etkilerini konu alan çalışmalar ise oldukça kısıtlıdır. Bu tez çalışmasında, Romanizasyon sürecinin Asia Eyaleti mezar yapılarına ne gibi etkisi olduğunu ortaya koymak amaçlanmıştır. Bunun için, Asia Eyaleti sınırlarında kalan kentlerin mezar yapıları, oluşturulan katalogda toplanmıştır. Bu mezar yapılarında Romanizasyon süreci boyunca gözlemlenen etkiler üç ana grupta toplanmıştır: 1. Tipolojide Görünen Etkiler, 2. Mezar Lokasyonlarında Görünen Etkiler, 3. Mezar Yapılarındaki Plastik Eser ve Yazıtlarda Görünen Etkiler Tipolojide görünen etkiler, Roma’dan ithal edilen mezar tipleri ile bölgede geçmiş dönemlerde kullanılmış olan, fakat Roma hâkimiyeti ile birlikte kullanımının artmış olduğu mezarlar olarak iki gruba ayrılabilir. Mezar yapılarının lokasyonlarına bakılacak olursa: Geçmiş dönemde yol ve/veya denizlere hakim bir tepe üzerine, izole alanlara konumlandırılan anıtların aksine; Roma hâkimiyeti ile birlikte bu anıtların kentlerin ana yollarının hemen paraleline, mümkün oldukça bu kapılara yakın yerlere konumlandırıldığı anlaşılmaktadır. Mezar yapılarının üzerindeki plastik eserler ile yazıtlarda, mezar sahiplerinin Romalı Kimlikleri ile Yunan kökenlerinin bir arada yansıtıldığı görülmektedir. Yapılan çalışma sonucunda, Asia Eyaleti’nde Roma hâkimiyetinden sonra yapılan mezar yapılarının çoğunun, Romalılaştırma sürecinin bir sonucu olduğu; aynı zamanda Romalılaşma sürecine hizmet eden birer araç oldukları anlaşılmıştır.Item Geç Antik Çağ ve Erken Bizans Dönemi’nde Myndos/Asar Adası(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2022-12-28) Çıtakoğlu, Hazal; Şahin, Mustafa; Sosyal Bilimler Enstitüsü; Arkeoloji Ana Bilim Dalı; Arkeoloji Bilim Dalı; 0000-0002-9457-5643Günümüzde Muğla İli, Bodrum İlçesi, Gümüşlük Mahallesi sınırları içerisinde kalan ve antik dönemde Karia kentlerinden birisi olan Myndos antik kentinin güneybatısında Kocadağ ismi verilen bir yarımada, güney doğu uzantısında ise Asar Adası ismi verilen küçük bir ada yer almaktadır. 2009-2013 yılları arasında Asar Adası’nda kazı çalışmaları yürütülmüş ve bu kazılarda, ada üzerinde İÖ 4. yüzyıldan başlayıp, İS 14. yüzyıla kadar süren bir yerleşimin olduğu tespit edilmiştir. Hristiyanlığın kabul edilmesi ile birlikte, İS 5. yüzyılın sonlarına doğru, adanın en üst bölümünde bir bazilika inşa edilmiştir. Bazilika, İS 8. yüzyılın ortalarında meydana gelen büyük depremle yıkılmış ve bir daha onarılmamıştır. Adanın kuzey yamacında ise bazilikayla ilgili yapı kalıntıları açığa çıkartılmıştır. Bu çalışmada, Asar Adası’nın Geç Antik Çağ ve Erken Bizans Dönemi’nden başlayarak 14. yüzyıla kadar geçirmiş olduğu mimari gelişim irdelenmiş; arkeolojik araştırmalar ışığında ada üzerinde söz konusu dönemlere ait yapılaşma evreleri tespit edilmiştir. Ayrıca kazılar sırasında ortaya çıkartılan ve tezin zamansal sınırına dâhil olan sikke, seramik, metal, cam ve taş eserler değerlendirilmiş; benzer örnekleri ile karşılaştırılarak tarihlendirmeleri yapılmıştır. Aynı zamanda Asar Adası’nın Geç Antik Çağ görünümü üzerine üç boyutlu bir modelleme çalışması yapılarak ada ve üzerindeki yapıların olası durumuna dair bir öneri sunulmuştur. Tüm bu veriler sonucunda ise Hristiyanlık ile birlikte adanın dinî açıdan kimlik değiştirdiği; bir bazilika ve bunun etrafını çeviren müştemilatı ile yeni bir anlam kazanarak manastır görünümüne sahip olduğu ortaya konmuştur. Pagan dönemde Apollon’a ait kült alanı ile kutsallığı ortaya konan Asar Adası’nın, bazilika ve ona ait birimleri ile Geç Antik Çağ’da da kutsiyetini koruyarak işlevini sürdürdüğü tartışmasız bir gerçektir.Item İznik İstanbul Kapı: Roma Takı’ndan Bizans Kapısı’na mimaride dönüşüm(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024-12-29) Ekmekçi, Mustafa Uğur; Şahin, Mustafa; Sosyal Bilimler Enstitüsü; Arkeoloji Ana Bilim Dalı; Arkeoloji Bilim Dalı; 0000-0002-6509-5990Günümüzde Bursa İlinin bir ilçesi olan İznik, antik dönemde Nikaia ismi ile Bithynia Bölgesi’nin önemli merkezlerinden biri olmuştur. Helenistik Dönem’den başlayarak aralıksız iskân görmüş olan bu kente ait birçok kalıntı günümüze kadar ulaşmıştır. Bu çalışmada, Nikaia kentinin, eyaletin en önemli kent onuruna eriştiği, imar faaliyetlerinin en çarpıcı özelliklerinin ortaya konulduğu İS. 1. yüzyılda, kentin önemli simgelerinden biri olan ve günümüzde “İstanbul Kapı” olarak bilinen mimari yapı incelenecektir. Yapının inşa edildiği dönemdeki işlevi, siyasi ve askeri gelişmelerle birlikte nasıl bir değişime maruz kaldığı değerlendirilecektir. Bu noktada yapının çevresinde gerçekleştirilen arkeolojik kazılarda ulaşılan veriler üzerinden, Nikaia kentinin ve dolayısıyla Roma İmparatorluğu’nun siyasal ve sosyal yaşamdaki önceliklerinin zamanla nasıl değişim gösterdiğine yer verilecektir.Item Myndos-Asar Adası Apollon Arkhegetes kutsal alanı(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2022-12-28) Gülsefa, Gonca; Şahin, Derya; Sosyal Bilimler Enstitüsü; Arkeoloji Ana Bilim Dalı; Arkeoloji Bilim Dalı; 0000-0003-3766-9659Karia kentlerinden birisi olan Myndos, günümüzde Muğla ili, Bodrum ilçesi, Gümüşlük Mahallesi sınırları içerisinde yer almaktadır. Antik kentin hemen karşısında konumlanan Asar/Tavşan Adası, kentin limanını korumak için oldukça önemli bir lokasyonda bulunur. Adada yapılan araştırmalar sonucunda ortaya çıkartılan yapı kalıntılarının bir bölümü, Klasik Dönem ve sonrasına tarihlendirilmektedir. Asar Adası'nın girişinde yer alan açıklık ve bazı mimari buluntular, girişte bir propylon(?) olduğu fikrini destekler niteliktedir. Ayrıca adanın daha üst teraslarında “U” / “Π” formlu sunak yapısına ait olduğu düşünülen bir stylobat tespit edilmiştir. Bu alanda yapılan kazılar sayesinde Apollon Arkhegetes’e adanmış olduğu anlaşılan bir yazıt, adada Apollon’a ait kült alanının varlığına işaret etmektedir. Çalışma kapsamında sunak ve propylon (?) yapıları benzer örneklerle karşılaştırılarak olası yapılarla ilgili bazı mimari öneriler sunulmuştur. Arkeolojik kazılar neticesinde açığa çıkartılan yapı kalıntıları, mermer ve seramik buluntular, terrakotta figürinler gibi çok çeşitli arkeolojik materyal incelenmiş; buluntu grupları ve yapılar ile bağlantı kurularak bir bütün içerisinde değerlendirilmiştir.Item Roma İmparatorluk Dönemi’nde Bithynia-Pontus eyaletinde darp edilen mimari betimli sikkeler(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2022-07-05) İhtiyar, Metehan; Şahin, Derya; Sosyal Bilimler Enstitüsü; Arkeoloji Ana Bilim Dalı; Arkeoloji Bilim Dalı; 0000-0003-4573-1571Antik Bithynia Bölgesi Helenistik Dönemde Anadolu'nun kuzeybatısında bağımsız bir krallık iken, MÖ 74 yılında Roma İmparatorluğu'nun bir eyaleti haline gelmiştir. MÖ 63'te General Pompeius'un bölgede yaptığı düzenlemelerden sonra Pontus'un batısı Bithynia Eyaleti'ne ilhak edilerek "Provincia Bithynia et Pontus" adı altında yeni bir eyalet haline gelmiştir. Bithynia-Pontus Eyaleti'nde, Roma hâkimiyetinden sonra imar faaliyetleri başlamış ve bu kapsamda, tapınaklar, sunaklar, tiyatrolar, amphitiyatrolar, fener kuleleri, liman yapıları kent surları ve karargâh kapıları gibi sivil, askeri ve dini içerikli birçok yapı inşa edilmiştir. Şehirlerin mimari dokusunu oluşturan bu yapılar Bithynia kentleri adına basılan birçok sikkenin arka yüzlerinde betimlenmiştir. Ödeme aracı olarak maddi değerinin yanı sıra tarih boyunca bir bağımsızlık sembolü olan sikkeler mimari tipleri ile birlikte de merkez Roma ile Bithynia Eyaleti arasında iletişim aracı olarak politik propagandaların öncüsü olmuştur. Mimari betimli sikkelere göre tapınaklar, Bithynia kentlerinde saygınlık gören Zeus, Dionysos, Demeter, Asklepius, Apollon, Serapis, Herakles, Nemesis ve Fortuna gibi tanrı ve tanrıçalara adanmıştır. Sikkelerde tasvir edilen birçok tapınağın lokasyonu belli değildir. Ancak benzer kent planları ile yapılan karşılaştırmalar ve Hristiyanlık döneminde birçok pagan tapınağının kiliseye dönüştürülmüş olduğu dikkate alındığında muhtelif tapınakların mevcut kiliselerin temellerinde veya çevresinde aranması gerektiği düşünülmektedir. Bunun yanı sıra sikke tasvirlerine göre Bithynia kentlerinde olduğu düşünülen tiyatro, amphiyatro ve gymnasium gibi anıtsal yapılar MS 1. yüzyıldan sonra gelişen imparatorluk kültü kapsamında Roma imparatorları onuruna gerçekleştirilen agonlar için inşa edilmiş olduğu anlaşılmaktadır. Bu tezde, Roma İmparatorluk Döneminde basılan mimari betimli sikkeler temel alınarak, Bithynia Eyaleti'nde yer alan kentlerin yapı programı incelenmiş ve tarihi belgeler, yazıtlar ve antik tarihçiler ışığında dönemin muhtelif yapıları hakkında fikir ve düşünceler öne sürülmüştür.