2001 Cilt 20 Sayı 3
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/12866
Browse
Browsing by Title
Now showing 1 - 20 of 24
- Results Per Page
- Sort Options
Item Akut interstisyel nefritis’in immunopatogenezi(Uludağ Üniversitesi, 2001-03-09) Durgut, Ramazan; Çelik, SefaAkut interstisyel nefritis (AIN), difteri ve streptokok enfeksiyonları ile ilişkili olan ve primer mononükleer hücre infiltrasyonu, bakteri içermeyen eksudatın varlığı ve epitel dejenerasyonu ile karakterize edilen bir hastalıktır. Hastalığın etiyolojik faktörleri; enfeksiyonlar, ilaçlar, immun hastalıklar ve idiopatik olmak üzere 4 grup altında incelenir. Lokal immun yanıtta artış enfeksiyon başladıktan sonra görülür. Böbrek tubulus epitel hücreleri antijen sunan hücreler olarak görev yapar. Böbrek interstisyumu, yabancı antijenlere karşı immun yanıtın başlatılmasından sorumlu antijen sunan hücreler ile T lenfositlerden oluşan 2 tip hücre içerir. Makrofajlar ve T lenfositleri akut interstisyel nefritis olgularında böbrek epitellerinde yaygın olarak görülen hücrelerdir. Hastalığın immunopatogenezinde Gell ve Coombs aşırı duyarlılık reaksiyonu etkili olmakta ve antikora bağlı ortaya çıkan aşırı duyarlılık reaksiyonu ise nadiren görülmektedir. Tip I aşırı duyarlılığı veya anaflaktik reaksiyonların şekillenmesi spesifik olarak B lenfositler tarafından üretilen antijenlerden kaynaklanır. Tip II aşırı duyarlılıkta doku antijenlerine karşı gelişen reaksiyon; komplement aktivasyonu ve kemotaktik faktörlerin salınmasına neden olur. Bu reaksiyonda nötrofiller ve eozinofiller yangısel bölgeye infiltre olurlar; immunoglobulin G, komplement (daha çok C5a) ve lökotrienler gibi bir çok faktör ortama salınırlar. Akut interstisyel nefritiste gözlenen semptomlar; proksimal ve distal tubul epitellerinin fonksiyon bozukluğuna bağlı aşırı duyarlılığın ve nadiren de anafilaktik reaksiyonların sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. İmmun sistemin, akut interstisyel nefritisin patogenezinde önemli rol oynadığı düşünülmektedir. Bu nedenle bu derlemede AIN’in immunopatogenezi mevcut literatür ışığı altında tartışılmıştır.Item Alkol (Etanol) kullanımının testis yapı ve işlevi üzerindeki etkileri(Uludağ Üniversitesi, 2001-05-31) Özfiliz, Nesrin; Bursa Uludağ Üniversitesi/Veteriner Fakültesi.Alkolün sürekli kullanımının yavaş yavaş alışkanlık oluşturduğu, kullanan kişilerin sindirim sistemleri, karaciğer ve böbreklerinde rahatsızlıklar ile cinsel güçlerinde azalma olduğu bildirilmektedir. Gebelikleri sırasında alkol kullanan annelerin fötüslerinin vücut ağırlığının düşük konjenital anomalili ve mental gelişmelerinin yavaş ve yetersiz olduğu da tespit edilmiştir. Alkol kullanımının erkek üreme sistemi üzerindeki çarpıcı etkilerini iki ayrı açıdan incelemek mümkündür. Bunlardan ilki bireyin kendisinin alkol kullanması, ikincisi bireyin maternal dönemde plasenta arcılığı ile alkole maruz kalmasıdır.Item Beyaz Yeni Zelanda tavşanlarının solunum, dolaşım, boşaltım ve üreme sistemlerine ait bazı organların morfolojik ve morfometrik özellikleri(Uludağ Üniversitesi, 2001-04-05) Yıldız, Hüseyin; Yıldız, Bahri; Bahadır, Ali; Serbest, Ayşe; Özyiğit, Gülsüm; Bursa Uludağ Üniversitesi/Veteriner Fakültesi.Çalışmada 5 dişi ve 5 erkek olmak üzere 10’ar adet 2, 4 ve 6 aylık, toplam 30 tavşan kullanıldı. Solunum, dolaşım ve ürogenital sisteme ait bazı organların önce morfolojik özellikleri tespit edildi. Takiben morfometrik ölçümleri alındı. Araştırmada yaş faktörünün organlar üzerindeki morfolojik ve morfometrik etkilerinin gözlenmesi amaçlandı. Özellikle ergenlik döneminde genital organların büyük oranlarda gelişim gösterdiği saptanırken, kontrol edilen diğer organların değerlerinin biribirine yakın olduğu gözlendi. Elde edilen bulgulara göre iki aylık süre içerisinde dişilerin erkeklere oranla daha hızlı ağırlık kazandığı, ancak dördüncü ayda erkeklerin daha fazla geliştiği ve son dönemde de yine dişilerin erkelere göre daha ağır olduğu görüldü.Item Bursa Bölgesi koşullarında yetiştirilen devekuşlarına (struthio camelus) ait bazı serum biyokimyasal değerleri ve hematolojik parametreler(Uludağ Üniversitesi, 2001-09-25) Polat, Ümit; Aydın, Cenk; Ak, İbrahim; Bursa Uludağ Üniversitesi/Veteriner Fakültesi.; Bursa Uludağ Üniversitesi/Ziraat Fakültesi/Zootekni Bölümü.Bu çalışmada Bursa bölgesinde yetiştirilen devekuşlarına (Struthio camelus) ait bazı serum biyokimyasal değerler ve hematolojik parametreler incelendi. Bu amaçla 16 aylık, 5 dişi ve 5 erkek, toplam 10 devekuşundan kan örnekleri alındı. Glukoz, toplam kolesterol, toplam protein, kalsiyum, fosfor, klor, kreatinin, üre, ürik asit, albümin, değerleri ve aspartat amino transferaz (AST), alanin amino transferaz (ALT), laktat dehidrojenaz (LDH) ve kreatin kinaz (CK) aktiviteleri, hematokrit, alyuvar sayısı, hemoglobin, plazma sodyumu, plazma potasyumu, tam kan sodyumu, tam kan potasyumu, alyuvar potasyumu, glutatyon, sedimentasyon, akyuvar sayısı ve akyuvar formülü kan, serum ve plazmadan ölçüldü.Item Bursa ortak girişim tesislerinde (etba) kesilen koyunlarda distomatozis’in yayılışı(Uludağ Üniversitesi, 2001-09-17) Akyol, Ç. Volkan; Bursa Uludağ Üniversitesi/Veteriner Fakültesi.Bu çalışmada, Bursa’da kesilen toplam 4786 koyun karaciğeri distomatozis yönünden incelenmiş, 1365 (% 28.5)’inin enfekte olduğu belirlenmiştir. Enfekte 1365 hayvandan 174 (% 3,6) tanesinin karaciğeri imha edilmiştir. Araştırmada bakısı yapılan 1 yaş altı 4163 koyunun 876 (% 21,0)’sının ve bir yaş üstü 623 koyunun 489 (% 78.5)’unun enfekte olduğu belirlenmiştir (P< 0.01). İmha edilen 174 karaciğerden 18 (% 10,3)’inde etken parazitlerin teşhis ve sayımları yapılmıştır. Bu sayımlarda D.dendriticum 11 karaciğerde, D.dendriticum + F.hepatica 3 karaciğerde ve D.dendriticum + F.hepatica + F.gigantica 4 karaciğerde tespit edilmiştir. Bir hayvandaki maksimum ve minimum parazit sayıları sırasıyla D.dendriticum için 350-14446, F.hepatica için 3-28, F.gigantica için 1-7 olarak tespit edilmiştirItem Bursa’da tüketilen bazı sebzelerde nitrat ve nitrit(Uludağ Üniversitesi, 2001-05-31) Oruç, H. Hüseyin; Ceylan, Selahattin; Bursa Uludağ Üniversitesi/Veteriner Fakültesi.Bu çalışmayla brokoli, ıspanak, marul, beyaz lahana, pırasa ve rokadaki nitrat ve nitrit konsantrasyonunun belirlenmesi amaçlanmıştır. Sebze numuneleri Bursa’daki farklı sebze bahçelerinden ve bir pazaryerinden, 2000 yılının şubat, mart, nisan aylarında alındı. Toplam 51 sebze numunesi spektrofotometrik yöntemle analiz edildi. Nitrat konsantrasyonları nitrat azotu olarak minimal 0.50, maksimal 206.00 ppm bulundu. Sebzelerdeki nitrat miktarları büyükten küçüğe doğru roka, marul, taze ıspanak, brokoli, beyaz lahana ve pırasa olarak sıralanmaktadır. Yöntemin duyarlılık sınırları içinde nitrit tespit edilemedi. Araştırmanın sonuçlarına göre, analizi yapılan sebzelerin nitrat ve nitrit konsantrasyonlarının insan ve hayvan sağlığı açısından bir risk oluşturmayacağı kanısına varıldı.Item Comparison of the effects of classical fluid therapy and total parenteral nutrıtion in the treatment of dogs with gastroenteritis(Uludağ Üniversitesi, 2001-09-27) Yılmaz, Zeki; Şentürk, Sezgin; Gölcü, Esin; Yalçın, Ebru; İlçöl, Yeşim; Torun, Serhat; Temizel, Mutlu; Bursa Uludağ Üniversitesi/Veteriner Fakültesi.In the study, it was aimed to compare the effect of clasical fluid therapy and total parenteral nutrition (TPN) in the management of dogs with gastroenteritis. Seventeen dogs with gastroenteritis were divided into 2 groups at the treatment stage: TPN group (n=10) and control group (n=7). Solution of TPN group included an aminoacids solution (8.5% Fre-Amine), a lipid solution (20% lipovenouse), a dextrose solution (20% Dextrose), a balanced electrolyte solution (Lactated Ringers) and a vitamin solution (Polybion). The combination of lactated ringers and dextrose (5%) solutions were administered to dogs in control group. Solutions were administered for 2 days in each group. Clinical and laboratory examination were carried out, before and at 24th, 48thand 72nd hr after initiation of the treatment. Body temperature was gradually decreased in the control and TPN groups. The alterations of heart and respiratory rates were similar in each group. Capillary filling time was gradually decreased and within normal limits at 72nd hr in both group (p<0.05). Hematologic parameters, except from PLT count, were higher at baseline in the TPN group than in the control group. While total protein and albumin concentrations were decreased from baseline to the 48th hr, they increased at 72nd hr in the control group. Urea and Cr values were decreased after the treatment in both groups. Cholestrerol and TG concentrations were decreased at 72nd hr after the discontinued infusion in the TPN group. While alanine transaminase enzyme activity was increased from base line to at 48th hr, it decreased at 72nd hr in the TPN group. Glucose concentration at 24th hr in the control group was significantly lower than in the TPN group (p<0.05). Plasma osmolality was lower in the TPN group througout the study (p<0.01). Sodium and chloride concentrations in the TPN group were lower than the control group at 24 hr (p<0.05). Potassium concentrations in serum samples of the TPN applied group were lower through the study than those of control group (p<0.05). As a result, it was concluded that the total parenteral nutrition could be used effectively and safety for 2 days in the management of dogs with gastroenteritisItem Değişik zorlamalı tüy dökümü programlarının ticari yumurtacı tavuklarda başlıca verimler üzerine etkisi(Uludağ Üniversitesi, 2001-02-27) Petek, Metin; Bursa Uludağ Üniversitesi/Veteriner Fakültesi.Bu çalışma, değişik zorlamalı tüy dökümü programlarının ticari yumurtacı tavuklarda başlıca verimler üzerine etkisini belirlemek amacıyla yapılmıştır. Çalışmada ticari bir genotipten (Nick Brown) 86 haftalık yaşta 1093 adet tavuk kullanılmıştır. Tavuklar 1 kontrol ve 2 deneme grubuna ayrılmışlardır. Kontrol grubunda yer alan tavuklar deneme süresince ticari yumurta tavuğu yemi ile yemlenmişlerdir. I. deneme grubunda yer alanlar 10 gün tane arpa ile yemlenmiş, 11. günde ticari yumurta tavuğu yemine geçilmiştir. II. deneme grubuna 10 gün yem verilmemiş, 11. günden 28. güne kadar tane arpa ile yemleme yapılmış, 29. günde ticari yumurta yemine geçilmiştir. Bütün gruplarda deneme süresince su serbest bırakılmış, günde 16 saat aydınlatma uygulanmıştır. I. ve II. deneme gruplarında; tüy dökümü programının başlamasından % 50 yumurta verimine kadar geçen süre sırasıyla; 30 ve 43 gün bulunmuştur. Tavuk kümes yüzde yumurta verimi, tavuk başına tavuk-gün sayısal yumurta verimi, kırık-çatlak yumurta oranı ve ortalama yumurta ağırlığı bakımından gruplar arası farklılıklar istatistiki olarak önemli bulunmuştur (P<0.001, P<0.001, P<0.01, P<0.05). Kontrol grubu ile karşılaştırıldığında zorlamalı tüy dökümü yemden yararlanmayı önemli düzeyde geliştirmiş ve ölüm oranını azaltmıştır.Item The effect of saccharomyces cerevisiae on in vitro rumen digestibilities of dry matter, organic matter and neutral detergent fibre of different forage: concenrate ratios in diets(Uludağ Üniversitesi, 2001-07-03) Biricik, Hakan; Türkmen, İ. İsmet; Bursa Uludağ Üniversitesi/Veteriner Fakültesi.The aim of this research was to investigate the effect of supplementation of Saccharomyces cerevisiae viable yeast culture (Yea-Sacc1026,5x109 organisms/g) into diets having different forage: concentrate ratio on the in vitro rumen dry matter, organic matter and neutral detergent fibre digestibilities. In this research, four cannulated sheep were used in 4x4 latin square design and fed on 70 % alfalfa hay + 30 % concentrate (Diet I), 70 % alfalfa hay + 30 % concentrate + 4 g Yea-Sacc1026 (Diet II), 30 % alfalfa hay + 70 % concentrate + 4 g Yea-Sacc1026 (Diet III) and 30 % alfalfa hay + 70 % concentrate (Diet IV) respectively. The duration of each experimental period was 20 days. On the 20th day, rumen digesta was collected from sheep for in vitro incubation 2 h after morning feeding. At the end of experiment, supplementation of yeast culture on high forage ration significantly increased the in vitro rumen dry matter, organic matter and neutral detergent fibre digestibilities (P<0,001), while did not affect on high concentrate ration.Item Ergenlik öncesi ve ergenlik döneminde beyaz Yeni Zelanda tavşanlarının (oryctolagus cuniculus l.) bazı organlarının morfolojik ve morfometrik özellikleri(Uludağ Üniversitesi, 2001-01-31) Yıldız, Hüseyin; Yıldız, Bahri; Bahadır, Ali; Serbest, Ayşe; Özyiğit, Gülsüm; Bursa Uludağ Üniversitesi/Veteriner Fakültesi.Araştırmada yaş faktörünün organlar üzerindeki morfolojik ve morfometrik etkilerinin gözlenmesi amaçlandı. Çalışmada 5 dişi ve 5 erkek olmak üzere 10’ar adet 2, 4 ve 6 aylık, toplam 30 tavşan kullanıldı. Sindirim sistemine ait bazı organların önce morfolojik özellikleri tespit edildi. Daha sonra morfometrik ölçümleri alındı. Elde edilen bulgulara göre ergenlik öncesi döneme denk gelen ilk iki aylık süre içerisinde dişilerin erkeklere oranla daha hızlı ağırlık kazandığı, ancak dördüncü ayda erkeklerin daha fazla geliştiği ve son dönemde de yine dişilerin erkeklere göre daha ağır olduğu görüldü. Dişi tavşanların 6 aylıklarında oesofagus, duodenum, jejunum, proc. vermiformis, colon, rectum, hepar ağırlık değerlerinin 2 ve 4 aylık tavşanların organ ağırlık değerlerinin arasında olduğu tespit edildi. Ventriculus, ileum ve cecum’un bu genellemenin dışında kaldığı saptandı. Benzer durum 6 aylık erkek tavşanların oesofagus, ventriculus, jejunum, cecum, proc. vermiformis, colon, rectum ve hepar’ın değerlerinde de gözlendi. Duodenum ve ileum’un bu genellemenin dışında kaldığı görüldü.Item Fare colliculus inferiore sinir hücreleri üzerine asetilkolinin etkileri(Uludağ Üniversitesi, 2001-09-16) Bal, Ramazan; Köse, HayrullahBu çalışmada nörotransmitterlerden asetilkolinin colliculus inferiore sinir hücrelerini ne şekilde etkilediğinin belirlenmesi amaçlandı. Fare colliculus inferiore’unda yer alan sinir hücrelerinden tüm hücre patch clamp tekniğini kullanılarak hücre içi kayıtlar alındı. Düzenli ateşleme modeli oluşturan sinir hücrelerinin kendiliğinden oluşan aktiviteleri ve katot ile anot akımları uygulanarak uyarılan aktiviteleri kaydedildi. Küçük miktardaki katot akım uygulamaları (0.05-0.15 nA) ile çok sayıda aksiyon potansiyeli oluşturuldu. Dinlenme zar potansiyelinin anot akımlarla hiperpolarize edildikten sonra aynı miktarlarda katot akım uygulamalarına yanıt olarak, aynı hücrelerde uyarılan aksiyon potansiyel sayısının belirgin olarak azaldığı gözlendi. Perfüzyon solusyonu içerisinde uygulanan asetilkolinin (0.05 mM), dinlenme zar potansiyelini 17 mV değerinde depolarize ettiği, kendiliğinden oluşan aksiyon potansiyel sayısını belirgin olarak artırdığı, ve membran potansiyelinde dalgalanmalar meydana getirdiği gözlendi. Sonuç olarak, asetilkolinin colliculus inferiore’un sinir aktivitesini artırdığı belirlendiItem Farklı karma yem formları ile beslenen Karayaka Kuzuları Rumenlerinin histolojik ve morfometrik yönden incelenmesi(Uludağ Üniversitesi, 2001-08-11) Zık, Berrin; Biricik, Hakan; Özfiliz, Nesrin; Altunbaş, Korhan; Bursa Uludağ Üniversitesi/Veteriner Fakültesi.Bu çalışmada, farklı karma yem formlarının rumen mukozası üzerine etkisinin histolojik yönden incelenmesi amaçlandı. Araştırma, her biri 5’er kuzudan oluşan 3 grup üzerinde yürütülmüştür. Kuzular, deneme boyunca sırasıyla toz karma yem + yonca kuru otu, öğütülmemiş karma yem + yonca kuru otu ve sadece öğütülmemiş karma yem ile beslenmişlerdir. Araştırmada deneme sonu hayvanların rumenlerinin atrium, kaudodorsal, dorsal ve ventral bölgelerinden alınan örneklerde histolojik ve morfometrik değerlendirmeler yapıldı. Sonuç olarak I. grup beslemeden III. grup beslemeye doğru rumen bölgelerinde keratinizasyonun ve PAS pozitif reaksiyonun arttığı ve papillaların dallanmaya başladığı, veziküler hücrelerin ise azaldığı gözlendi. Ayrıca morfometrik ölçümlerde I. grup beslemeden III. grup beslemeye doğru papilla genişliği ve uzunluğunun azaldığı belirlendiItem Gıda intoksikasyonlarında histamin ve tiraminin önemi(Uludağ Üniversitesi, 2001) Varlık, Hülya; Berker, Aşkın; Bursa Uludağ Üniversitesi/Veteriner Fakültesi.Histamin ve tiramin, biyolojik aktiviteye sahip vasoaktif etkidi, düşük modekül ağırlıklı organik bazlardır. Bu aminler meyve, sebze de doğal olarak; balık ve balık ürünleri, peynir, sucuk, şarap ve birada ise üretim sırasında proteolitik süreçle ilgi bir problem olarak, spesifık amino asidlerin (histidin ve tirozin) mikrobiyal dekarboksilasyon sonucunda oluşmaktadır. Histamin ve tiramin zehirlenmesi, bu aminleri yüksek seviyelerde içeren gıdaların tüketimiyle şekillenen kimyasal intoksikasyonlardır. Genellikle bireysel olarak yüksek miktarlarda alınmadıkça, normal katabolizması inhibe edilmedikçe ya da genetiksel olarak bir yetersizlik bulunmadıkça bireylerde her hangi bir zararlı etki yapmamaktadırlar. Histamin ve tiramin detoksifıkasyonunu inhibe eden bazı putreaktif aminler ile farmakolojik ajanlar zehirlenmeyi arttırıcı yönde etki eden önemli faktörlerdir. Bu nedenle, toksisite sınır değerleri arasında farklılıklar bulunmaktadırItem Hidatidoz ve halk sağlığı yönünden önemi(Uludağ Üniversitesi, 2001-08-29) Akyol, Ç. Volkan; Bursa Uludağ Üniversitesi/Veteriner Fakültesi.Echinococcosis (Hidatidoz) halen Türkiye’de ve dünyada ciddi sağlık sorunu olan en önemli helmintik zoonozlarından biridir. Hayvan yetiştirme endüstrisinde büyük ekonomik kayıplara neden olmaktadır. Etken parazit türlerinin yaşam siklusunu tamamlayabilmesi için iki memeli konağa ihtiyacı vardır. Son konak daima karnivorlar olup arakonakların tamamı ise insan dahil memelilerdir. Enfeksiyonun klinik ve ekonomik önemi neredeyse tamamen metacestoda’nın neden olduğu lezyonlara bağlıdır. Son yıllarda halkın eğitimi, hijyen şartlarının iyileşmesi, düzenli olarak antelmentiklerle yapılan ilaçlamalar ve hazır köpek mamalarının yaygınlaşmasıyla birlikte, gelişmiş ülkelerde hastalığın yayılmasında azalmalar olmuştur. Fakat, bütün koruyucu önlemlere rağmen, enfeksiyon Türkiye’de hala ciddi bir sağlık problemidir. Bu derlemede Hidatidoz’un halk sağlığı açısından önemi ele alınmış, teşhis ve tedavisindeki gelişmeler gözden geçirilmiştir.Item İmmun ve sinir sistemlerinin karşılıklı etkileşimi(Uludağ Üniversitesi, 2001-07-27) Durgut, Ramazan; Bal, RamazanMerkezi sinir sisteminin (MSS) çalışması, stres gibi durumlar karşısında değişik derecelerde etkilenmektedir. Bu derlemede MSS lezyonlarının, hücresel ve sıvısal bağışıklıkta meydana getirdiği değişiklikler ve buna karşın immun sistemin MSS’nin fonksiyonları üzerine etkileri irdelendi.Item Bir kangal köpekte lenfoma olgusu(Uludağ Üniversitesi, 2000-03-27) Börkü, M. Kazım; Kurtdere, A.; Durgut, R.; Pekkaya, S.Bu çalışmanın materyalini A.Ü. Veteriner Fakültesi İç Hastalıklar kliniğine mandibular bölgede şişkinlik, ekzersiz intolerans, iştahsızlık, halsizlik ve zayıflama gibi şikayetlerle getirilen 5 yaşlı erkek kangal köpeği oluşturdu. Köpeğin klinik muayenesinde mandibular bölgede dorsalden ventrale doğru uzanan belirgin bir şişliğin varlığı, hastanın düşkün ve depresif olduğu, konjuktivaların hiperemik ve mukozaların solgun olduğu gözlendi. Solunumda düzensizlik, taşikardi ve aritmi belirlenirken beden ısısı normaldi EKG’de P-R aralığında uzama vardı. Radyografide perikardiyal kesede düzensizlik ve bronşlar üzerinde kalbe yakın bir kitle, mide dilatasyonu, pilorik antrum ve bağırsaklarda yer yer dolma defektleri, ödematöz alanlar ve kalınlaşmalar vardı. Ultrasonografide perikardiyal effüzyon ve kalbe yakın kitle gözlendi. Eritrosit ve lökosit sayıları, hematokrit yüzdesi ve hemoglobin yoğunluğu azalmış, lökosit yüzdeleri değiştimişti. Kan serumunda albumin, globulin, T3 ve T4 de azalma, ALP, LDH, total CK, kalsiyum, üre nitrojeni ve kreatininde artış belirlendi. İdrar dansitesinde artış ve idrarda kalsiyum okzalat kristalleri vardı. Nekropside faringeal ve mandibular bölgede iki taraflı düzensiz büyüme gösteren 150-200 gr ağırlığında lenfoma kitlesi, yine kalp üzerinde, perikart kesesi altında, lenf düğümlerinde ve mediastinumda yaygın tümör kitlelerine rastlandı. Mandibular bölgedeki şişliğin histopatolojik incelemesinde küçük, derin, çentiksiz, immunoblastik ve diffuz büyük hücrelerin varlığı lenfoma tanısını doğruladı.Item Karaciğer karsinojeni olan aflatoksinlerin biyokimyasal, histolojik etkileri ve sağaltım seçenekleri(Uludağ Üniversitesi, 2001-08-01) Çelik, SefaAflatoksinler fındık, mısır, soya fasulyesi ve diğer tahıl ürünlerinde, yeterli yükseklikte nem ve ısı varlığında Aspergillus flavus, Aspergillus parasiticus, Penicillium ve Rhizopus türü mantarlar tarafından üretilirler. Aflatoksikozis dünyanın birçok yerinde yaygın olan bir problemdir ve civciv ve genç kanatlılar üzerinde özellikle ördeklerde, ayrıca hindi, buzağı, kedi ve köpeklerde etkilidir. Toksik etkileri içerisinde mutagenezis, karsinogenezis, teratogenezis ve immun sistemin baskılanması yer alır. Esas olarak etkilenen organ karaciğerdir. Aflatoksinlerin yüksek dozları şiddetli hepatoselluler nekroza sebep olur. Diğer taraftan uzun süreli düşük dozları büyüme hızında yavaşlamaya ve karaciğer büyümesine neden olur. Hastalığın hikayesi, karaciğerin nekropsi ve mikroskopik bulguları toksinin tabiatı ile ilişkilidir. Hayvanlarda aflatoksikozisin tanısı için aflatoksinlerin yemdeki varlığı ve düzeyi saptanmalıdır. Bu makalede aflatoksikozisin biyokimyasal, histolojik ve karsinojenik etkileri ve tedavi seçenekleri mevcut literatür ışığı altında tartışılmıştır.Item Bir köpekte immun ilişkili hemolitik anemi ve trombositopenin vincristine ile tedavisi(Uludağ Üniversitesi, 2001-06-08) Şentürk, Sezgin; Temizel, Mutlu; Bursa Uludağ Üniversitesi/Veteriner Fakültesi.Bu olgu aşı uygulamasını takiben şekillendiği düşünülen immun ilişkili hemolitik anemi (IHA) ve trombositopeninin (ITP) vincristine ile sağaltımını irdelemek amacıyla değerlendirildi. Olguyu Uludağ Üniversitesi İç Hastalıkları kliniğine kusma ve karın altında morarma şikayeti ile getirilen 5 yaşlı, dişi Terrier ırkı köpek oluşturdu. Yapılan klinik muayenede mukozalarda solgunluk, ekstremitelerde ve abdomende peteşi ve ekimoz, laboratuar muayenelerinde de mikrositik bir anemi, yüksek MCHC değeri ve trombositopeni belirlenmiş olup kan frotisinin mikroskopik muayenesinde sferosit saptandı. Lam aglütinasyon testinde ise aglütinasyon pozitifti. Klinik ve laboratuar bulguları doğrultusunda immun-hemolitik anemi ve trombositopeni tanısı konulan hastada, tedavinin birinci günü prednisolon (2mg/kg i.v.), ranitidin (2,5mg/kg i.v.) ve sucralfate (200 mg P.O.) uygulandı. Tedavinin 3. gününde klinik bulgular ve laboratuar bulguları kötüye gittiği için hastaya kan nakli yapıldı ve vincristine (0.025 mg/kg, i.v., haftada bir kez 3 doz) tedavisine başlandı. Bu tedaviyi takiben 3. ve 9. günde klinik ve laboratuar bulgularında önemli bir düzelme belirlenmiş, 21. günde de olgunun tamamen normale döndüğü gözlenmiştir. Sonuç olarak aşı uygulamasını takiben şekillendiği düşünülen immun hemolitik anemi ve trombositopenilerde prednisolona yanıt alınamayan durumlarda vincristine ile tedavide başarılı sonuçlar alınabileceği kanısına varılmıştırItem Bir köpekte malassezia dermatitisi(Uludağ Üniversitesi, 2001-05-14) Şentürk, S.; Batmaz, H.; Şen, A.; Bursa Uludağ Üniversitesi/Veteriner Fakültesi.Malassezia dermatitisi, Malassezia pachydermatitis tarafından meydana getirilen bir maya enfeksiyonudur. Kulak kepçesi, dış kulak kanalı, yüz, karın altı ve interdigital bölgeler en yaygın olarak etkilenen kısımlardır. Köpeklerdeki başlıca semptomları şiddetli kaşıntı, eritem, liknifikasyon ve hiperpigmentasyon oluşturur. Olgumuzu U.Ü. Veteriner Fakültesi Kliniklerine getirilen 3 yaşlı, erkek, Pointer ırkı bir köpek oluşturdu. Anamnezde 2 ay süresince sefazolin, ivermectin ve klorfenoksamin uygulanmasına rağmen düzelmenin olmadığı bildirildi. Otitis eksterna ile birlikte kulaklarda şiddetli kaşıntı, eritem, liknifikasyon ve hiperpigmentasyon gözlendi. Mikolojik inceleme için, deriden selofan bant yapıştırılarak örnekler alındı. Selofan bant yöntemi ile patojenik mantarlar için selektif besiyerinde Malassezia pachydermatitis izole edildi.. Tedavide dört hafta boyunca günde iki kez oral yolla 10 mg/kg dozunda ketakonozol verildi. Tedaviye başladıktan sonra ikinci haftada lezyonlar belirgin olarak azaldı ve dördüncü haftada tam olarak düzeldi. Sonuç olarak, rutin tedaviye cevap vermeyen eritematöz, hiperpigmentasyon, liknefikasyon ve şiddetli kaşıntıya sahip dermatitis ve otitis eksternada, Malassezia dermatitisi göz önünde bulundurulmasının gerektiği ve tedavide ketakonozol’un etkili olduğu görüşüne varıldı.Item Koyunlarda metabolizma kafesinde tutulmanın bazı fizyolojik parametreler üzerine etkileri(Uludağ Üniversitesi, 2000-10-23) Cengiz, Fahrünisa; Yalçın, Murat; Bursa Uludağ Üniversitesi/Veteriner Fakültesi.Bu araştırma 4 erkek Kıvırcık tokluda stresin etkisini incelemek amacıyla yapılmıştır. Metabolizma kafesine konulmadan önce ve konulduktan 30 ve 60 dakika sonra alınan kan örnekleri hematokrit, hemoglobin, alyuvar sayısı, OAH, OAHb ve OAHbY, akyuvar sayısı, glikoz, total kolesterol ve total protein değerleri yönünden incelenmiştir. Yine aynı şekilde kafes öncesi ve sonrası rektal ısı ve kalp atım sayısı tespit edilmiştir. Metabolizma kafesine konulmadan önce rektal ısı 38.30 C, kalp atım sayısı 73.5/dak., glikoz 46.00 mg/dl olarak bulunmuştur. Metabolizma kafesine konulduktan 30 ve 60 dakika sonra bu değerlerin p<0.05 oranında artış gösterdiği görülmüştür.