1990 Cilt 17 Sayı 1
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/22047
Browse
Browsing by Title
Now showing 1 - 20 of 29
- Results Per Page
- Sort Options
Item Afazili hastalarda komputerize tomografi ile lezyon lokalizasyonu ve afazi tipi ilişkisinin incelenmesi(Uludağ Üniversitesi, 1990) Bakar, Mustafa; Oğul, Erhan; Zarifoğlu, Mehmet; Balkır, Nihat; Sadıkoğlu, Sadık; Bora, İbrahim; Deniz, Engin; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Nöroloji Anabilim Dalı.Afazi, serebral hemisferlerdeki kortikal ve subkortikal yapılar ve bunlar arasındaki bağlantıların fonksiyonel ve anatomik olarak bozulması sonucu oluşan lisan bozukluğudur. Çalışmamız 60 afazik hastayı kapsar nokta olup bunların kranial CT ile saptanan lezyon lokalizasyonları ile Gülhane Afazi Testi (GAT) ile saptanan afazi tipi arasındaki ilişki araştırılmıştır.Item Alüminyum ansefalo-nöro-myopati yapıcı etkisinin sıçanlarda incelenmesi(Uludağ Üniversitesi, 1990) Zarifoğlu, Mehmet; Oğul, Erhan; Sadıkoğlu, Sadık; Bora, İbrahim; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Nöroloji Anabilim Dalı.Günlük hayatta besinler, bazı ilaçlar, spreyler, maden ocakları, diyaliz mayii gibi değişik şekillerde karşılaşılan alüminyumun Alzheimer Hastalığının etyolojisinde ve karakteristik histopatolojik görüntüsü olan nörofibriler yumak oluşumunda rol oynadığı ileri sürülmektedir. Çalışmamız alüminyumun bu etkisini deneysel olarak sıçanlarda göstermeyi, ek olarak kaslar ve periferik sinirler üzerinde de toksik etkisini incelemeyi amaçlamıştır.Item Anneden bebeğe tüberkülin immünitesinin geçişi(Uludağ Üniversitesi, 1990) Ildırım, İbrahim; Çil, Ergün; Cengiz, Candan; Tuncel, Bengi; Çavuşoğlu, Bülent; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/ Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı.Daha önce yapılan araştırmalarda tüberkülin immünitesinin transplasental olarak bazı olgularda geçebileceği belirtilmiş ve bu olayın lenfosit blastogenesis yöntemi ile tespit edilebileceği bildirilmişti. Bu konuda PPD nin yeri hakkında geniş kapsamlı herhangi bir çalışmaya rastlanmadı. Yaptığımız bu çalışmada Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniğinde doğan 93 sağlıklı bebekte tüberkülin immünite sınırı anneden bebeğe geçişinin PPD ile incelenmesi amaçlandı. Çalışma sonucunda bu geçişin PPD ile gösterilemeyeceği kanısına varıldı.Item Aspirin ve parasetamolü 26 hafta süreyle hergün verdiğimiz sıçanların akciğerlerinde oluşan histopatolojik değişiklikler(Uludağ Üniversitesi, 1990) Tolunay, Şahsine; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Patoloji Anabilim Dalı.Aspirin ve parasetamol yaygın olarak kullanılan analjezik ve antipiretik ilaçlardır. Kaynaklarda her ikisinin de hepatotoksik etkilerinin bulunduğu bildirilmiştir. Parasetamolü tek yüksek dozda (15 gr. in üstünde) alanlarda karaciğerde sentrilobüler nekroz, yüksek tedavi edici dozlarda uzun süre kullananlarda kronik hepatitis oluştuğu bildirilmiştir. Aspirin birkaç kere yüksek tedavi edici dozlarda alındığında, romatizmal hastalığı olan kişilerde daha çok olmak üzere karaciğerde fokal nekroz, hücresel dizilerinde düzensizlik, dejeneratif değişiklikler, portal alanda genişleme ve çok ender olarak kronik aktif hepatit oluşturduğu yayınlanmıştır. Bu çalışmada aspirin ve parasetamol sıçanlara ayrı ayrı ve birlikte, içme sularında eritilerek 26 hafta süreyle her gün verildi. Bu süre sonunda akciğerlerin mikroskobik incelenmesinde deney gruplarındaki sıçanlarda belirgin sinüzordal dilatasyon ve sentrilobüler konjesyon, hepatositlerde hücresel şişme ve hücre diziliminde düzensizlik oluştuğu dikkati çekti. Nekroz ve kronik aktif hepatitis gibi ciddi bozukluklara hiç rastlanmadı. Sentrilobüler konjesyon ve dilatasyon ile hepatositlerdeki hücresel şişmenin aspirin ve parasetamolü birlikte alan sıçanlarda, ayrı ayrı alan sıçanlara göre daha yüksek oranda oluştuğu gözlendi.Item Beş aylık kız çocuğunda bilateral yerleşimli adrenal korteks tümörü(Uludağ Üniversitesi, 1990) Yerci, Ömer; Tolunay, Şahsine; Gücin, Zuhal; Avşar, Talat; Özuysal, Sema; İnce, İbrahim; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Patoloji Anabilim Dalı.Virilizan adrenal korteks tümörleri çocuklarda nadirdir. Heme'radar bu tümörlerin benign ve malign şekillerin ayrımı çok zorsa da çoğunluğu malign potansiyele sahiptir. Bu tümörler bütün karsinoma olgularının % 0,2'sini ve çocukluktaki adrenal tümörlerin % 6'sını oluştururlar. Olgumuz beş aylık kız çocuğu olup kliniğe başvurduğunda virilismus saptanmıştı. Gönderilen tümöral oluşumların histopatolojik incelemesinde, her iki adrenal tümörün benzer yapıda ve kötü diferansiye tümörler olduklan saptandı. Tümöral dokularda hücre çekirdekleri ileri derecede hiperkromazi, pleomorfizm göstermekte olup bazıları dev hücre şeklinde ve bizare görünümde idi. Sitoplazmaları bol ve granüler yapıda olup çok az mitoz gözlendi. Tümöral dokuda kapsüler invazyon mevcuttur. Kaynakların ışığında bu tümörün apple mikroskobik incelemeleri sonunda olgunun malign potansiyele sahip, fonksiyone bir tümör olduğu kanısına varıldı.Item Çocuklarda görülen gastrointestinal sistem yabancı cisimleri(Uludağ Üniversitesi, 1990) Ildırım, İbrahim; Özdemir, Ayhan; Çil, Ergün; Cengiz, Mete; Dönmez, Osman; Özkan, Hayati; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/ Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Göğüs Kalp Damar Cerrahisi Anabilim Dalı.Oyun çocukluğu döneminde Gastrointestinal sistemde (GİS) yabancı cisimler genellikle oyuncak parçalan ve madeni paralardır. Büyük olanlar özofagusun darlıklarında takılırken diğerleri cinsine göre daha aşağılara inerken kendiliğinden çıkabilmektedir. Ağustos 1988 ile Temmuz 1989 arasında kliniğimize yabancı cisim yutma anamnezi ile gelen 14 olgu incelendi. Yaşlan 2 ay ile 10 yaş arasında, ortalama 4.0 + 3.2 yaş idi. Olguların % 86'sı hemen, yabancı cisim yutma şikayeti ile başvurdu. 13 olguda yabancı cisim üst GİS te 1 olguda ise barsaklardaydı. Yabancı cisimlerin % 57'si madeni para idi. 13 olguda yabancı cisim özofagoskopi ile çıkarıldı. Bir olguda ise kendiliğinden gaita ile çıktı. Hiçbirinde komplikasyon gelişmedi.Item Çocuklarda görülen yabancı cisim aspirasyonları(Uludağ Üniversitesi, 1990) Ildırım, İbrahim; Özdemir, Ayhan; Çil, Ergün; Cengiz, Mete; Dönmez, Osman; Özkan, Hayati; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/ Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Göğüs Kalp Damar Cerrahisi Anabilim Dalı.Çocukluk çağında yabancı cisimler sıklıkla akciğer hastalıkları ile konuşabilir. Uzun süren solunum yolu problemleri olan medikal tedaviye yanıt vermeyen hastalarda yabancı cisim aspirasyonu düşünülmelidir. Haziran 1988 ile Ağustos 1989 tarihleri arasında kliniğimizde yatan ve yabancı cisim çıkarılan 50 olgu incelendi. Olgularımızın % 74'ü erkek ve ortalama yaşlan 28 ay idi. En sık rastlanan geliş şikayetleri sırasıyla öksürük, nefes darlığı, morarma, hırıltılı solunum ve ateş idi. Olgulanmızın % 42'sinde yabancı cisim anamnezi mevcutken, % 40 ında şüpheli, % 18'inde ise hiç yabancı cisim anamnezi yoktu. Olguların % 36'sında daha önce çeşitli tedaviler uygulandığı saptandı. Yabancı cisimlerin % 64'ünü çeşitli çerezler, % 12'sini de çeşitli bitki parçalan oluşturuyordu. % 90 olguda bronkoskopi, % 6 torakotomi uygulanırken, % 4 olguda ise yabancı cisim kendiliğinden çıktı.Item Etomidate ve thiopentone'un göziçi basıncına etkilerinin karşılaştırılması(Uludağ Üniversitesi, 1990) Özcan, Berin; Avcı, Remzi; Şahin, Şükran; Sevdar, Mustafa; Kan, İsmet; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Göz Hastalıkları Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Bioistatistik Anabilim Dalı.Bu çalışmada, Etomidate ve Thiopentone'un göz içi basıncı üzerine olan etkileri değişik zaman dilimlerinde kıyaslamalı olarak incelenmiş ve elde edilen sonuçlar tartışılmıştır.Item Fallot tetrolojisi olgularında uygulanacak palyatif veya korrektif cerrahi seçimini etkileyen faktörler(Uludağ Üniversitesi, 1990) Özler, Azmi; Gürsoy, Nihat; Narin, Ahmet; Canik, SevimGünümüzün modem kardiak cerrahi merkezlerinde total korreksiyon uygulanması öncelik kazanmıştır. İstanbul Göğüs Kalp Damar Cerrahisi Merkezi'nde de aynı görüş benimsenmekle birlikte hasta için en iyi tedavi yolunu seçmek korrektif cerrahiyi takiben prognozu değerlendirebilmek için önemli bazı parametreler üzerinde durulmaktadır. Bu parametreler ise şunlardır. 1) Pulmoner arter dallarının ve pulmoner vasküler yatağın gelişme derecesini gösteren oranlar:2) Sol ventrikül kavitesinin durumu, 3) Hastanın hematokriti 4) Preoperatif sineanjiogramlar yardımıyla hesaplanabilir postrepair olması muhtemel P RV/LV basınç oranı. Formüller için dosyaya bakınız.Item Heparin ve düşük moleküler ağırlıklı heparin fraksiyonlarının trombosit agregasyonuna etkileri(Uludağ Üniversitesi, 1990) Ulutin, Orhan N.; İşbil, Naciye; Noyan, Behzat; Özlük, Kasım; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Fizyoloji Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/İç Hastalıkları Anabilim Dalı.Kollagen ve ADP ile oluşturulan trombosit agregasyonu üzerine heparin (liquemin) ve CY 216 ile CY 222 kodlu düşük moleküler ağırlıklı heparin fraksiyonlarının etkileri araştırıldı. Liquemin, trombosit agregasyonunu arttırırken CY 216 ve CY 222 kodlu düşük moleküler ağırlıklı heparin fraksiyonlarının trombosit agregasyonunu azaltıcı yönde etkileri olduğu, deneylerde gözlendi.Item İnternal meme lenfosintigrafisinin meme karsinomalarında radyoterapi alanının belirlenmesi amacıyla uygulanması(Uludağ Üniversitesi, 1990) Bayhan, Hikmet; Öztürk, Emel; Güneş, İlknur; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Nükleer Tıp Anabilim Dalı.Radiocolloid internal meme lenfosintigrafisi (IML) meme karsinomalı hastaların evrelendirilmesi, takibi ve radyoterapi alanının seçimi açısından basit ve güvenilir bir yöntemdir. Radyoterapi alanının daha doğru seçilebilmesi amacıyla GATA Nükleer Tıp A.B.D. 'da 17 meme karsinomlı hastada radyoterapi öncesi IML çalışması yapıldı. Sintigrafik olarak izlenen 83 IM lenf nodunun midsternal hattan uzaklığı ve cilt yüzeyinden derinliği ölçülerek geleneksel tedavi alanı içine girmeyen nod sayısının 38 olduğu görüldü (% 45.7). Genel değerlendirme sonucunda 5 hastanın tedavisinde yetersizlik saptandı (% 30) ve lenfosintitrafinin radyoterapi öncesi her hasta için rutin uygulanması gereken bir metod, olduğu kanısına varıldı.Item İntraserebral hematomların lokalizasyonu ve büyüklüğü ile hastanın şuur durumunun prognoz tayinindeki rolü(Uludağ Üniversitesi, 1990) Bora, İbrahim; Zarifoğlu, Mehmet; Balkır, Nihat; Oğul, Erhan; Sadıkoğlu, Sadık; Uçkunkaya, Çiğdem; Tokat, Eren; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Nöroloji Anabilim Dalı.Bu çalışmaya U. Ü. Tıp Fakültesi Nöroloji Kliniğine tetkik ve tedavi amacı ile yatırılan 123 lnt serebral Hematomlu (İSH) olgu alındı. İSH ların Kranial CT ile anatomik lokalizasyonlar yapıldı ve hematomların büyüklüğü ölçüldü. Ayrıca olguların şuur durumları Glasgow Koma Skalasına göre değerlendirildi ve bu parametrelerin prognoz üzerine olan etkileri gözden geçirildi. Çalışmada Putaminal 34 (% 27.6), Talamik 46 (% 37.3), lobar beyaz cevher 28 (% 22.7), beyin sapı 12 (% 9.7),serebellar 3 (% 2.4) şeklinde anatomik lokalizasyon mevcut idi. 20 mm. den küçük hematomu olan 19 olgunun 4'ü (% 21), 20-45 mm. arası hematomu olan 60 olgunun 30'u (% 50), 45 mm. den büyük hematomu olan 44 olgunun 36'sı (% 81.8) öldü. Hastalardaki ölüm oranı putaminal% 44, talamik% 52, Lobar beyaz cevher % 82, beyin sapı % 58 ve serebellar hemorajilerde % 33 olarak bulundu. Ayrıca şuuru açık olan 27 olgunun 4'ü (% 14.8), somnolans halindeki 29 olgunun 12'si (% 41.3), stupor halindeki 23 olgunun 16'sı (% 69.5), prekoma halindeki 16 olgunun 14'ü (% 87.5) ve koma halindeki 28 olgunun 24'ü (% 15.7) öldü.Item Konversiyon rahatsızlığında belirti dağılımı(Uludağ Üniversitesi, 1990) Şar, Vedat; Şar, İlknurDSM-III-R tanı ölçütlerine göre konversiyon rahatsızlığı gösteren 142 hastaya ilişkin veriler retrospektif inceleme yolu ile değerlendirilmiştir. En sık rastlanan konversiyon belirtilerinin bayılma, tremor, felç, konuşma bozukluğu ve kas kasılmaları olduğu görülmüştür. Hastaların çoğunluğunda tek bir konversiyon semptomu bulunmakta, ancak buna jeneralize anksiyete, depresif duygulanım, "la belle indifference", ağrı, hipokondriyak lık ve intihar eğilimi gibi "aksesuar" belirtiler eşlik edebilmektedir. Bayılma ve jeneralize anksiyete kadınlarda, yazı yazamama erkeklerde anlamlı derecede daha sık bulunmuştu.Item Mitral pozisyonda bloprotez uygulaması ve erken sonuçları(Uludağ Üniversitesi, 1990) Özkan, Hayati; Şenkaya, Işık; Özdemir, Okan; Cengiz, Mete; Özdemir, İ. Ayhan; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Göğüs Kalp Damar Cerrahisi Anabilim Dalı.Son iki yıl içinde mitral kapak hastalığı bulunan 60 olguya Carpentier-Edwards tipi mitral biyoprotez replasmanı yapıldı. Olguların kadın erkek oranı 45/15 ve yaş ortalaması 30.6 yıl olarak saptandı. Kırkbir olguda mitral stenozu, on olguda mitral yetmezliği, dokuz olguda ise mitral stenozu ile birlikte mitral yetmezligi ardı. Kılpak lezyonlar tüm olgularda romatizmal kardit sonucu oluşmuştu. Onüç olguda sol atrial trombüs vardı. Olguların beşi daha önce kapalı mitral komissürotomi ameliyatı geçirmişti. Ameliyat öncesinde ortalama pulmoner arter basıncı (MPAP) 43 mm Hg, pulmoner arter wedge basıncı (PAUP) 27 mm Hg ve kardiak indeks (Cl) 2.6 Lidakim2 olarak saptandı. Ameliyat sonrasında bu değerler MPAP 30 mm Hg, PAUP 15 mm Hg ve CI 3.1 L/dak/m2 olarak belirlendi. Ameliyatta olgu kaybedilmedi. Ameliyat sonrası ilk ayda üç olgu miyokard yetersizliği nedeniyle kaybedildi. Olgular ortalama 10 ay ( 4-25 ay) süreyle izlendiler. Bir olguda sol hemiparezi, diğer bir olguda antikoagülan kullanımına bağlı subdural hematom oluştu.Item Myotonik sendromlar - Klinik elektrofizyolojik ve histopatolojik özellikleri (15 olgunun analizi)(Uludağ Üniversitesi, 1990) Zarifoğlu, Mehmet; Bora, İbrahim; Turan, Faruk; Sadıkoğlu, Sadık; Oğul, Erhan; Balkır, Nihat; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Nöroloji Anabilim Dalı.Çizgili kasta aktif bir kontraksiyonu takiben hareket impulsu kesilmesine rağmen kas kontraksiyonunun devam "Miyotoni" denir. Myotonik fenomenin görüldüğü, klinik olarak daha sık görülen, otozomal dominant geçişli üç sendrom vardır. 1-Myotonia Congenita, 2- Myotonic Dystrophy, 3- Paramyotonia Congenita. Çalışmamızda Myotonik Sendromlu 15 olgu klinik laboratuvar, tedavi ve prognoz açılanından değerlendirilmiştir.Item Neonatal menenjitli 100 olgunun incelenmesi(Uludağ Üniversitesi, 1990) Günay, Ünsal; Ildırım, İbrahim; Çil, Ergün; Tuncel, Bengi; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı.Kliniğimizde Kasım 1987 ve Temmuz 1989 tarihleri arasında yatan 100 neonatal menenjitli olgu incelendi. Olguların % 66 si erkek, % 34'ü kız ve % 25'i prematüre idi. En sık görülen semptom ve klinik bulgular; emmede azalma, sarılık, letarji ve ateş idi. % 75'inde ilk, % 25'inde sonraki lomber ponksiyonlardaki bulgularla menenjit tanısı konmuştu. Olguların % 14'ünde beyin omurilik sıvısı (BOS) kültüründe, % 46's da kan kültüründe üreme görüldü. BOS kültüründe en sık üretilen bakteriler Enterobacter (% 53) ve Koagulase negatif Stafilokok (% 20) idi. Kan kültüründe en sık üretilen bakteriler ise Enterobacter (% 40), Koagulase negatif Stafilokok (% 22), Katalaz pozitif Stafilokok (% 14) ve Serratia (% 12) idi. Ölüm oranı %27 bulundu.Item Obstrüktif üropatilerde perkütanöz nefrostomi drenajı(Uludağ Üniversitesi, 1990) Oktay, Bülent; Özyurt, Mustafa; Şimşek, Ümit; Savcı, Gürsel; Yavaşçaoğlu, İsmet; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Üroloji Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Radyoloji Anabilim Dalı.Obstrüksiyondaki bebeğin fonksiyonlarının geriye dönebilirliğinin değerlendirilmesinde, perkütan nefrostominin kullanımı tanımlandı. Yaş ortalaması 40 olan 15 olguya üriner obstrüksiyon nedeniyle perkütanöz nefrostomi drenajı uygulandı. Sonuçlar değerlendirildi. Perkütan nefrostomi, bugün obstrüksiyonun ani olarak kaldırılmasında en kullanışlı yöntemdir.Item Penetran kalp yaralanmalarının tanı ve tedavisi(Uludağ Üniversitesi, 1990) Özkan, Hayati; Şenkaya, Işık; Özdemir, Okan; Cengiz, Mete; Özdemir, İ. Ayhan; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Göğüs Kalp Damar Cerrahisi Anabilim Dalı.Son on yıl içinde kalp yaralanması nedeniyle tedavi edilen 48 olgu arda dönük olarak incelendi. Olguların 45'i erkek, üçü kadındı. Yaralanma 34 olguda delici-kesici aletle, 9 olguda ateşli silahla, 5 olguda künt travmayla oluşmuştu. Kırk sekiz olguda 55 kalp yaralanması vardı. Olguların 25'inde sağ ventrikül, 14'ünde sol ventrikül yaralanmıştı. Olguların dördünde yaralanmaya bağlı intrakardiak şant vardı. İki olguda VSD, bir olguda aorttan sağ ventriküler şant, bir olguda sol.vetfkülden pulmoner artere şant saptandı. Tüm intrakardiak şantlar açık kalp tekniği ile başarılı olarak tedavi edildiler. Kalp yaralanması tanısını destekleyen en önemli bulgu yaralanmanın yeri yanı sıra santral venöz basıncın yüksek olması, paradoks nabız ve hipotansiyon saptanması oldu. Değişik derecede şok ve kalp tamponadı tablosu ile hastaneye başvuran 33 olguda kalp yaralanması belirgin ve olgular hızla ameliyathaneye götürülerek torakotomi yapıldı. Bu olgulardan 8'i kaybedildi. Stabil nornatiransif veya hafif hipotansif durumda olan onbeş olguya ameliyat öncesinde tam klinik muayene ve laboratuvar incelemesi yapıldı. Bu gruptaki olguların hepsi yaşatıldı. Ateşli silah yaralanması ve künt travma geçiren olgularda mortalite, kesici-delici alet yaralanmalarına göre çok yüksek bulundu: İki olgu kontrol edilemeyen kanama ve irreversibl şok nedeniyle ameliyatta, bir olgu miyokard kontüzyonu, bir olgu ise irreversibl beyin ölümü nedeniyle ameliyat sonrası dönemde kaybedildiler. Diğer dört olgunun kaybedilmesinin nedeni karaciğer, beyin ve özofagus gibi diğer organ yaralanmalarıydı.Item Primer bronş kanserlerinde klinik radyolojik biokimyasal incelemeler(Uludağ Üniversitesi, 1990) Akkaya, Ahmet; Özyardımcı, Nihat; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı.Çalışmamızda Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalında 1984 ve 1988 yılları arasında yatarak tetkik edilen 97'si erkek, 16'sı kadın toplam 113 primer bronş kanserli olguyu araştırdık.Item Renal amiloidosiste serum immun kompleksler(Uludağ Üniversitesi, 1990) İlhan, Osman; Özdemir, F. Nurhan; Özdemir, A. İlhanAnkara Tıp Fakültesi Nefroloji Bilim Dalında, tanılan histolojik olarak konulmuş olan 32 renal amiloidozisli hasta ile 20 normal kişide serum immün kompleks değerleri ölçüldü. Serum immün kompleks değerleri amiloidozisli hastalarda normale göre belirgin olarak yüksek bulundu. Ayrıca primer, sekonder, ailevi akdeniz humması ve nedeni kesinlikle saptanamayan hastalar kendi aralarında karşılaştırıldı. Bu gruplar arasında, serum immün kompleks yoğunluğu açısından anlamlı bir farklılık bulunamadı.